Titane değerlendirmesi (2021, MUBI)

Julia Ducournau’nun bir kez daha “body horror” türüne göz kırptığı, 74. Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen son filmi Titane; Agathe Rousselle, Vincent Lindon, Garance Marillier, Laïs Salameh gibi oyunculardan güçlü performanslar içeriyor. Ön gösterimi kapmasında geçtiğimiz günlerde 24 saatliğine, MUBI’de erişime açıldı; 28 Ocak 2022’de de yine MUBI kataloğuna eklenecek.

Konu nedir?

Titane, küçüklüğünden beri arabalara ilgisi olan Alexia’nın (Agathe Rousselle) hikâyesini takip ediyor. Babasıyla geçirdiği bir kaza sonucu kafasına titanyum bir plak yerleştirildiğini gördüğümüz Alexia; yetişkinliğinde araba galerilerinde dans eden egzotik bir dansçı olarak tekrar karşımıza çıkar. Bir gün iş çıkışı kendisini takip edip onu zorla öpen bir hayranını öldüren karakterimiz, çoğunlukla gelişigüzel ve anlamsız cinayet serisine devam ederken, kurbanlarından birisini elinden kaçırır. Polisten kaçmak için saçını, yüzünü, yaşını ve cinsiyetini değiştirmelidir. Seneler önce kaybolan oğlu olduğunu iddia ederek, itfaiye şefi Vincent’ın (Vincent Lindon) yanına taşınır. Artık hayatına Adrien olarak devam eden Alexia bu esnada birlikte olduğu bir arabadan hamile kalmıştır.

İlk intiba?

Titane, açılış sekansından itibaren sizi çok algılı bir film izleme deneyimine davet ettiğini açıkça gösteriyor. Bir araba kazasına dâhil olan insanlardan önce arabayı birbirine bağlayan metal yüzeylerin yakın çekimleri, filmin geneline yayılan duyusal dâhiliyetin ilk ibaresi denebilir. Elbette Ducournau bu durumu film boyunca katlayarak artırıp; özellikle baş karakterlerin bedenleri -ve çoğunlukla bu bedenlerin tahribi- üzerinden alternatif bir film deneyimleme süreci sunmakta.

Derinlerde ne var?

İlk filmi Raw’a (2016) kıyasla  daha kapalı ve alegorik bir anlatıya sahip olsa da Titane’ın öncülünden tematik desenleri barındırdığını söylenebilir. Konusu itibariyle gerilim ve aksiyon anlatısı gibi dursa da temelinde aile olmanın anlamını, koşulsuz sevginin insanı hem korkutan hem de büyüleyen suretlerini, babalık ilişkilerinin farklı boyutları üzerinden seyirciye sunuyor. Alexia ile babası, Vincent ile onu idealize eden Rayane ve elbette Vincent ile Adrien farklı baba-evlat ilişki dinamiklerini temsil ediyor. Final de filmin kalbinde yatan koşulsuz sevgi ve seçilmiş aile nosyonlarına göz kırpıyor.

Bir diğer önemli tema da toplumsal ve fiziksel olarak cinsiyet şüphesiz. Ducournau ilk filminde de bastırılmış kadın cinselliğini benzer şekilde bir tür kanibalistik coming of age draması üzerinden işlemişti. Titane ise kadınlık/erkeklik kavramlarını, cinsiyet spektrumunu ve vücut dismorfisini hem Vincent’ın eril idealleri ve bu yolda kendini tahrip edişi, hem de Alexia’nın Adrien’e dönüşü ve bu dönüşün çevresindeki yansımaları üzerinden ele alıyor.

Taşıdığı kodlar 

Titane‘ın korku türünün son yıllarda ses getirmiş işlerindeki kadın yönetmen imzalarından bir yenisi olduğunu söyleyebiliriz. Alexia’nın hamile bedeniyle girdiği muharebe özellikle body horror türünün içeriden gelen korku elementini başarıyla temsil ediyor. Bununla beraber filmi tek bir türle tanımlamak da pek mümkün değil gibi. Ducournau da film yapımında farklı türlerin kesişimi ve bileşimini verimli bulduğunu çeşitli röportajlarında belirtmişti. Bu bağlamda Titane korku, bilim kurgu, gerilim ve drama janrlarını ortak bir potada eritiyor.

Bunu seven şunları da sever 

Raw (2016), Prevence (2016), Dans Ma Peau (2002), Trouble Every Day (2001).

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Tematik ortaklıklarının yanında; aynı görüntü yönetmeni ve bestecinin imzasının olmasıyla yönetmenin bir önceki filmiyle biçimsel bir örüntü yakalandığını söyleyebiliriz. İki filmin bir başka ortak noktası da karakterler. Raw’da Justine ile başrolde yer alan Garance Marillier yine aynı isimli bir karakterle Alexia’nın kurbanlarından birini canlandırıyor. Protagonistin isimleri olan Alexia ve Adrien de yine Raw’daki diğer iki baş karakterin adlarıydı.

Birçok izleyici ve eleştirmen Titane‘ı konu itibariyle David Cronenberg‘in Crash‘iyle (1996) bağdaştırsa da Ducournau filmin ilham kaynakları arasında saymıyor. Özellikle görsellik bağlamında en büyük referansının 1917 (2019) olduğunu ve bu esinin en çok yangın sahnesine tesir ettiğini söylüyor.

Ducournau, Cannes Film Festivali’nin 74 yıllık tarihinde Altın Palmiye’ye uzanmayı başaran ikinci kadın yönetmen olmuştu, hem de ikinci filmiyle. İlk isim ise 1993’te Chen Kaige‘yle (Farewell My Concubine) ödülü paylaşan Jane Campion (The Piano).

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin?

Karizmatik bir baş karakterin değişim ve evrim hikâyesini takip eden Titane‘da Alexia aslında izleyicinin normal şartlarda empati yapıp benimsemeyeceği bir anti-kahraman. İlk sahnede babasıyla yaptığı kazadan itibaren sürekli olarak gergin ve rahatsız edici bir auraya sahip bir karakter olarak yansıtılıyor. Sonrasında Vincent’la kurduğu bağın samimiliği ve dokunaklılığı da karakterin geçirdiği evrimin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başında gözünü kırpmadan cinayet işleyen Alexia, ilerleyen dakikalarda ilk yardımla hayat kurtarıyor. Her ne kadar fiziksel yönü ağır basıyor gibi görünse de filmin Alexia’nın psikolojik değişimine de büyük önem atfettiğini görebiliyoruz.

Baş karakterinin ahlaki açıdan benimsenmekten uzak olması, filme devam edilebilmesi için motivasyon sağlamak adına yönetmeni farklı kanallar keşfetmeye yöneltmiş gibi. Karakterin fizikselliğinin anlatı içerisindeki önemi özellikle beden oyunculuğu üzerine yoğun bir mesai harcanmasını gerektirmiş anlaşılan. İlk sinema deneyimi olan Agatha Rousselle bu bağlamda oyunculuk çalışmalarının yanı sıra direk dansı ve boks dersleri de almış. Bu sayede Rousselle hem erotik bir dansçıyı hem tehlikeli bir katili hem de sürekli transformasyon geçiren bir bedeni hakkıyla canlandırabilmiş. 

Sadece Alexia’nın değil Vincent ve Rayane’in de acı çekmiş, deforme olmuş bedenleri izleyiciye sunularak filmin haptik boyutunun zenginleştirildiği söylenebilir.

Soru işaretleri…

Film neredeyse çoğu şeyi bir soru işareti olarak bırakıyor aslında. En büyük soru işaretleri de Alexia etrafında beliriyor. Seri katil kimliğini ne zaman kazandığı, gördüğümüz ilk cinayetin öncesi veya sonrasının olup olmadığı, sonraki cinayetlerdeki motivasyonları neydi gibi noktalar karaklıkta bırakılıyor. Vincent’ın en başından beri Alexia’nın kaybolan oğlu olmadığını bilip bilmediği de önemli bir soru olarak akılda kalıyor. Ha tabii bir de motorlu taşıtlarla seks??

Hakkında konuşturuyor mu?

Hem Cannes’da yaptığı sükse hem de Fransa’nın Oscar adayı olmasıyla çoktan bu senenin en çok konuşulan ve tartışılan filmlerinden biri elbette. Bunların yanında gösterimlerinde fenalık geçirildi iddiaları ve filmin olası provokatör boyutu da yine sık sık gündeme geldiği başlıklardan. 28 Ocak 2022’de MUBI’ye eklenecek Titane‘ı bir süre daha konuşacakmışız gibi duruyor.

Formu dolduran: Esra Hiçyılmaz