Savrulan tüm toplumlara uyarı niteliğinde: Imre Kertész’den “Polisiye Bir Öykü”

Macaristan asıllı yazar Imre Kertész 2002’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında, “tarihin en barbar zorbalığı karşısında kırılgan deneyimlerini aktarabilmedeki başarısı” nedeniyle bu ödüle layık görüldüğünü söylemişti İsveç Kraliyet Akademisi. Gözlerini Avrupa’nın en zorlu yıllarında, büyük bir ekonomik krizin ortasında açan; 2. Dünya Savaşı sırasında -henüz 14 yaşındayken- Nazi işgali altındaki Polonya’da bulunan Auschwitz toplama kampına, oradan da Almanya’daki Buchenwald’a gönderilen Kertész, tüm ailesini kaybetse de sağ kalabilmeyi başarmış azınlık arasındaydı. Yaşadığı tüm bu acı dolu tecrübeleri romanlarında ilmek ilmek işleyerek, edebiyat tarihinin en güçlü kalemleri arasına adını yazdırmayı başardı.

Daha çok başyapıtı Kadersizlik ile tanınan yazarın külliyatının az bilinen parçalarından Polisiye Bir Öykü’yü (özgün adıyla Detektivtörténet) deneyimleyenler “dehşete düşüren” ve “kan dondurucu” olarak betimler çoğu kez. Bu sıfatlara anılmasının kallavi nedeni ise baskıcı yönetimlerin adaletsizliğini bu kez zulme uğrayanlardan değil zulmedenlerin ağzından anlatması. Diktatörlüğün yıkılması ile hapse atılmış bir işkencecinin ağzından, baba-oğul iki muhalifin rejim tarafından nasıl düşmanlaştırıldığını ve ülkenin özgürlükçü yurttaşlarının ortadan kaldırılması planının adım adım nasıl gerçekleştirildiğini dinletiyor Kertész. “Çağımızda savrulan tüm toplumlara bir uyarı niteliğinde” deniyor arka kapakta.

Polisiye Bir Öykü, Ersel Kayaoğlu’nun çevirisiyle, Can Yayınları’nın “Kısa Modern” serisi kapsamında artık Türkçe’de. Yazarın yayınevini bünyesinde basılan diğer üretimleri arasında Kadersizlik, Doğmayacak Bir Çocuk İçin Dua, Fiyasko, Tasfiye ve Dosya da var.

Yaratım süreci ve Kertész’in sansür mekanizmasına karşı bulduğu çözüm

Doğu Avrupa edebiyatı takipçilerinin atlamaması gereken kitap, oldukça ilginç yaratım süreci hakkında kimi detaylara yer veren bir önsöze sahip. 1976 senesinde A nyomkereső (İz Süren) romanını bitirmesinin ardından yazar, taslağı devlete ait yayınevlerinden birine teslim etmiş (o dönem yayınevleri tamamen devlete aitmiş) ve “bir kitap gövdesi oluşturmak için yeterince uzun olmadığı” ile ilgili kimi geri dönüşler almış. Bir şeyler yazıp eklemesi gerektiğine dair önerinin ardından; “bir süre önce unuttuğum, eski ve geçici bir fikir” olarak betimlediği Polisiye Bir Öykü üzerinde tekrar çalışmaya başlamış.

Bu çalışmanın onun için alışılmamış bir zorlanmayı beraberinde getirdiğini; zira kendi yazarlık organizmasının uzun yıllar, hatta gerekirse on yıllar süren pratiklere alışık olduğunu söylüyor Kertész. Elinde sadece 2 haftalık bir zaman dilimi olmasının tek sebebi ise devlet kitap fabrikalarının dar olan aşama geçme sürecini kaçırmak istememesi ve romanı hemen ertesi yıl, yani 1977’de bastırmayı arzulamasıymış.

Bir yandan da hevesli denetimcilerin gözü önünde, iktidarı illegal biçimde ele geçirmiş bir diktatörlüğü ve güç yöntemlerini nasıl sansür mekanizmalarına takılmadan aktarabileceğini kara kara düşünmekteymiş. Öykünün etkileyiciliğini ve radikalizmini tehlikeye atmamak konusunda kararlı olduğunun altını çiziyor. Sonuç olarak çözümü, anlattığı olayların korkunçluğundan hiçbir şey eksiltmemekte, fakat olayın geçtiği yeri hayal ürünü bir Güney Amerika ülkesi olarak değiştirmekte bulmuş.

İlk basımından 44 yıl sonra bile, Kertész’in temas ettiği meselelerin güncelliğini hâlâ koruyabildiğini söylemek hiç zor değil.

Yazı: Merdan Çaba Geçer