Bir hayattan öbürüne: Tut! Bırak!

Yazı: Deniz Dursun

Deniz Kaptan’ın Kadın Hikayeleri kitabından seçilen monologların Hüseyin Umaysız’ın rejisi ve Layla Önlen’in performansıyla sahnelendiği Tut! Bırak!, Türkiye prömiyerini 24. İKSV Tiyatro Festivali’nde yapmıştı. 14 Aralık’ta Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda yeniden seyirciyle buluşan oyun, temsillerine 23 Aralık ve 19 Ocak’ta Kumbaracı50’de devam edecek. Biletler burada.

Konu nedir?

Farklı sosyo-ekonomik şartlar ve kültürel kodlardan gelen kadınların tek bedende buluştuğu oyun; evle, eşle ve işle başa çıkma çabasını, heyecanı ve mutsuzluğu, şikayeti ve arayışı kadın olma hâliyle birleştirerek, bir tür hayat ve hayal hikâyesi / hikâyeleri sunuyor.

En çok neyi sevdin?

Tutup bırakmakla ilgili kelime oyunlarını. Bilinçli ve bilinç dışı savrulan sözcüklerin ritmini ve bedenin bununla uyumunu.

En az neyi sevdin?

Monologların -muhtemelen bir kitaptan seçilmiş olmalarının da etkisiyle- yer yer kitaptan okur gibi aktarılmasını. Özellikle ilk 10-15 dakika bir oyundan ziyade bir oyun / metin okumasında veya bir dinletide gibi hissederek koptum. Oyuncunun beden ve sahne kullanımı genişledikçe, seyir keyfi arttı benim için.

En çok hangi âna yükseldin? 

Sanırım özellikle iki âna yükseldim. Oyuncunun, oyunun başında iki elinde poşetlerle kurduğu dengeyi daha sonra ellerine bağladığı masayla kurmasına. Aynı şekilde masayı ayaklarına bağlayıp yürümeye başladığı âna. Bir de oyunun sonunda tüm şartlardan ve mekânsal kısıtlardan sıyrılıp, bir boşluğa fırlatılmış gibi savrulmasına.

Oyun, modunu nasıl etkiledi?

Kişisel sürecimle paralellik kuran ve kendi yaşantımdan izler gördüğüm bir iş olduğundan sakin sakin düşündürdü, kimi sorular sordurdu ve hâlihazırdaki kimi sorularıma cevap oldu.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Layla Önlen’in bedeniyle kurduğu denge, “doğru” anlarda bedenine yayılan titreşimler göz kamaştırıcıydı. Hatta zihnimde şöyle bir soru bile belirdi: Acaba bedenin böylesi güçlü kullanımı, oyuna daha az kelime eşlik etseydi, oyunun bütününü nasıl etkilerdi?

Kimler sever?

Başka hayatların hikâyesini dinlemekten hoşlananlar, perdesi açık evlerin pencerelerinden bakıp, orada yaşayanları ve yaşananları tahmin etmeye ilgi duyanlar.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar 

Oyun, kadın olmaya ve kadın olarak pek çoğumuzun kafasında dolanan neyi, nasıl hâle yola koyacağımızla ilgili sorulara dair tartışmalar açarken, seyrettiğimiz hikâyeyi kendi deneyimlerimizle harmanlama imkânı sunuyor. “Çocuğu bırak, kocanı tut. Kocanı bırak, çocuğu tut. Bırakın beni. Tutmayın beni. Bırakmayın beni.” Sahiden, neyi tutup neyi bırakacağız şimdi? Hayatı elimize yüzümüze bulaştırmadan, -ya da canımız sağ olsun, bulaştırarak- az batıp çok çıkarak -ya da canımız sağ olsun, dibine kadar batarak- nasıl yaşayacağız?

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Oyun metnini oluşturan kitabı / monologları okumadığım için merak ettiğim şey şu oldu: Metnin tamamına sadık mı kalındı? Eğer metin, provalar esnasında dönüştü, değişti, bozuldu, parçalandıysa, mevcut metne eklenirken bu ritim nasıl kuruldu? Yani daha ziyade prova ve bedensel keşif sürecini merak ediyorum sanırım.