SXSW notları: Barry Jenkins ile Nicholas Britell sohbeti

Sinema ve televizyon kanadında yılın merakla beklediğimiz işlerinin yer aldığı SXSW Online’ı, programa son dakika eklenen, oldukça heyecan verici bir konferansla açtık: Moonlight ve If Beale Street Could Talk’un ardından müzikal iş birliklerini yeni Amazon dizisi The Underground Railroad’da sürdüren, yönetmen Barry Jenkins ile besteci Nicholas Britell’in sohbeti.

Birbirinin çalışma disiplininden övgülerle söz ettikleri etkinlikte; ortaklıklarının nasıl işlediğinden, beklenmedik yerlerden aldıkları ilhamlardan ve son işlerinde müzikal kompozisyonu nasıl yarattıklarından bahsettiler. İkilinin üretim sürecinde genel mantık, belirli bir odak noktasından hareketle, biricik bir görsel-işitsel kimlik oluşturmak. Duygu durumlarını en iyi şekilde yansıtmak adına, yeni keşiflere her zaman açık kapı bırakıyorlar.

Aşikâr yollardan sapabilmenin gücü

Big Short’un (2015) müziklerini bestelediği dönemde Nicholas Britell, bir şiire benzettiği, gördüğü en iyi metinlerden biri olduğunu söylediği Moonlight senaryosunu okuma fırsatı bulmuş; Jenkins ile çalışmak istediğine o an karar vermiş. Bir araya geldikleri ve iyi bir arkadaşlığın başlangıcı olduğunu söyledikleri ilk gün; hayat, müzik, filmler ve üretimleri hakkında saatlerce konuşmuşlar. Bu buluşmanın ardından, o güne kadar Britell’in hiçbir çalışmasını işitmediğini söyleyen Jenkins de bir iş birliğini kafasına koymuş.

En başından beri orkestral bir müzik düşündükleri Moonlight için hip hop’tan alışık olduğumuz bir tekniği kullanmaya karar vermişler: sesleri yavaşlatarak perdesini derinleştirme ve daha kalın, müzikal açıdan daha zengin bir kayıt ortaya çıkarma. Hatta sürecin başlarında Jenkins, Britell’e ilham olması amacıyla bir Beethoven şarkısını yavaşlatıp paylaşmış. Zaten işbirlikleri hep bu yol haritasıyla devam ediyormuş; aşikâr yoldan sapmaya açık olmak ve alternatif yeni yollar keşfetmek.

Jenkins’in fikir ve içgüdüleri

Moonlight müziklerinin pek beğenilip, hatta bir de Oscar adaylığı elde etmesinin ardından, ikilinin ortaklıkları If Beale Street Could Talk ile hız kesmeden devam etmiş. Jenkins, James Baldwin’in kaynak romanını ilk okuduğu zaman, beyninin içinde pirinç ve bakır seslerinin yankılandığını söylüyor. Bu brifingten ilhamla kendini stüdyoya kapatan besteci, ilk demolarında flugelhornlar, trompetler, kornetler ve daha birçok enstrümanı kullanmış. Ve sonuçta, sürpriz olmayacak şekilde, ikinci Oscar adaylığı gelmiş.

Barry Jenkins bir ağustos böceğinden, hatta Missy Elliott şarkısından bile esinlenebilen biri. Britell, “Barry ile çalışmanın en sevdiğim yanlarından biri, anlık içgüdülere sahip olması.” diyor: “Spesifik fikirleri var ama onlar da yeterince soyutlar ki, bir şeyleri keşfetmem için bana tüm bu alanı verdiler.” İlk televizyon ortaklıkları da tam olarak bu yol haritasıyla start almış.

Elektrikli matkaptan gelen ilham

Colson Whitehead’in Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan The Underground Railroad, ismini, kölelerin özgür eyaletlere kaçabilmek amacıyla kullandığı gizli demiryolları hattından alıyor. Dizinin çekimleri esnasında Jenkins; bir ritim gibi hissettiren, elektrikli bir matkap sesi işittiğini söylüyor. Gürültüyü o kadar ilham verici bulmuş ki, hemen telefonunu alıp bir ses kaydı atmış Britell’e. Yeraltından, başka bir dünyadan yankı olarak tahayyül ettikleri bu ses, yeni bir konseptin yaratımına önayak olmuş.

Bu aşamada diziden kimi klipler izleme, bestelerin bir kısmını dinleme fırsatı bulduk. Önceki üretimlerini sevenleri hayal kırıklığına uğratmayacak, fazlasıyla epik bir görsel ve işitsel dünya yaratıldığı rahatlıkla söylenebilir.

İkilinin The Underground Railroad için kullandığı konseptlerden ilki, dizinin bir noktasında işittiğimiz parçaları başka bir sahnede tersine çevirmek. Örneğin Cora (Soo Mbedu) isimli karakteri tanıtan fragmanda işitilen “Floating” adlı parça, dizinin başka bir ânında tersine çevrilerek kullanılıyor.

Her eyalete özel müzikal dünyalar

Bir diğer ilginç anekdot ise öyküde yolumuzun düştüğü her eyalet için farklı bir müzikal dünya inşa edilmesi: “Cora karakteri Güney Carolina’ya gittiğinde Georgia’dan tamamen farklı görünüp hissediyor, Kuzey Carolina’ya geldiğinde ise her şey Güney Carolina’dan farklı” diyorlar. Misal Tennessee’de geçen bir sahne için, gerek görsel gerek işitsel olarak, bu eyaletin kültüründen beslenilmiş.

Bir diziyi bestelemelerinin aksine altı dizi besteliyorlarmış gibi hissettiklerini, çünkü altı tamamen farklı ses manzarasına ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar. Üretim sürecine Jenkins Los Angeles’tan, Britell New York’tan, kayıt yapan orkestra ise Londra’dan dâhil olmuş. Pandeminin işlerini kolaylaştırmadığını kabul etseler de, süreç, sanatı kolektif deneyimlemelerine engel olamamış. Nihayetinde çıkan sonuçtan Jenkins memnun, “I think we’ve created some dope-ass shit, Nick” (Sanırım harika bir şey yarattık, Nick) demekte.

Yazı: Merdan Çaba Geçer