Deepfake, aksiyon, suç sarmalı: The Capture (sezon 1-2) üzerine

BBC prodüksiyonu The Capture polisiye severlerin bir oturuşta izleyip bitirmek isteyeceği, son zamanların en sıcak yapımlarından. Hatta şöyle söyleyeyim; dizi satan / kiralayan bir dükkân olsaydı ve ben orada çalışıyor olsaydım ve siz de dükkâna gelmiş bir müşteri olsaydınız, ben bu diziyi size ballandıra ballandıra satardım. 

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz Londra’sındayız.

Konu nedir?

İlk sezonda işlemediği bir cinayet ile suçlanan asker Shaun Emery’nin kendini aklayabilmek için hayatı pahasına giriştiği mücadeleyi izliyoruz. Zira onu suçlu durumuna düşüren CCTV kamera görüntüleri aslında üzerinde oynanmış sahte görüntülerdir. Kim oldukları bilinmeyen birileri CCTV görüntülerini manipüle etmek için yeni ve son derece inandırıcı bir teknoloji kullanmaktadır. Ona inanan ve işin arkasında göründüğünden çok daha fazlası olduğunu düşünen tek kişi ise dedektif Rachel Carey’dir.

2. sezonun merkezinde ise dedektif Rachel Carey var. İlk sezonda keşfettiği gizli güçleri çökertmek üzere tehlikeli ve gizli bir göreve atılmıştır ve bu yolda ilk sezondaki gibi tek başınadır. Ve yine ortalıkta gerçekleri olduğundan bambaşka gösterebilme gücüne sahip yepyeni ve tehlikeli bir teknoloji vardır.  

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Ben Chanan tarafından yazılan ve yönetilen dizi BBC yapımı.

-Dizinin ilk sezonu 2019 yılında yayımlandı. İkinci sezon ise eylül ayında gösterime girdi.

-İlk sezonunu başrollerinde Fantastic Beasts serisiyle dünya çapında tanınırlık yakalayan Callum Turner var. İlk sezonun diğer başrol oyuncusu ve ikinci sezonun tek başrol oyuncusu ise bir başka JK Rowling uyarlaması Strike dizisinden tanıyabileceğiniz Holliday Gringer. Bu iki isim dışında dizi, İngiliz TV dizilerini yakından takip edenler için fazlasıyla tanıdık simalarla dolu. City of Lost Children, Hellboy ve Alien Resurrection gibi filmlerden tanığımız Amerikalı aktör Ron Perlman için de ayrı bir parantez açmak gerek tabii.

-Dizi son yılların en büyük bütçeli ve en beğeni toplayan İngiliz yapımlarından.     

İlk intiba?

The Capture, Black Mirror ve Line of Duty’nin nefis bir karışımı gibi. Dijital manipülasyonun varabileceği noktaları ve bunun yanlış ellere geçtiği zaman kullanılabileceği şekilleri hayal ederek nefes kesen bir sarmal oluşturuyor. Bunu yaparken de hem devlet ve polis gücü içerisindeki kirli ve gizli düzeni hem de onun uluslararası ilişkiler ağını kullanıyor.

İlk sezon Shaun Emery karakterini canlandıran Callum Turner performansıyla öne çıkarken, hikâyenin tamamen Rachel Carey karakterine döndüğü 2. sezonda da Holliday Gringer nefis bir performans sergiliyor.

Dizi kesinlikle alışık olduğunuz ağır İngiliz dedektif dizileri gibi değil. Aksiyonu bol. Her bölüm sonu “hadi devam” dedirtiyor ve doyurucu bir twistli final için seyirciyi peşinden sürüklüyor. Kısacası sürüklenmek istiyorsanız son zamanlarda izleyebileceğini en iyi yapımlardan biri The Capture. Hatta şöyle söyleyeyim, dizi satan / kiralayan bir dükkân olsaydı ve ben orada çalışıyor olsaydım ve siz de dükkâna gelmiş bir müşteri olsaydınız, ben bu diziyi size ballandıra ballandıra satardım. 

En çok neyi sevdin?

2. sezon açılış sahnesi çok iyi. Diziye giriş, alışma süresi minimumda. Tartmaya vakit dahi bırakmıyor. Ayrıca kadronun tamamı sevdiğimiz BBC oyuncularından oluşuyor ve elbette performanslar şahane.

En az neyi sevdin?

Yani, biraz ilerleyebilsin diye hikâye kurgusunda kolaya kaçılan an çok ve biraz da sırıtıyor maalesef bu sahneler.

Bunu seven neyi sever ya da neyi seven bunu sever? 

Slow Horses, Gangs of London, Line of Duty, Black Mirror.

Formu dolduran: J. Hakan Dedeoğlu