Yeni yaşı şerefine, 5 filminden 5 unutulmaz sahneyle John Carpenter

Bugün 80’lerin unutulmaz korku filmleri yönetmeni John Carpenter’ın doğum günü! Her ne kadar kendisi sinemaya western çekmek için girdiğini söylese de, korku ve slasher türlerinin temel filmlerine imza atan yönetmenin unutulmaz beş sahnesini masaya yatırıyoruz.

Hazırlayan: Zeynep Naz İnansal

Halloween

https://www.youtube.com/watch?v=VO3yErXfvN8

Prodüktörlerin siparişi üzerine ortaya çıkan Halloween, John Carpenter’ın elinde ortalama bir film olmaktan çıkıp bir korku filmi klasiğine dönüştü. Hatta slasher alt türünün doğmasına sebep oldu. Filmi bu kadar önemli kılan, Carpenter’ın düşük bütçeye rağmen detaylara ve estetiğe verdiği önem. Filmi önceki korku filmlerden ayıran, korktuğumuz şeyin dışarıdan değil, gotik sinema örneklerindeki gibi evin içinden gelmesi. Carpenter’ın filmi widescreen çekme kararı ve muhteşem müzikleri, Jamie Lee Curtis’in masum oyunculuğuyla birleşince ortaya alışılmadık bir kovalamaca sahnesi çıkıyor. Curtis’in annesinin Psycho’daki başrol Janet Leigh olduğunu da ekleyelim.

The Fog

 Carpenter’ın kaba kurgusundan memnun olmayıp üçte birini baştan çektiği filmi The Fog, hikayeden çok atmosferiyle seyirciyi geriyor. Bunda Carpenter’ın elinden çıkma soundtrack’in etkisi de yadsınamaz tabii. Yaşlı bir adamın etrafına topladığı çocuklara anlattığı bir hayalet hikayesiyle açılan film, bu masalsı havasını son sahnesine kadar koruyor. Sisin ilk kurbanlarını aldığı bu sahnede filmin görüntü yönetmeni Dean Cundey’e hayran olmamak elde değil.

The Thing

Carpenter’ın en iyi filmlerinden The Thing, yönetmenin Halloween filmindeki bebek bakıcısının televizyonda izlediği The Thing from Another World’ün yeniden çevrimi. Aynı yıl vizyona girdiği E.T.’den oldukça farklı bir uzaylı yaklaşımı benimseyen film, bilimkurgu ve korku türlerinin olduğu kadar kara komedinin de öncülerinden olsa da vizyonda hüsrana uğramıştı. Bu sahnede Carpenter’la çokça işbirliğinde bulunmuş Kurt Russell’ın karakteri, aralarındaki uzaylıyı ortaya çıkarmak için kan testi yapıyor ve Carpenter’ın yenilikçi efektlerinden biri ortaya çıkıyor. Müziklerin Ennio Morricone’nin elinden çıktığını da hatırlatalım.

Big Trouble in Little China

Kurt Russell ve Carpenter’ın en başarılı işbirliklerinden biriyle karşı karşıyayız. Russell’ın canlandırdığı Burton, sarkastik  ve kendine fazlaca güvenen bir modern kovboy. Tepeden tırnağa ‘Amerikalı’ Burton’ın kendini yüzyıllardır süren mistik bir savaşın ve süper güçleri olan Çinli savaşçıların ortasında bulduğu film, oldukça komik. Bu sahnede Burton’ın tüm savaşçılara tek başına kafa tutmasını izliyoruz.

They Live

They Live, sihirli güneş gözlükleri hakkında olsa da, anti kapitalist mesajıyla öne çıkan bir Carpenter filmi. Cumhuriyetçi partinin yerine uzaylıların geçtiği ve dünyayı ele geçirdikleri film, barındırdığı klişelere rağmen bir klasiğe dönüştü. John Noda ve Frank Armitage’ın arasındaki bu ikonik sahne, şüphesiz ki yönetmenin en önemli sahnesi. 5 dakika süren ve arkada müzik olmayan bu dövüş sahnesinin çoğunun doğaçlama olduğunu da söyleyelim.