15 kısa film, 17 yönetmen: Serhat Karaaslan yanıtlıyor

Bant Mag. No:75 için kısa metraj çalışmalarıyla son bir sene içinde ses getirmiş kimi sinemacılara ulaştık, yanıt aldığımız 17’sine kısa film denen formata dair düşünüp konuşmak istediklerimizi bir bir sorduk: Son filmlerinin üretim süreci nasıl gelişti? Ne gibi tecrübeler edindiler? Onları harekete geçiren, hikâyelerini anlatmaya iten motivasyonlar neler? Kısa filmin Türkiye sinemasındaki konumunu nasıl yorumluyorlar? Festivaller ve ödül sistemi hakkında ne düşünüyorlar? Kısa film çekmek isteyip de fikir aşamasında kalanlara ne tavsiye ediyorlar? Kısa filmin geleceğiyle ilgili ne gibi öngörüleri var?

Suçlular

Yönetmen: Serhat Karaaslan

Romantik bir gece geçirmek için otel arayan ancak evlilik cüzdanları olmadığı için şehirdeki otellerden geri çevrilen genç bir çiftin hikâyesi. Dondurma, Musa ve Bisiklet gibi kısaların yanı sıra Görülmüştür isimli uzun metraj çalışmasıyla da tanıdığımız Serhat Karaaslan’ın son filmi.

Serhat Karaaslan yanıtlıyor

“Kısa film, özgürlüğünü ve bağımsızlığını uzun metraj filmler kadar finansmana bağlı olmamasından, endüstrinin dışında olmasından ve beklentilere göre yapılmamasından alıyor büyük oranda.”

“Filmin çıkış noktası gerçek bir olay. Gerçek olay filmdekine göre daha basitti ancak korku ve gerilim öğelerini kullanmak için iyi bir potansiyel taşıyordu ve daha önce yaptığım filmlere göre farklı bir tema ve hikâye olduğu için beni ayrıca heyecanlandırıyordu. Otel odalarını da çok sinematografik bulurum. O yüzden tamamen otelde geçen bir film yapma fikri de oldukça çekiciydi.”

“Neden hikâye anlatmak istediğimin cevabını ben de bilmiyorum. Anlatma isteği sanırım. Anlatmak için beni heyecanlandıran fikir ve hikâyeleri anlatmak istiyorum. O hikâyeler de zaten gelip seni buluyor. Film yapmanın oyun oynamak gibi bir yanı da var. Bu durumu da seviyorum. Bir çocuğun bir oyun dünyası kurup kendini tamamen oynadığı oyuna kaptırması gibi. Karakterler, hikâyeler ve dünyalar uydurup bir süre sonra sanki bunları kendin uydurmamış ve hepsi gerçekmiş gibi görmeye başlıyorsun. Bu uydurduklarınla ilgili insanlarla ciddi konuşmalar yapıyorsun. Sanki o insanlar varmış ve o hikâyeler gerçekten o sırada yaşanıyormuş gibi. O nedenle bütün zorluklarına rağmen film yapmayı, hikâye anlatmayı keyifli ve eğlenceli buluyorum.”

“Henüz birkaç kısa film ve bir tane de uzun metraj film yaptım ama her filmin benim için bambaşka bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Sanki her seferinde yeni bir dil öğrenip sonra unutuyor ve yeni filmde tekrar o dili öğrenmeye çalışıyorsun. Benim için genelde yazma süreci ve montaj süreci sancılı oluyor. İki süreç de birbirine benziyor. İkisinin de sonu yok ama bir yerde durmak gerekiyor. Görülmüştür’de senaryoda halledemediğim sorunlar kurguda çok daha fazla büyüdü ve bir noktada kurgu sürecini içinden çıkılamaz bir hâle getirdi. Birkaç kurgu denemesinden sonra senaryoyu tamamen kenara atıp elimizdeki malzemelerle nasıl bir yapı kurabiliriz diye kafa yormaya başladık. Suçlular’ın da oyuncu arama sürecinin sancılı bir yanı vardı. Görüştüğümüz oyuncuların bazıları sevişme sahnelerini nasıl çekeceğimi anlatmamı istiyorlardı. Vücutlarını ne kadar çıplak göstereceğimiz konusunda tatlı bir pazarlığa girişenler de oldu. Oyuncu arama sürecindeki bu deneyim sevişme sahneleri için beni endişelendiriyordu. Senaryoyu okuyup kabul ettiği hâlde çekimde soyunmam, öpüşmem diyen oyuncular olduğunu duymuştum. Böyle bir şeyle karşılaşmaktan korkuyordum. Neyse ki öyle olmadı. Cesur ve çok yetenekli iki genç oyuncuyla çalışma şansım oldu.”

“Kısa film daha özgür ve bağımsız. Özgürlüğünü ve bağımsızlığını uzun metraj filmler kadar finansmana bağlı olmamasından, endüstrinin dışında olmasından ve beklentilere göre yapılmamasından alıyor büyük oranda. O yüzden daha az hesaplı bir sinema. Uzun metraj filmin yazımı, hazırlığı, finansman arayışı yıllarca sürüyor ve bu durum baştaki heyecanımızı kaybetmemize neden olabiliyor. Yaptığım kısa filmlerin yapı olarak uzun metraj formata daha yakın olduğunu söyleyenler var. Buna katılıyorum. 90-100 dakikada değil de 15-20 dakikada bir hikâye anlatıyorum. Kısa filme başka, uzun metraj filme başka türlü bakamıyorum. Film olarak bakıyorum. Kısa film yapmanın bizi daha yaratıcı kıldığı kesin. Kısa filmde daha kolay yeni şeyler deneyebiliyor, risk alabiliyoruz.”

“Kısa film yapan biri olsam da kısa filmleri takip eden, kısa filme çok hâkim biri değilim doğrusu. Ama şunu söyleyebilirim; Türkiye’de kısa filmin hak ettiği değeri görmediğini, hatta küçümsendiğini düşünüyorum. Kısa filmler amatör ve öğrenci filmleri olarak görülüyor. Bunu sinemacılar, eleştirmenler dâhil neredeyse sektörün hepsi böyle görüyor. Kısa film yapımı için yeterli kaynak yok. Kültür Bakanlığı’nın kısa filmlere yapım için verdiği destek bırakın bir kısa film yapmayı, bir kısa film projesini geliştirmeye bile yetmez. Gösterim mecraları yok. Bütün bunlar hâliyle kısa filmin içinde bulunduğu durumu etkiliyor. BluTV ve MUBI sayesinde kısa filmler daha fazla seyirciye ulaşma imkânı bulmaya başladı.”

“Türkiye özelinde konuşursak kısa film kitlelere yeterince ulaşmıyor. Festivallerle sınırlı. Bazı televizyon kanalları haftada bir akşam bir kısa film programı yapsa ne güzel olurdu oysa. Hem üretim için kaynak oluşurdu hem de daha büyük kitlelere ulaşırdı kısa filmler.”

“Kısa filmleri uzun metraja giden bir eşik olarak değerlendirmek bir bakıma doğru. Ancak kısa filmi bundan ibaret görmek de bir o kadar yanlış bir bakış açısı bana göre. Sinemaya başlamak, belki film yapımının temel bilgilerini öğrenmek, deneyim sahibi olmak için en iyi ve ulaşılabilir yöntem kısa film yapmak olabilir. Ama kısa filmi bununla sınırlı görmemek lazım. Kısa film sinemayı geliştiren, yeni şeylerin denendiği bir alan aynı zamanda bana göre.”

“Kısa film çekmek isteyenlere hiç beklemeden, ellerindeki imkânlarla fikirlerini hayata geçirmelerini tavsiye edebilirim. Yıllarca film çekmek için doğru zamanın gelmesini bekledim ve sonunda ilk amatör kısa filmimi yaptığımda boşuna beklediğimi fark ettim. Birçok usta sinemacının dediği gibi film yaparken öğrenilir. Hata yaparak, risk alarak, deneye yanıla öğrenilir. İlk kısa filmlerde, beklentiye girmeden, bir hikâyeyi, bir anı, bir duyguyu vs. sinemanın araçlarını kullanarak anlatabiliyor muyuz? Bunu görmek için denemek gerektiğini düşünüyorum. İdeal koşullar hiçbir zaman oluşmayacağı için fikrimizi, hikâyemizi elimizdeki imkânlara göre adapte ederek yapmak ve çok fazla ertelememek, kendi deneyimlerimden yola çıkarak verebileceğim naçizane tavsiye olabilir.”

“‘Bu dijital çağın şahsi hatıra defterleri’: 15 kısa film, 17 yönetmen” dosyasının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:75’e ulaşabilirsiniz.