Öğrenilmiş olandan taşabilmek: Şehirde Kimse Yokken üzerine

Prömiyerini 22 Şubat’ta yapan, ilk Zorlu PSM prodüksiyonu Şehirde Kimse Yokken, soru sordukça yeni sorular yaratan, cevapların hem tanıdık hem de çok yabancı olduğu bir Ahmet Sami Özbudak metni. Yönetmenliğini Lerzan Pamir’in yaptığı; kadrosunda Elçin Sangu, Ali Seçkiner Alıcı, Kerem Arslanoğlu, Elif Ürse ve Ersin Arıcı’yı barındıran oyun, sezon boyunca Zorlu PSM’in Turkcell Platinum Sahnesi’nde görülebilir.

Konu nedir?

Bu sezonun dikkatimizi celbeden oyunlarından Harika Şeyler Listesi’nin yönetmeni Lerzan Pamir bu kez Monologlar Müzesi, Gomidas, Meçhul Paşa gibi oyunlarından kalemine aşina olduğumuz Ahmet Sami Özbudak’ın birbirine paralel dokuduğu iki öyküye yer veren metni Şehirde Kimse Yokken ile karşımızda.

Şehirde Kimse Yokken, Rukiye’nin canını kurtarmak için taşrada kurulu düzenini, evliliğini, çocuklarını geride bırakıp İstanbul’da bir berber dükkânına sığınmasıyla başlıyor. Elçin Sangu’nun canlandırdığı Rukiye’nin dâhil olduğu yeni düzen üzerinden; kadınlık, erkeklik, aşk, heteronormativite, evlilik gibi kavramlara dair tartışmalar açılıyor.

İlk intiba?

Gündelik hayatlarımızdan aşina olabileceğimiz karakterleriyle seyircisini kolaylıkla içine alan oyun; hem metni hem dekor ve ışık tasarımı hem de performanslarıyla izleyenlere yer yer keyifli, yer yer gerilim dolu bir 90 dakika sunuyor.

Metinde, hayatlarımızın her alanına işlemiş patriyarkanın bir çıktısı olarak aşkını, cinsiyetini, evliliğini kısacası hayatını bildik düzende yaşayan insanın; bu bildik, öğrenilmiş yerlerden taştığı anlara tanıklık ettiğimizi söylemek mümkün.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin? 

Şehirde Kimse Yokken’in en heyecanlandıran parçalarından biri sahnede kurduğu güçlü ambiyansı şüphesiz. Işık tasarımının Cem Yılmazer, dekor tasarımının ise Merve Yörük imzası taşıdığı oyunda, anlatı boyunca iç içe geçen iki mekânın tasarımı prodüksiyon imkânlarının hakkını teslim eden bir incelikle kurulmuş.

Sahneye girdiğimiz anda perdeleri açık hâlde, yıldızlı bir geceyi andıran tasarımıyla seyircisini karşılayan oyun, devamında tam olarak seçemediğimiz bir gezegenin üzerinde yükselmiş bir berber dükkânıyla iç içe bir anlatı kuruyor.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar

Kucağımıza bıraktığı sorularla epey tanıdık bir hikâyeye tanıklık ediyoruz oyun boyunca: Bir kadının kendisine reva görülen patriyarka baskısından kurtulma mücadelesine. Bu mücadelesinde bir berber dükkânında soluğu alan Rukiye’nin hikâyesi hem çok tanıdık karakterlerle ve mekânla çevrili hem de bildiğimizden başka türlüsünü düşündüren bir çerçevede kuruluyor. Bu çerçevenin en özel yanlarından biri de adına normal dediğimiz yerlerinden potluk yapması. İkili cinsiyet rollerinden, patriyarkanın kadınlara reva gördüğü kötü sonlardan, kestiği cezalardan, kurduğu baskılardan başka türlüsüne açılması. Bu noktada zihnimde beliren tek soru: O baskıdan bir şekilde kurtulmayı başaran Rukiye’nin, “şehirde kimse yokken, hikâyeleri birbirine bağlanan kadınlar”ın uzattığı elle kurtuşulu bulmasının bir yolu yok mu?

Formu dolduran: Yağmur Ruken Kahraman