Şehir yaşantısı, mimari ve kimliğe dair algıların çeşitlenmesi: Erdal İnci anlatıyor

Erdal İnci, Clones Project serisi ile başlayan süreciyle, döngüsel akışa sahip armonik yapıdaki GIF çalışmalarıyla hipnoz edici deneyimler yaşatan bir yeni medya sanatçısı. Dijital formatta farklı teknikleri bir araya getirdiği solo kariyeri haricinde, Çağrı Taşkın ve Serkan Kaptan ile birlikte disiplinlerarası yapıdaki “oddviz” olarak fotogrametri tekniğini kullanıp gündelik yaşantıdaki görünmezleri görüleni görünür hâle getirdikleri, farklı şehirlerde ölçekler arası bir seçki sundukları çalışmalara da imza atıyor. oddviz ve kişisel üretimleri hakkında merak ettiklerimizi Erdal İnci’ye soruyoruz.

Hacettepe’de resim eğitimi geçmişin var. Bizler seni daha çok GIF, fotoğraf ve video çalışmalarınla tanıyoruz. Öncelikle GIF formatında çalışmaya nasıl karar verdin? Türkiye’deki GIF çalışmalarına ve bu formata bakışa dair ne gibi gözlemlerin var?

“Clones Project” serisi kusursuz döngüde (perfect loop) tekrarlayan, çok kısa anlara şıkıştırdığım video performanslardan oluşan bir seri. Bu nedenle GIF formatına dönüştürmeye çok müsaitlerdi. Formatın bloglarda yaygınlaşmasıyla, işlerimi güncel olarak paylaşmaya başladım. Uluslararası yayınlarda yer almasıyla birlikte Türkiye’de de ilgi gördü. Özetle hareketli kısa imaj diyebileceğimiz bu format fotoğraf ve video arasında duran bir sanat formatı olarak yaygınlaştı.

Dijital ortamdaki sanat çalışmalarından söz ederken aslında çok karmaşık bir dünyadan konuşuyoruz. Sen de bir söyleşide tüm bu karışıklıktan sıyrılıp müzikle analoji kurmaktan söz etmişsin. Hareket, ışık gibi ögeleri kullanımındaki metodolojinin, GIF çalışmalarında metronom ve müzik ile bir ritim yakalamanın ışığında biraz bu “besteleme” yöntemlerinden bahsedebilir misin?

Tonal müzikte çok temel basit matematik ve fizik kurallarının üst üste eklenerek kompleks bütüne dönüştüğü bir yapıyla karşılaşıyoruz. Basitçe formülize edebildiğimiz bu armonik sesler örüntüsü bizlere en erken yaşlarda dahi anlam ifade edebiliyor. Müziğin bu anlamda doğanın soyut bir temsili olduğunu düşünebiliriz. Benim yaklaşımım da, daha önce müziği çıkış noktası alan bazı sanatçılar gibi, “Böylesine basit kurallara dayalı ve formülize edilebilir, zaman-bazlı görseller oluşturulabilir mi?” sorusu üzerine şekillendi. Video performanslarımda yer alan, kendi içinde zengin armonik bir yapısı olan beden hareketlerini sabit ritim ve birim tekrarı ile hareketli örüntülere indirgedim.

İşlerine bakarken fonda müzik olmasa da insanın kulağına bir sesin – bir gürültünün veya çığlığın- gelmemesi neredeyse imkânsız. Özellikle kaos, yığılma, birikme, katmanlaşma gibi kavramlar çok baskın. Açıkçası çalışmaların ve içinde milyonlarca nota içeren kompozisyonlar yaratan black MIDI estetiği arasında bir yakınlık görüyorum. Hazır müzikle kurulan analojiden söz etmişken -biraz da klişeleşerek- sence bu çalışmaların bir müzik janrı olsaydı ne olurdu? 

Sanırım GIF looplarımın böyle algılanmasının altında armonik ses dalgası fiziğine olan yapısal benzerliği yatıyor. Bu görüntüleri salt yapısal olarak değerlendirirsek -zaman unsuru doğrusal değil döngüsel olduğu için- sonsuz tınlayan armonik tek bir notaya benzetebiliriz.

Solo kariyerinin yanı sıra Çağrı Taşkın ve Serkan Kaptan ile oddviz’i hayata geçirdin. oddviz’in işleri fotogrametri ile 3 boyutlu olarak dijitale aktardığınız her türlü materyalle oluşturulan modellerle büyülemekte. Ayrıca Gurur Gelen (Pullahs) de ses kompozisyonları hazırlıyor. Ekip nasıl bir araya geldi? Kişisel çalışmalarınla oddviz’in çok disiplinli ortamı nasıl bir dinamiğe sahip?

oddviz’i farklı alanlarda üretim yapan eski arkadaşlar olarak kurduk. Yeteneklerimizi birleştirerek deneysel çalışmalar yapacağımız, 3 boyutlu görüntüleme tekniği fotogrametriyi kullanarak geniş ölçekli işler üreteceğimiz bir stüdyo kurguladık. 5. yılında 2. solo sergimize hazırlanıyoruz. Kişisel işler ve oddviz devam ederken, geçmişi GIFlerin öncesine dayanan audiovisual projemi Gurur Gelen ile yaptığımız iş birliği ile tekrar gündeme aldım. Müzikte Gurur’un, görselde benim olacağım proje (henüz bir ismi yok) ilk setini Pera Müzesi’nin online etkinliği Plastik Düşler Sahnesi’nde yaptı. Yakın gelecekte bu projeyi sahnelemeyi umuyoruz.

oddviz ile yaptığın Hotel, El Orfelinato ve son çalışmalarından Akmar Pasajı mekânın atmosferini yakalama meselesinde bir söz söylüyor. Ayrıca mimari kesitler, görünüşler, plan çizimleri ve perspektiflerin karmaşık teknik anlatımından ya da rölöve çalışmalarından da farklı bir amacı var. Yapıları, âdeta MRI’larını sunan bir temsil biçimiyle bizlere aktarmaktasınız. Yapıların bu kapsamlı tarama görüntülerini oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? oddviz olarak sizi besleyen, içine çeken şey tam olarak nedir bu yapılarda?

Fotogrametri çoğunlukla haritalama, arşivleme, mimari, müzecilik gibi alanlarda kullanılan bir belgeleme ve ölçüm tekniği. oddviz yapıların zaman içinde uğradıkları patina ve yaşanmışlıkla kazandığı kişiliğiyle ile ilgileniyor. Binaları içten ve dıştan tüm birimleriyle görüntülemeye ve olabildiğince eksiksiz bir portresini yakalamaya çalıştık. Aynı anda birden fazla birimini gördüğümüzde binanın kimliği ve yapısı hakkındaki algımızın ne denli değişebileceğini merak ettik.

oddviz olarak 3 boyutlu taramalarla mimarlık ve şehircilik alanlarıyla çok ilişkili işler üretmektesiniz. Kente kimlik kazandıran nesnelerin bir koleksiyonu olan “Envanter” serisi sadece bir dijital sanat çalışması olmakla kalmadı, mutenalaştırma politikalarına karşı da söz söyledi. Şehirlerdeki bu nesneleri keşif sürecinizden bahsedebilir misin? Farklı şehirler keşif sürecinde de bir farklılık getiriyor mu? Bir rota çiziyor musunuz mesela? 

oddviz tekniğin biçimsel olarak görselleştirme potansiyeli ile; içerik olarak da kolektif hafızada önemli yeri olmasına rağmen önemsenmeyen, bu nedenle belgelenmeyen, günlük olarak değişimi kaçınılmaz olan sokak objeleri ve kamusal alanlarla ilgileniyor. Uğradıkları patina ve insan müdahaleleri ile biricik objelere dönüşen ve bizce koleksiyon değeri taşıyan parçaların dijital replikalarını oluşturuyor ve sanal yerleştirmelerle bir araya getiriyoruz. Seyahat edeceğimiz şehirlerde öncesinde araştırma yapıp ikonik mobilyaların hangi mahallelerde yoğun insan müdahalesine uğradığını (street art, sticker vs) tespit ediyoruz. Saha çalışmalarımız bireysel inisiyatif veya katıldığımız bir sergi için birlikte seyahat ettiğimiz durumlarda gerçekleşebiliyor. Manhattan’da sticker kaplı yangın musluklarına odaklanırken, Venedik’de tarihi su kuyularını, Berlin’de grafitili cepheleri önceliğimize aldık. Şehir başına ortalama 20k-30k fotoğraf ile 200-400 obje/yüzey çekip, işlemek üzere İstanbul’a dönüyoruz.

oddviz zaten AR ve VR gibi deneyimlere hazır üretimler yapıyor. Bu işleri farklı bir arayüzde sergilemek gibi planlar var mı? Fotogrametri ile devam mı?

Şu an için oddviz’in uzmanlık alanı fotogrametri. Önceliğimiz olmamakla birlikte gerekli zaman ve iş gücünün bulunması hâlinde tüm dijital koleksiyonumuzun online ulaşıma açılmasını istiyoruz. Şimdilik tüm fotoğrafları metadata (gps, tarih vs.) bilgileriyle arşivliyoruz.

Pandemi günlerinde Vanity Fair Italia ve KEIN ile “Quarantine.Reimagined” başlıklı, her şeyin durduğu dönemde güneş ışığının seyri üzerinden zaman meselesini konu edinen bir çalışmaya imza attın. Çalışmanın fikri nasıl ortaya çıktı? 

Pandemi çok vakit ayıramadığım kişisel projelerimi yeniden ele almama fırsat verdi. “Facade” isminde, cepheleri manipüle ettiğim bir fotoğraf serisine başladım. Aynı zamanda bahsini ettiğim, uzun zamandır rafta olan, gerçek zamanlı audiovisual projemi yeni öğrendiğim gereçlerle uygulama fırsatım oldu. “Quarantine.Reimagined”a gelirsek; fikir, kapanmada olduğum bir gün akşam üstü salona vuran keskin güneş ışığını timelapse kaydetmem ile başladı. Evde geçirilen geniş zamanı görünür hâle getiren böyle bir görselin, figürün eklenmesiyle zamanı merkeze alana bir portreler serisine dönüşebileceğini düşündüm ve ilk olarak bir arkadaşımı çektiğim kısa bir video yaptım. KEIN o aralar bana ulaştı ve dergiyle olan iş birliği dâhilinde karantina günlerine dair içerik üretme teklifinde bulundu. Ben de bu konsepti önerdim ve fikri başka sanatçıların katılımına açmanın daha anlamlı olacağına karar verdik. Ortaya farklı perspektiflerden oluşan 2 dakikalık bir klip çıktı. 

“Facade” serinden de kısaca bahsedebilir misin? 

Seri, evimin karşısındaki bakımsız binanın karikatürünü yapma fikriyle başladı. Her gün gördüğüm bu manzarayı binanın bayrak yapıştırılmış penceresini büyüterek değiştirmek istedim. Facade “cephe” dışında “yanıltıcı, gerçeği maskeleyen görüntü” anlamında da kullanılır. Özetle cephenin kapı veya penceresini büyüterek yaptığım absürt müdahale ile yapının karakteri ile oynuyorum. Muallak ve sürpriz çıktılarıyla keyif alarak devam ettiğim bir seri diyebilirim.       

Dijital ortamda üretimde bulunan bir sanatçı olarak NFT’yi nasıl bir adım olarak değerlendiriyorsun? Bazı sanat galerileri de gittikçe daha çok yer vermeye başladı NFT çalışmalarına belki. Sanatçı-galeri iletişiminde farklı bir döneme mi giriyoruz?

NFT, dijital üretim yapan sanatçılar ve bu üretimlerin karşılığını bulunması adına bir zemin yarattı. Daha önemlisi her türlü dijital veya fiziksel metanın güvenilir/şeffaf sertifikasyonu için kusursuz olduğu düşünülen bir çözüm yarattı. Bu yüzden fiziksel meta üzerinden kurgulanan geleneksel galeri-sanatçı birlikteliğini dönüştürebilir. Blockchain sertifikasyonlarının endüstri standardı hâline gelmesi çok olası görünüyor.

Röportaj: Biçem Kaya