Veganlık bizden önceki neslin ezberini bozuyor

Son yıllarda ağırlıklı olarak vegan yemek fotoğrafçılığı alanında üreten, sayısız dergiyle çalışan ve geçtiğimiz aylarda Hazal Yılmaz’la birlikte kişisel deneyimlerinden yola çıkan 50 Maddede Veganlık kitabını yayımlayan Emel Ernalbant’a sorduk:

Veganlığın yükselişiyle çocuklarını vegan yetiştiren ebeveynler de sayıca artıyor. Bu açıklığın karşısında toplumun büyük kesiminin konuya korku, endişe ve empatiden uzak yaklaşmasının ardında sence başlıca neler var?  

Emel Ernalbant: Bizden önceki neslin ezberini bozduğu için vegan bir hayat onlara imkânsız, absürd, saçma bir yaşam tarzı gibi geliyor. Türkiye’de vegan olan bir sürü yetişkin var fakat bebeklikten itibaren vegan olan insanların sayısı yok denecek kadar az olduğu için böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünüyorlar. İnsan okumadıkça, araştırmadıkça kalsiyum inek sütünden, omega balıktan, protein sadece hayvan etinden alınır sanıyor. Hâlâ muazzam bir güç insanlara, “beslenmek için hayvanlara ihtiyacımız olduğu”nu savunuyor. Annem ”Sen 30 sene her şeyi yedin, şimdi vegan olup hayatta kalabilirsin ama bebeğini vegan besleyemezsin” diyor. Ailemdeki herkes yavrumun sağlığının yolunda gitmesi, oyun oynarkenki sakinliği, öğrenme kabiliyeti karşısında şaşkın. Fakat bitkisel beslenmenin gücünü görmemek konusunda ısrarlılar çünkü onlar büyük, biz küçük. Konu dönüp dolaşıp atalarımıza bağlanıyor. Sanki her şeyi büyükler iyi yapar, küçükler bilmez gibi davranıyorlar. Biz hâlâ mağarada yaşıyormuşuz gibi konuşuyorlar. 50 Maddede Veganlık kitabımız çıktığında bir şeyler değişir sandım. Değişmeyince ailemde elime kimin telefonu geçtiyse Instagram hesaplarına girdim ve vegan aktivist, şef, doktor hesaplarını takip ettim. Şimdilerde “Aaa bak ekmekte bile kalsiyum varmış, çevre kirliliğinin en büyük nedeni ticari balıkçılıkmış” gibi laflar sarf etmeye başladılar. 

Hakkında çokça yanlış varsayım ve bilgi üretilen veganlık hakkında bu gürültülerden nasıl uzaklaşılabilir? Vegan etiğe dair herkesçe anlaşılmasını, kabul edilmesini isteyeceğin şey ne olurdu? 

Emel Ernalbant: Şahane soru, kendi özelimi düşünüyorum, cevap vermekte zorlanıyorum. Türkiye’deyken bu gürültüden uzaklaşmak inanılmaz zor. Vegan olduktan sonra zorlandığım tek şey insanlarla iletişim. Hep bir tartışma ortamı. Alayla karışık hakaret yediğimiz çok oluyordu. Şimdi o muhabbetlere girmiyorum. İlgilenen insanlara kitap, doktor, belgesel tavsiyeleri yapıyorum. Kendi hayatımıza yoğunlaşıyorum. İnsanlar onları üzen görüntülere bakmaktansa pozitif şeyler okumak, izlemek istiyor. Beni şu sıralar hiç kullanmadığımız bitkiler, mantarlar çok etkiliyor mesela. Ormana girip yiyecek aramak, oradaki bitkileri, meyveleri, yenilebilen mantarları toplamak, pişirmek ve bu yeni dünyayı insanlara göstermek çok heyecanlı. 

Vegan etiğe dair herkesçe anlaşılmasını, kabul edilmesini isteyeceğim şey ne olurdu? Hayvanlara yaşam hakkını vermek. Onları bir eşya, mal, yiyecek olarak görmeye son vermek. Tüm hayvanların bu hayatta huzur içinde yaşamaya hakkı olduğunun anlaşılmasını isterdim.

1 Kasım Dünya Vegan Günü bu sene aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP26) başlangıç tarihi. Buradan hareketle Esmiyor Podcast ekibiyle kafa kafaya verdik ve 1 Kasım yaklaşırken vegan yaşama; vegan yaşamın gezegenin geleceğiyle olan ilişkisine dair bu alanda üreten, bilinç yaratmaya çabalayan kişilere mikrofon uzatmaya karar verdik. Sonra dağıldık ve onlar da biz de çeşitli sorularla farklı kişilerden yanıtlar aldık. Bu hafta boyunca bir seri olarak paylaşıyoruz bu yanıtları. Takipte kalın.