The Lord of the Rings: Rings of Power ve İkinci Çağ’a ilişkin detaylar
Amazon Prime’ın Orta Dünya projesi olan The Lord of the Rings: Rings of Power’ın son fragmanının ardından olay örgüsüne dair yorumlar ve teorilere göz atmanın zamanı geldi çattı.
Bilindiği gibi diziyle ilgili gelen ilk haberlerde, İkinci Çağ’ın odağa alınacağı belirtilmişti. Yani, Peter Jackson’ın bir klasik hâline gelmiş The Lord of the Rings üçlemesinin geçtiği çağın hemen öncesi… Bu demek oluyor ki;
Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları’na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar’a,
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar’a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyar’ında
Kara tahtında oturan Karanlılar Efendisi’ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyar’ında*
sözlerinin ardında yaşananları daha detaylı izleyebileceğiz.
*Tolkien, John Ronald Reuel, Yüzüklerin Efendisi, Tek Cilt Özel Basım, Çev. Çiğdem Erkal, Şiir Çev. Bülent Somay, Metis Yayınları, İstanbul, 2012.
İkinci Çağ’daki elflere dair
Fragmanda Galadriel’in sesini duyduğumuz ilk saniyelerde (arkada çoğunlukla Ayrıkvadi ekranda belirdiğinde kulaklarımıza çalınan temayı duyuyoruz bu anlarda) Birinci Çağ’a dair bir görselle karşılaşıyoruz. Aynı zamanda diziden paylaşılan ilk görselde gördüğümüz sahneyle ilgili en dikkat çekici detay, uzaklardaki gün batımı etkisi veren sarımsı ışığın kaynağı…
Dikkatlice bakıldığında bu ışığın iki adet ağaçtan geldiği görülüyor. Bunlar Valinor’un İki Ağacı, Laurelin (Altın Ağaç) ve Telperion (Gümüş Ağaç) olarak geçiyor. Güneş ve Ay’dan önce; Valar olarak geçen tanrılardan, tanrıça Yavanna tarafından yaratılıyorlar. Birinci Çağ’da, en büyük düşman, Lucifer-vari kötülüğün kaynağı Melkor ile Frodo’yu zehirleyen örümcek Shelob’un atası Ungoliant tarafından bu iki ağaç yok edildikten sonra; Valar tarafından yeryüzünü aydınlatması için Güneş ve Ay göklere yerleştiriliyor. Ağaçlara yaklaşan görüntü, Galadriel’in ışık kelimesine de vurgu yapacak şekilde parıldayarak son buluyor.
Fragmanın ilerleyen kısımlarında Galadriel’in Elrond ile tartışması ekranda beliriyor. Yine Birinci Çağ’ın kastedildiğinden neredeyse emin olduğumuz konuşmada, kıpkırmızı bir flashback sahne bize gösteriliyor bir yandan. Galadriel’i külle kaplı hâlde, yok olmuş topraklara ve ölmüş askerlere doğru bakarken görüyoruz. Söz konusu sahnenin Birinci Çağ’ın sonunu getiren Büyük Savaş’tan bir kesit olması büyük bir ihtimal. Bu savaşta Melkor, kendi kötülüğünün eseri olan orklar, balroglar ve ejderhalar ile büyük bir yıkıma sebep oluyor; savaş sonunda Beleriand’ın neredeyse tamamı yok oluyor. Ancak bu savaşta Galadriel’in yer alıp almadığı bilinmediği gibi, genç Elrond’un elf saflarında savaşa katılmış olması daha yüksek bir ihtimal olarak karşımıza çıkıyor. Galadriel’in “benim gördüklerimi görmedin” sözünden neyi kastettiğini anlamak için eylül ayını beklemek gerekecek.
Galadriel hakkında soru işaretleri yaratan bir diğer sahnede ise onu bir grup elfle birlikte buzullara tırmanırken izliyoruz. Hâliyle bu sahnede akıllara, Valinor’u terk eden elflerin bir kısmının Fingolfin liderliğinde Orta Dünya’daki Beleriand’a uzanan buzullar olan Helcaraxë’deki zorlu yolculuğu geliyor. Ancak söz konusu yolculuğun Birinci Çağ’da yapılmış olması, bu referansın doğru olma ihtimalini düşürüyor.
The Lord of the Rings: The Rings of Power’daki tadımlıklarda Galadriel’e çoğunlukla intikam arayan savaşçı profili çizildiğini görüyoruz. Bunu anlayabilmek için Büyük Savaş öncesi Melkor’un emrindeki orklar, balroglar ve ejderhaların babası Glaurung ile ezici bir zafer kazandığı Dagor Bragollach’a göz atmak gerek. Bu savaşta Galadriel’in iki erkek kardeşi Angrod ve Aegnor öldürülüyor. Diğer kardeşi Finrod ise üç büyük insan hanedanlıklarından biri olan Bëor Hanedanlığı’nın desteği sayesinde kurtuluyor. Finrod’u savaşta bağırırken gördüğümüz bir diğer sahnenin ise Dagor Bragollach’dan olması yine büyük bir olasılık. Bu görsele dikkatlice bakıldığında, arkadaki alevler içindeki figürün bir balrog olduğunu öne sürenlerin sayısı bir hayli fazla.
Dagor Bragollach’da Finrod’u, üç büyük insan hanedanlığından biri olan Bëor Hanedanlığı’nın desteği kurtarıyor. Bunun üzerine de Finrod, ne zaman olursa bu hanedanlığın yardımına koşacağına dair bir ant içiyor. Bu da onun sonunu hazırlıyor. Savaştan yıllar sonra Bëor Hanedanlığı’ndan olan Beren’in Silmaril görevinde yanında bulunan Finrod ile adamları, bu tehlikeli görevde Sauron’a esir düşüyor ve Sauron tarafından işkence görüyorlar. Burada Beren’in hayatını kurtarmak için kendini feda eden Finrod, Sauron’un kurdu tarafından öldürülüyor. İlk Çağ’da yaşanan bu olaylar dizide ne kadar yer alır, Finrod’un ekran süresi ne kadar olur bilemiyoruz. Ancak özellikle Finrod’un ölümünün dizideki Galadriel karakterinin yorumu konusunda kilit bir nokta taşıdığını anlıyoruz. Kardeşlerinin ölümleri üzerine kılıç kuşanmış bir şövalye figürünün ardındaki motivasyon, en azından fragmanlarda bizimle paylaşılanlara göre, intikam duygusu olsa gerek.
Gil-galad ve Lindon Krallığı’na yeniden bakış
İkinci Çağ’ın elflerinden söz açılmışken, bu çağın en kudretli elf krallarından olan Gil-galad’ın dizinin en kilit karakterlerinden biri olacağının altını çizmeli. Melkor’un boşluğa hapsedilmesini takip eden belirsizliklerle dolu dönemde, Gil-galad Orta Dünya’yı gözetleyen dikkatli bir nöbetçi olarak tetikte bekliyor. Büyük bir lider olan Gil-galad ile The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring (2001) filminde, -Galadriel’in sesinden dinlediğimiz giriş bölümünden de çok iyi bildiğimiz gibi- Númenor’un çöküşünden sağ kalanların kurduğu Gondor tahtındaki Elendil ile Son İttifak Savaşı’nda liderlik ederken tanışmıştık. Dizinin fragmanında ise Gil-galad’ı Lindon’da olduğunu düşündüren bir elf şehrinde görüyoruz. Lindon Krallığı’nın Gil-galad tarafından, İkinci Çağ’ın başlangıcında, Büyük Savaş sonrası Beleriand’ın ayakta kalan kısmına kurulduğunu hatırlatalım. The Lord of the Rings serisinde de bu krallığın Gri Limanları’nı görme şansına erişmiştik. Yüzük Taşıyıcıları’nın batıya son yolculuğu Lindon’un Gri Limanlar’ından yapılmıştı.
Üç elf yüzüğünün yaratıcısı Celebrimbor ve Khazad-dûm’un görkemli yılları
Dizideki bir diğer önemli elf karakter ise Celebrimbor. Kendisi üç elf yüzüğünün yaratıcısı. Bilindiği gibi üç yüzükten ikisinin, yani Vilya (Hava Yüzüğü) ve Narya’nın (Ateş Yüzüğü, daha sonra bu yüzüğün taşıyıcısı Gandalf olacaktır) taşıyıcısı Gil-galad. Üçüncü yüzük olan Nenya yani Su Yüzüğü ise Galadriel’e teslim ediliyor. Bu yüzüklerin nasıl yaratıldığını ve taşıyıcılarına nasıl ulaştığını daha detaylı olarak görebilecek olmak iştah kabartıyor kuşkusuz.
Celebrimbor’un dizideki varlığı aynı zamanda, Khazad-dûm’un yani Moria Madenleri’nin en görkemli zamanlarına tanıklık edeceğimizi de bizlere hatırlatıyor. Bilindiği gibi Celebrimbor, Elrond ve Galadriel gibi elf karakterler; cücelerle kurdukları iyi ilişkilerle tanınıyorlardı ve bu dönemde Khazad-dûm’un kapıları elflere açıktı.
The Lord of the Rings’in ikonik sahnelerinden birinde gördüğümüz mithrilden yapılmış Ithildin, yani Ay Kapısı; Celebirmbor ile cüce Narvi’nin emeğiyle inşa edilmişti.
Fragmanda önemli cüce karakterlerle de karşılaşıyoruz. Elinde mithrili tutarak “Bu yeni bir çağın başlangıcı” sözlerini sarf eden cüce, yedi cüce atasından Durin’in birebir kopyası olarak geçen Prens Durin IV’den başkası değil.
Ayrıca her ne kadar karakterin görünümü eleştirilse de ilk defa bir kadın cüce karakter olan Prenses Disa ile tanışacağız. Tanıtımlarda, Disa’yı şarkı söylerken görüyoruz. Kimilerince bu sahne, cücelerin madenler içinde birbirleriyle haberleşme yöntemlerine dair bir detayı bizlerle paylaşıyor olabilir.
İkinci Çağ’ın hobbitleri
Fragmandaki betimlemelerden dizideki hobbitlerin, Peter Jackson serilerinde görmeye alışık olduklarımızdan daha yabani bir görünümde olduğu göze çarpıyor. Bunun, dizinin daha eski dönemlerde geçmesiyle tutarlı bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz.
Fragmanda gördüklerimizin Harfoot hobbitleri olduğunu anlıyoruz. Hobbitlerin tarihinde, yerleştikleri, yuva kurdukları bölgelere göre üç farklı topluluk oluşturdukları biliniyor. Bunlar; Fallohidelar, Harfootlar ve Stoorlar. Fallohidelar, kuzeye yerleşmiş, ormanlık alanlara evlerini kurmuş olan hobbitler. Harfootlar dağlık bölgelerde, yamaçlara kazdıkları evlerde yaşamayı tercih ediyorlar. Stoorlar ise güneyde, ova ve nehir kenarlarında evlerini kurmuş hobbitler. Zamanla insan şehirlerinin genişlemesiyle ve düşman tehdidiyle bu hobbit toplulukları birleşip, batıya yol alıyor; Bree ve Shire civarında bir araya geliyorlar.
Fragmanda Harfootların bir arada oldukça güvende olacaklarına dair sözleri duyduktan sonra, gökyüzündeki meteor-vari cisimle karşılaşıyor ve büyük bir tehlikenin yaklaştığını fark ediyoruz. Ardından bu cisim yere çakılıyor ve ortasından alevler içinde bir karakter beliriyor. Bu alevin özellikle göze benzer yapısı, bu kişinin Sauron’dan başkası olmayacağı yönündeki tartışmaları doğurdu. Sahnenin devamında bu gizemli kişinin, Elanor “Nori” Brandyfoot adındaki Hobbit’in elini tutarken izliyoruz. Üçüncü Çağ’ın sonunu getiren olaylar dizisinde Sauron’a öldürücü darbeyi vuran, yüzüğü Hükümdağı’nda yok edenin iki hobbit olduğunu da hatırlarsak, bir hobbit tarafından yardım eli uzatılan bu alevler içindeki figürün Sauron olması dramatik bir etki yaratıyor. Öte yandan dizide Mavi Büyücüler’den biriyle tanışacağımız söylentilerini dikkate alırsak, bu karakterin ilk kez göreceğimiz bir büyücü olma ihtimali de bir hayli yüksek.
Dúnedain’ın yükselişi ve çöküşü
Númenórean yani Dúnedain’ın yükselişi ve çöküşü, dizinin merkezindeki hikâyelerden bir diğeri.
Númenor’u; Orta Dünya halklarının, Melkor’a karşı verilen mücadelede önemli rol oynayan insanlar için Valardan (tanrılardan) bir hediye olarak da görebiliriz. Atlantis mitiyle de paralellikler içeriyor. Ulmo (Poseidon-vari bir tanrı) yani Suların Efendisi’nin yardımcısı bir Maia (Vaların bir alt kademesinde bulunan Ainuların rütbesi) olan Ossë’nin suların derinliklerinden çıkardığı bu ada, en görkemli insan krallığına ev sahipliği yapıyor.
Bilindiği gibi Aragorn’un ataları olan bu insanlar, zamanla düşmanın sözlerine kulak asarak karanlığa teslim oluyorlar. Sauron’un hizmetkârı Nazgûl (yüzük tayfları) olarak bildiğimiz dokuz insan kral arasından üçünün Númenor kralları olduğunu düşünürsek, bunlar hakkında da yeni bilgiler öğrenme olasılığımız bir hayli yüksek.
Fragmanda Númenor ile olan ilk karşılaşmamızda ise görkemli bir liman kenti betimlemesi yapılıyor. Kentte göze çarpan detaylardan ilki, Argonath benzeri devasa bir heykel. Bu heykelin Númenor’un kurucu kralı, Elrond’un kardeşi yarı-elf Elros’un tasviri olması büyük bir ihtimal.
Ardından Tar-Míriel ile tanışıyoruz. Kendisi Númenor’un son gerçek varisi. Endişeli bir şekilde gökyüzünden düşen beyaz yapraklara bakıyor. Bu sahne kimilerince, tohumu Valinor’un katledilen Gümüş Ağaç’a (yani Telperion’a) dayanan Númenor’un Ak Ağacı, Nimloth’un solup dökülen yaprakları olarak yorumlandı. Hatırlanacağı gibi Nimloth’un İsildur tarafından kurtarılan tohumu, Gondor’un Ak Ağacı olarak yeniden hayat bulmuştu. Üçüncü Çağ’ın son savaşında Gondor’un ağacı da büyük kötülüğün yaklaşması nedeniyle kuruyup kalmıştı. Dolayısıyla bu sahneden Tar-Míriel’in bu tehlike işaretini görüp endişelendiği anlamını çıkarabiliriz.
Fragmanda Númenor ile ilgili heyecan verici bir başka konu da Erendil ve İsildur’a ilk bakışın paylaşılmış olması. Erendil, oğlu İsildur’a “geçmiş yok oldu, geleceğe bakmalıyız, yoksa biz de yok oluruz” sözlerini sarf ediyor. Bu sözlere eşlik eden sahnelerde Galadriel’i Elendil ile sahilde at sırtında görüyoruz. Hatta Galadriel’i Númenor askerleriyle at sürerken izlediğimiz sahneler de var.
Dizinin bizlerle tanıştırdığı yeni bir insan karakter daha var. Charlie Vickers’ın canlandırdığı Halbrand adındaki bu karaktere yönelik bilgiler bir hayli sınırlı. Tolkien’in metinlerinde yer almayan Halbrand, büyük olasılıkla Ayrık Denizler’de yaptığı bir yolculuk sırasında, dalgalar arasında teknesi batmış hâldeyken Galadriel ile yolları kesişiyor. Bu karşılaşmanın nasıl olduğu, karakterin kim olduğu gibi önemli sorular ise şimdilik cevapsız.
The Lord of the Rings: Rings of Power dizisi; Birinci Çağ’ın soyut anlatıma sahip, evrenin yaratılışı ve büyük kötülük anlatısını, Peter Jackson’ın yapımlarıyla özümsediğimiz Üçüncü Çağ’a bağlayan dönemi konu etmesi bakımından büyük bir yükün altına girmiş durumda. J.R.R. Tolkien’in ölümünden dört yıl sonra oğlu Christopher Tolkien’in editörlüğünde basılan Silmarillion ile takip edebildiğimiz bu çağda yaşananların, The Lord of the Rings’te olduğu gibi geniş anlatımlı bir romana sahip olmaması, dizinin hikâye akışının çoğunlukla yaratıcı ekibin yorumlarıyla şekillenmesi demek… Tüm bu yeni karakterlere, farklı Orta Dünya görselliğine seyircilerin tepkisini zaman gösterecek olsa da Tolkien’in ailesinin çıkan sonuçtan bir hayli memnun olduğu belirtilmişti. Artık gözler eylül ayına çevrilmiş durumda.
Yazı: Biçem Kaya