Döneminin ayrımcı fonunda bir sistem eleştirisi: The Long Shadow

Yazı: Julie Dedeoğlu

Bir seri katilin musallat olduğu Yorkshire kasabasında, âdeta bir kedi-fare kovalamacası. 1970’lerde yaşanmış olayları ekrana taşıyan yeni ITV dizisi The Long Shadow, true crime sevdalılarının acilen başına oturması gereken bir iş. 

Zaman dilimi?

1970’lerin İngiltere, Yorkshire’ındayız.

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

*Yedi bölümden oluşan ITV yapımı gerçek bir suç hikâyesini anlatıyor. 

*Dizinin yazarı George Kay’i Criminal, Lupin ve son olarak Hijack gibi başarılı yapımlardan; yönetmeni Lewis Arnold’u ise Sheerwood ve Des gibi sağlam polisiye dizilerden tanıyoruz. 

*Oyuncu kadrosunda Toby Jones, David Morrissey, Lee Ingleby, Liz White gibi dikkatli seyircilerin tanıyıp seveceği isimler yer alıyor. 

Dizi neyi anlatıyor?

The Long Shadow, İngiltere’yi derinden sarsan ve İngiliz basınında The Yorkshire Ripper (Yorkshire Canavarı) olarak anılan Peter Sutcliffe’in işlediği cinayetleri ve etrafında gelişen olayları, cinayetlerden etkilenen insanları merkezine alıyor. Sutcliffe 1981 yılında, 1975-1980 yılları arasında 13 kadını öldürmekten ve yedisini öldürmeye teşebbüsten hüküm giydi. Sutcliffe’in hedefindeki kadınların hepsi de seks işçisiydi. Sutcliffe cinayetleri işlediği yıllarda özellikle İngiltere’nin kuzeyine korku salmış, kadınlar tek başlarına akşamları dışarı çıkamaz olmuştu. 

Dizi, Sutcliffe’in beş yıla yayılan cinayet serisine, öldürülen kadınlara ve olaya dâhil olan polislere odaklanıyor. O dönem, Sutcliffe’i dokuz kez sorgulamalarına rağmen yakalayamayan Yorkshire polisi yoğun eleştiri almış, basın ve emniyet güçleri cinsiyetçi olmakla suçlanmıştı. Basın ve emniyetin seks işçilerini ve içki içen kadınları doğal hedef olarak gördüğü, hatta başlarına gelenleri hak ettiklerini düşündükleri maalesef aşikârdı. The Long Shadow, dönemin bu iki yüzlü ve ayrımcı duruşunu da irdeliyor. 

Sutcliffe’in 2020 yılında Covid’den öldüğünü de ekleyelim. 

Düşünceler…

İzlenebilir, ilgi çekici bir dizi. Özellikle gerçek suç hikâyelerini izlemeyi sevenler için. Dönemin ırkçı ve önyargılı olduğu kadar kadın düşmanı olan sistemini eleştiriyor olması güzel. 

Yapım dönemin atmosferini çok iyi yakalıyor (duman dolu odalar vs…) ve ister istemez beni küçüklüğümün geçtiği 60’ların, 70’lerin Bradford’una ışınladı. Polis beceriksizliğinin üzücü bir yansıması, İngiltere’nin kuzey kentlerindeki fakirliğin ve erkeklerin kadınlara nasıl davrandığının acımasız bir hatırlatması oldu benim için diziyi izlemek. 2023’te bunların ne kadarı değişti, merak ediyorum…  

Orada yaşadığım yıllarda, cumartesi akşamları Daisy Hill’deki Queen Pub’dan eve tek başıma dönerdim. 17 yaşındaydım. Bu cinayetler başlamadan önceydi ama evimiz, seri katil Sutcliffe’in yaşadığı yere dört kilometre mesafedeydi. Tek başına gece evine doğru yürüyen bir genç kız… Polis benim hakkımda ne düşünürdü acaba?