Train to Busan şimdi Hollywood yolcusu

Korku sinemasının alt türlerinden zombi filmlerine özel bir ilginiz varsa, Yeon Sang-ho tarafından yönetilen Güney Kore filmi Busanhaeng / Train to Busan (2016) radarınızdan kaçmamıştır diye tahmin ediyoruz. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Geceyarısı Seansı’nda gerçekleştiren yapım; türe getirdiği özgün yaklaşım, hiç aksamayan temposu, aidiyet ve affedebilmek üzerine söyledikleriyle büyük alkış toplamıştı. Vizyon yolculuğunda da büyük ilgi gördü; ABD dâhil birçok ülkede hasılat rekortmeni Güney Kore filmleri listesine üst sıralardan giriş yaptı.

Squid Game’den Gong Yoo, Parasite’dan Choi Woo-shik, Eternals’dan Ma Dong-Seok gibi aşina yüzlerle çevrili bir kadroya sahip filmde; işkolik, kızını ihmal ettiği için vicdan muhasebesi yaşayan ve eski eşinin kızını görebilmesi için Busan’a gidecek bir trene binen Sok Woo baş karakterdi. Tren kalkmak üzereyken, sıra dışı bir virüsten etkilenen genç bir kadın, yolculara bu virüsü yaymaya başlıyor. Önüne geçilemeyen salgın tüm Kore’yi sarmış, altyapı çökmüşken; yolcular başkent Seul’den ülke güneyine, zombilerin henüz ulaşamadığı Busan’a varmaya çalışıyor ve amansız bir hayatta kalma mücadelesi başlıyor.

Filmden çok kısa süre sonra, Seoulyeok / Seoul Station isimli, virüsün nasıl ortaya çıktığı ve ülkeye yayıldığına dair bir uzun metraj animasyon yapım da vizyona girmişti. Train to Busan’ın devam filmi olan ve yaşananlardan dört yıl sonrasına ışınlayan Peninsula ise 2020’de geldi, Cannes Film Festivali’nin Ana Yarışma seçkisine girerek şaşırtsa da öncülü kadar heyecan yaratamadı.Tamamen harap olmuş Kore Yarımadası’ndan kurtulmayı başaran eski bir asker olan Jung Seok, tecrübesinden yararlanmak amacıyla yeniden görevlendiriliyor ve beklenmedik bir şekilde sağ kalan insanlarla karşılaşıyordu.

Yeniden çevrime James Wan dokunuşu

Train to Busan’ın tüm dünyada yarattığı geniş çaplı etki elbette Hollywood’un da gözünden kaçmamış, yeniden çevrim projesi için bir süre önce düğmeye basılmıştı. Korku ve aksiyon sinemasına V/H/S/2, Killers, Headshot gibi örnekler kazandıran Endonezya asıllı Timo Tjahjanto, bu kez yönetmen koltuğunda. IT ve Annabelle filmleriyle adını duyuran Gary Dauberman, kalem oynatacak isim. Yapımcı koltuğunda ise yüreklere su serpen bir sinemacı var: özellikle Saw ve The Conjuring serileriyle ünlenen James Wan.

Yaklaşan projelerine dair geçtiğimiz günlerde çeşitli detaylar veren Warner Bros., bahsi geçen yeniden çevrimin hem ismini hem de vizyon tarihini duyurdu. Rotayı Busan yerine New York’a çevirecek The Last Train to New York, 21 Nisan 2023’te sinemalarda olacak. Oyuncu kadrosu ve çekim takvimiyle ilgili havadislerin, önümüzdeki aylarda gelmesi bekleniyor.

Peninsula
Serinin üçüncü halkası geliyor mu?

Öte yandan orijinal filmin yönetmeni Yeon Sang-ho da boş durmuyor. Son olarak, doğaüstü varlıkların insanları vahşi bir şekilde cezalandırdığı bir gerçeklikte geçen, 19 Kasım’da Netflix kataloğuna eklenen Jiok / Hellbound dizisini yazıp yönetmişti. Dizinin tanıtımı süresince, yarattığı zombi evreninin geleceğiyle ilgili çeşitli ipuçları vermeyi de ihmal etmedi.

İlk ikisini takip edecek, potansiyel bir üçüncü film hakkında soru sorulduğunda, kimi planlarının olduğunu inkâr etmiyor yönetmen: “Zombi türünün çok geleneksel olduğuna inanıyorum ama aynı zamanda türe ne getirdiğinize bağlı olarak tamamen yenilikçi olabilir. Şahsen, Peninsula’dan sonra ne gelişmeler yaşandığına dair bazı fikirlerim var.”

Daha geniş çaplı bir kıyamet anlatısı olan Peninsula’dan ziyade küçük ve klostrofobik bir mekânda geçen Train to Busan‘a yakın bir film çekmeyi planlıyormuş. Tarz olarak ikisi arasında bir yapımın ideal olduğunu söylüyor. Ayrıca evreni bir televizyon dizisi ile genişletmeyi düşünmediğini, ideal olanın bir film serisi olacağını belirtiyor.

Güney Kore’den Hollywood’a: 3 yeniden çevrim daha
Oldboy (2013)

Yönetmen: Spike Lee

Orijinali: Oldeuboi / Oldboy (2003)

Spike Lee’yi böylesine meşhur bir modern klasiğe el atmaya iten sebep neydi bilemiyoruz ama ortaya çıkan sonucun kimseleri memnun edemediği kesin. Kaynak materyal olan, Garon Tsuchiya ve Nobuaki Minegishi imzalı manga; dış dünyayla hiçbir iletişiminin olmadığı karanlık bir mahzende, neden kaçırıldığını dahi bilmeden yıllarca tutsak edilen bir karakterin intikam arayışını konu ediniyordu. Eleştirmenlere göre etkileyici mirasa yeni bir şeyler katamayan, sığ, risk almaktan kaçınan bir denemeydi Oldboy.

The Lake House (2006)

Yönetmen: Alejandro Agresti

Orijinali: Siworae / Il Mare (2000)

Doktor Kate Forster stajını tamamladığı hastaneden ayrılarak Chicago’ya taşındığında, kiralamış olduğu göl manzaralı güzel evi geride bıraktığı için üzgündür. Kendisine gelecek mektuplar için yeni adresini posta kutusuna bırakır ve böylece sonraki kiracı Alex ile iletişimi başlar. Mektup arkadaşlığını sürdüren ikili, çok geçmeden iki ayrı yılda yaşadıklarını fark eder. Kore’de çok sevilen, fantastik öğelerle bezeli bu aşk öyküsünün uyarlamasında, Sandra Bullock ile Keanu Reeves başrolleri paylaşıyordu. The Lake House’un -selefinin tesirini yakalayamasa da- fena bir seyirlik olmadığı söylenebilir.

The Uninvited (2009)

Yönetmen: Charles Guard, Thomas Guard

Orijinali: 4 inyong shiktak / The Uninvited (2003)

Hollywood’un odağında bu kez, alışık olduğumuz üzere Japonya’dan değil, Güney Kore’den bir psikolojik gerilim var. Annesinin kısa süre önce vefat etmesiyle büyük travma yaşayan Anna, beklenmedik kayıptan sonra psikolojik destek almaya başlıyor fakat eve döndüğünde babasının, annesinin hemşiresi Rachel ile nişanlandığını fark ediyor. Annesinin hayaleti ziyaret edip onu uyardığında, Rachel’ın göründüğünü gibi olmadığı konusunda babalarını ikna etmeye çalışıyor. Kendine bir hayran kitlesi yaratsa da birçoklarına göre “sürprizleri tahmin edilebilir” ve “fazla uysal” bulunmuştu The Uninvited.