Yeni sezonda da sancılar içinde: Ergen karakterler

Büyüme sancısı içindeki ergen yavruların kendini keşif öyküleri, karşılarına örülen engelleri aşıp geçme hikâyelerine özel bir ilgi duyanlar için yeni sinema sezonunda bolca örnek mevcut. Bu örneklerin kahramanlarını çeşitli kategoriler altında inceleyelim…

Yazı: Melikşah Altuntaş, İllustrayon: Can Çetinkaya

ZORBALARIN MAĞDUR ETTİKLERİ
Okul döneminde, çete halinde etrafını sarıp yerli yersiz saldıran zorbalar tarafından yolu kesilmemiş ne yazık ki çok az ergen vardır. Kimi erkek, kimi kız, kimisi de kızlı erkekli bu zorbaların mağdur ettiği karakterlerden bazıları yeni sezonda çeşitli filmlerde karşımıza çıkacak.

Bu yılki Cannes Film Festivali’nin Quinzaine programında izlediğimiz iki film, İsveç yapımı The Here After ve Amerikan bağımsızı Dope, bu konu etrafında şekilleniyor. Kahramanımızın hayatını zindana çevirenlerin ölüm kadar soğuk yerleri zorladığı The Here After, daha duygu yüklü bir tondan ilerleyip, izleyicisini bu ergen zorbalığının soğuk gerçekçiliğiyle karşı karşıya bırakırken, daha neşeli bir tonda ilerleyen ve daha çok bir varoluş çabasına odaklanan Dope’da ise kahramanımızın, kendisiyle uğraşan zorbalardan birine dönüşmeye varan öyküsü aksiyon sinemasıyla flört eden bir tonda anlatılıyor. Dope’un kahramanı Malcolm’ın kendinde gördüğü bu değişim emarelerinden sonra yeniden doğru yolu seçmesi ise zorbalığın dönüşülen bir şey olsa da içinden sıyrılınabilirliğini de bir alternatif olarak sunuyor.

Geçtiğimiz yıl Cannes’da yine aynı bölümde gösterilen Bande de filles / Girlhood ise benzer bir temayı bu kez Fransız gettolarından birinde merkeze alıyor. Büyüme döneminin en keskin virajında, belalı bir kız grubuna katılan ve neredeyse grubun lideri konumuna yerleşen Vic’in çıkışsızlığı, ergenken sosyal açıdan var olabilmenin bir taraf seçme zorunluluğuyla mümkün olabildiğinin altını çiziyor. Geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nde seyirci karşısına çıkan Hollanda yapımı Prins’te de benzer bir durum söz konusu. Epey stilize rejisiyle heyecanlandıran Prins’in kahramanı Ayoub, ablasının arkadaşları tarafından itilip kakıldığı tüm film boyunca gittikçe güçlenip, zorbalara kök söktürecek hâle geliyor, ancak onun da çıktığı bu yoldaki tutumu Dope’un kahramanından farksız.

https://www.youtube.com/watch?v=48M8HzRDTb4

AİLESİ TARAFINDAN SINANANLAR
Okulda çektikleri zulüm yetmezmiş gibi, ergenlere evlerinde de rahat huzur yok tabii. Omuzlarına yüklenen sorumluluklar, ebeveynlerin dengesiz ruh hâllerinin yarattığı gariplikler, baskı sonucu verdirilen kararlar… Özetle yakında izleyeceğimiz bazı filmlerin kahramanları için aileleriyle bir arada var olabilme işi hiç de kolay değil.

Örneğin geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nde Generation bölümünde prömiyerini yapan İsveç filmi Min lilla syster / My Skinny Sister’ın kahramanı Stella’nın başı, yeme bozukluğu yaşadığını fark ettiği ablasıyla dertte. Ablasının, anne babalarına söylememesi için sıkı sıkı tembihlemesi, Stella’yı berbat bir durumda bırakıyor ve tüm film kıvranmasına neden oluyor. Stella’nın sıkışmışlığını iliklerimize kadar hissettiğimiz bu filmin yarattığı hisse benzer bir hal de İngiliz bağımsızı Just Jim’de mevcut. 2010 yapımı Submarine’in yıldızı Craig Roberts’ın yazıp yönetip başrolünde yer aldığı filmde, ailesi tarafından ufacık bir dünyanın içine hapsedilen ve pek de dost canlısı sayılmayan Jim’in tüm bu nefes darlığından kurtulmasını sağlayan belalı bir kankayla macerasını izliyoruz. Jim evdeki bunalımdan kaçtıkça, bu yeni macera daha tedirgin edici bir atmosfere bürünüyor ve işler hepten korkunç bir hâl alıyor.

Yazının devamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:41’e ulaşabilirsiniz.