Tamara “Hyuro” Djurovic’in ardından

Dünyanın dört bir yanında bina cephelerini devasa figürlerle donatan Arjantinli sanatçı Tamara Djurovic, ya da yaygın olarak bilinen ismiyle Hyuro, İspanya’nın Valencia şehrinde hayatını kaybetti. Bir yıldır tanımlanamayan bir hastalıkla mücadele eden Hyuro, uluslararası sahnede kadın mural sanatçılarının öncüsü olarak biliniyor.

İşlerinin merkezine insan bedenini koyan ve çoğunlukla kadın figürler resmeden Hyuro, karakterlerine giydirdiği kıyafetler ve kostümlerle, farklı dönemlere ve anlayışlara göndermeler yapıyor. Tanıdık hislerle, politik ve toplumsal mesajlar veriyor; patriyarkaya karşı düşünce pratikleri yapmaya davet ediyor. İşleri evrensel bir dile sahip olsa da kişisel deneyim ve hislerini katmaktan geri durmayan bir yaklaşımı var.

Genellikle etrafındaki mimariyle etkileşim içinde olan, yumuşak renklerin hâkim olduğu Hyuro eserleri, İtalya’dan Brezilya’ya, İskoçya’dan Avusturya’ya dünyanın farklı uçlarına yayılmış durumda. 

Brezilya’nın Belo Horizonte bölgesinde yaptığı “What Remains?” isimli çalışmada ülkenin kürtaj yasasını eleştirmişti Hyuro. Gizli yollarla kürtaj yaptırmaya çalışıp hayatını kaybeden kadınların ardından “geriye ne kalıyor?” diye soran muralde, askıya asılmış bir kadın elbisesi görüyoruz. Elbisenin etek kısmının bitişini görmüyor oluşumuzun sebebi de bu yasanın değişmeyişine işaret ediyor; yani elbise uzamaya devam ediyor.

İskoçya’nın Aberdeen şehrinde bir alt geçidin üstüne yerleştirdiği, birbirinin yakasına yapışmış iki insan figürü; İskoçlar ve İngilizler arasında yüzyıllarca süren gerilimi temsil ediyor.

Hollanda’nın Heerlen şehrindeki devasa kadın figürü de elinde gördüğümüz, kırık parçaları yeniden yapıştırılmış çömlekle Japon sanat geleneğine gönderme yapıyor ve tedavi edilen şeylerin eskisinden daha güzel olduğu mesajıyla bir hayat metaforuna dönüşüyor.

Colossal dergisine 2018’de verdiği röportajında bu konuları yalnızca temsiliyet perspektifinden ele almadığını söyleyen Hyuro, eserlerinin olan biten şeyleri anlama, kendisini daha iyi tanıma ve yaşadığımız dünyayı daha da iyi bir şekilde sindirebilme metodu olduğunu söylemişti.