Kim takar gerçekleri?: Winning Time 2. sezon prömiyeri

Yazı: Utkan Çınar

HBO’nun Los Angeles Lakers hanedanının NBA’e damga vurduğu 1980’lere ışınlayan dizisi Winning Time: The Rise of the Lakers Dynasty, 6 Ağustos’ta 2. sezon prömiyerini yaptı.  Dizinin yaratıcı ekibinde Succession’ın yanı sıra Don’t Look Up ve The Big Short gibi yapımları da önümüze getiren Adam McKay de var. Senaryo ise Max Borenstein ve Jim Hecht’in ellerinden çıkma. Türkiye’deki izleyicilerin Winning Time‘a BluTV’den erişmesi mümkün.

Bu yazı, henüz Winning Time 2. sezon ilk bölümünü izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Konu nedir?

Winning Time: The Rise of the Lakers Dynasty; Jerry Buss’ın 1979 yılında Los Angeles Lakers basketbol takımını alıp, kolejden Magic Johnson’ı draft etmesiyle başlayan ve bir 10 yıl boyunca Boston Celtics rekabetiyle geçen, “NBA’in altın çağı veya yeniden doğuşu” diyebileceğimiz dönemi konu alıyor.

Nerede kalmıştık? İzlemeden önce bilmemiz gerekenler… 

İlk sezon mutlu sonla, Los Angeles Lakers’ın Magic Johnson ile yaşadığı ilk şampiyonlukla bitiyordu. 11 yılda dokuz final ve beş şampiyonlukla sürecek hanedanlığın fırtınalı başlangıcını izledik.

İlk intiba?

Dizinin tasarımı ve prodüksiyonu üst kalite olmaya devam ediyor. Dönemin görsel estetiğini yansıtan super8, VHS stili çekimler, bol ve hızlı kesmeler, montajın ritmi hepsi başarılı. Bazı sekansların gerçek arşiv görüntüsü mü yoksa yeni mi çekilmiş olduğunu anlamakta bile güçlük çekebiliyorsunuz. Aynı “showtime Lakers” basketbolu gibi eğlence devam ediyor. Karakterlerin yeni sezonda iyice çizgi film kıvamında bir tek boyutluluğa indirgenmeye başladığını da söylemeli. Bu da aslında dizinin tarzıyla gayet uyumlu, bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Zaten yeterince belgelenmiş bir dönemi son yılların gereksiz müzikal biopikleri gibi birebir anlatmaya çalışmak çok da mantıklı olmazdı. 

Beklentileri nasıl karşıladı? 

Özellikle benim gibi basketbol ve NBA severler, o dönemleri hatırlayanlar veya merak edenler için keyifte sıkıntı yok. Basketbol takip etmeyen izleyici için de belli bir drama yaratılmaya çalışıyor ama açıkçası en keyif verici anlar soyunma odalarında, takım otobüslerinde ve spor salonlarında geçiyor. Bir beklentim de aslında dizinin akla getirdiği bir dilek. NBA’in All or Nothing gibi soyunma odalarına dâhil olabildiğimiz bir dokümanter işi çıkarması. Özellikle Abdul-Jabbar’ı izlerken mesela Tim Duncan’ın finallerde soyunma odalarındaki tepkilerini merak etmedim değil.  

En çok neyi sevdin?

Dizinin kalburüstü oyuncuları John C. Reilly, Adrien Brody gibi isimler rollerinde çok rahatlar ki kanımca bu iş daha birkaç sezon daha sürecek ve bu isimlerin kariyerlerinde önemli bir yere sahip olacak. Özellikle Brody bu sezon dizinin yıldızlığını ele geçirecekmiş gibi duruyor.

En az neyi sevdin? 

Yukarıda bahsettiğim “tek boyutlu karakter” vaziyetinin getirdiği bir yan etki var. Bu konuyu ne kadar anlasam da Magic Johnson’ın dizinin çok büyük bir alanını kapsaması ve tartışmasız başrol olması çok hoşuma gitmiyor. Tabii yıldız oyuncu güdümlü NBA’in 80’lerdeki yeniden doğuşunda, yer yer ırk çekişmesiyle de harlanan Magic Johnson-Larry Bird rekabetinin önemini bir kenara bırakamasak da sürekli benzer “yetenekli, sempatik ama sorumsuz, şımarık genç” tiplemesi tekrara girmeye başlamış. Pat Riley, Jerry West, Kareem Abdul-Jabbar gibi isimler de en az onun kadar tarihte yeri olan figürler. Eşit bir dağılımı daha çok tercih ederdim. Belki devamı öyle gelecektir. Ancak sanırım sezonda Larry Bird’e (ilk bölümün kapanışını da harika yapıyor) özel bir bölüm ayrılmış ki büyürken basketbolu ilk izlemeye başladığında kahramanı olan zatıaliniz gibiler için heyecan verici.

Majör yenilikler neler? Sürprizler var mı?

Pat Riley’i saçını geri taramış hâliyle ilk defa gördük. Daha ne olsun?

İzleyince kafanda soru işareti yaratan bir şey oldu mu? 

Soru işaretinden çok olan bitenin gerçekliği konusunda tartışmanın çok olduğunu söylemeli. İlk sezondan sonra özellikle Jerry West (ki kendisi NBA’in logosundaki silüettir), Jason Clarke’ın, çok da başarılı bir mizahi tonla, canlandırdığı karakterinin gerçekle yakından uzaktan ilgisi olmadığını söyleyerek dava bile açmakla tehdit etti. Lakers’ın hâlen sahibi Buss ailesi de Legacy: The True Story of the LA Lakers isimli hiç de fena olmayan ama tabi olaylara kendi açılarından bakan bir belgesel yayınladılar bu arada. En güzel cevap. Winning Time’ın gerçekçi olmak gibi bir iddiası yok. Ama dizinin etkili anlatımı “doğru”yu güzel manipüle ediyor zihinlerde, bunu da eklemeli.