2022 yıl ortası raporu: En iyi 20 ilk albüm

Yılın ilk yarısı yeni müzikler açısından nefes kesiciydi. Solo çıkışlar, yeni kurulan süpergruplar, yolu gözlenen ilk kayıtlar derken çeşitli müzikal serüvenlerin merak uyandıran başlangıç adımlarına şahit olduk. 2022’nin geride kalan altı aylık müzikal dökümünü tararken bu tanışmaların heyecanına bir kez daha kapıldık. Yerli-yabancı karışık, en iyi 20 ilk albüm listemizle 2022 takviminin ilk yarısında bir tura çıkıyoruz. 

700 Bliss – Nothing To Declare 
(Hyperdub)

Şair, müzisyen, aktivist Camae Ayewa ve prodüktör DJ Haram’ın ortak projesi 700 Bliss’in ilk uzunçaları. Bu kadar klostrofobik bir müziğin çekim gücüne şaşarak dinlemeniz muhtemel. Ayewa Moor Mother, Irreversible Entanglements gibi diğer harika işlerinde olduğu gibi yine bir sonik laboratuvar kurmuş âdeta. Eğlenceyi karanlıklarda bulanlara ısrarla tavsiye edilir. Lafawndah’dan Orion Sun, Alli Logout, Ase Manual, Muqata’a’ ve yazar M. Téllez’e uzanan heyecan verici bir konuk seçkisi de var.

Alice Glass – PREY//IV
(Eating Glass Records)

Kanadalı elektronik punk ikilisi Crystal Castlesın sesi olarak bilinen Alice Glass’in ilk solo albümü. 2017’de, müzikal partneri Ethan Kath tarafından yıllarca cinsel, fiziksel ve duygusal istismara maruz kaldığını açıklamıştı müzisyen. Sonucunda ise yaşadığı travmaları takip eden iyileşme yolculuğuna dair izleri topladığı, bünyede yoğun etkiler bırakan, katartik bir koleksiyon bıraktı. PREY//IV’la geçirilen yarım saat, techno ilhamlı gotik melodiler ve nabız artıran ritimlerin kollarında, enkaz altından çıkarılmış gibi hissettiriyor. Giderek yaklaşan ışık gözünüzü alıyor gibi.

Can Temiz – AHLAKEN ALÇAK
(GARAJ)

Can Temiz’in uzun soluklu kariyerinin ilk solosu. Koleksiyonda çoğunlukla gotik unsurlar öne çıksa da her parça kendine özgü bir sonik dünyaya sahip. Elektronik bir balad, tam gaz bir punk kesiti ya da yanı başınızda ukulele ile çalıp söylenmiş gibi tınlayan bir başka şarkı… İçinde bunların hepsini bulabileceğiniz AHLAKEN ALÇAK’ın konukları ise Ayı Murat, Burcu Erim, Damla Pehlevan ve Fırat Ağacık.

caroline – caroline
(Rough Trade Records)

Birleşik Krallık sahnesinden derin nefesler aldıran, heyecan verici bir ilk albüm. Sekiz kişilik caroline orkestrası, “Bazen bir şarkıyı çok fazla şeyle doldurabilir ve bir ögenin tek başına yeterli olduğunu unutabilirsiniz.” diyor; boşluğun, sessizliğin yarattığı genişlik ve serbestlik hâline tutunuyor. Fransa’daki bir ahır, yatak odaları, bir yüzme havuzu gibi türlü mekânlardan toplanan alan kayıtlarından oluşmuş sonik kolajlar, grubun özgün kompozisyonlarıyla birlikte titreşerek, derinlikli bir kayda dönüşüyor.

Charlotte Adigéry & Bolis Pupul – Tropical Dancer
(DEEWEE & Because Music)

Karayip kökenli Belçikalı müzisyen Charlotte Adigéry ile uzun süreli müzikal partneri Bolis Pupul’dan ilk ortak koleksiyon. Muzip mizacı ve yaratıcı yaklaşımını 50 dakika boyunca koruyor Tropical Dancer. Dans müziğinde duymaya pek alışkın olmadığımız ırkçılık, sosyal medyanın toksik yönü, postkolonyalizm ve politik doğruculuk gibi konuların etrafında dolanıyor. Nitelikli elektro pop örnekleri sunan, dinleyeni şarj eden bir albüm.

Club Makumba – Club Makumba
(Sony Music)

Dead Combo’dan Tó Trips ve Waygunn üyesi João Doce’nin temellerini attığı Lizbonlu psikedelik rock grubu Club Makumba ilk uzunçalarında, Akdeniz müzikal geleneklerini Afrika elementleriyle harmanlayan, spontane kıvrımlarla dolu bir ayin yaratmış. Ritmik açıdan oldukça zengin, akılda kalıcı melodilerle bezeli bir iş; insanda canlı dinleme arzusu uyandırıyor.

Daniel Rossen – You Belong There
(Warp Records)

Grizzly Bear üyesi Daniel Rossen’ın ilk solo albümü. Karanlık piyano partisyonları, sarmal gitarlar, parçaların karakterlerine incelikle uyumlanan yaratıcı ritimler ve nefis vokal armonilerinin ahenkli bir bileşimi. Metamorfoza uğrayan müzikal temaların, hipnotik ve masalsı seslerin peşine takılıp Rossen’ın şehirden uzağa yerleşmek, yeni deneyimlenen babalık gibi konulardaki hislerine, dertleşme tonundaki efsunlu melankolisine ortak olmalısınız.

DoFlame – DoStroy
(OFFLEASH)

Los Saicos, Fugazi, Cypress Hill ve Sonic Youth. Toronto’nun bereketli hardcore punk sahnesinin yeni harikası DoFlame’in esas kişisi Mateo Naranjo, ilham kaynaklarının bu dört grup olduğunu söylüyor. Nitekim DoFlame’in hırçın gitar riffleri ve gırtlak aşındıran vokallerinin oluşturduğu karambolde bu isimler ve çağrıştırdıklarından izler yakalamak fazlasıyla kolay. Geçtiğimiz yıldan bu yana paylaşılan beş teklinin yanı sıra başka gıcır gıcır parçalar ve kimi ses pasajlarını da buluşturan DoStroy, punk damarı kabarık yeni neslin dikkat çeken açılımlarından biriyle heyecan verici bir tanışma. 

Lalalar – Bi Cinnete Bakar
(Dunganga Records / Bongo Joe Records)

Köşeli ama kıvrak, isyankâr ama koyvermiş, buralı ama evrensel bir müzik dilini benimseyen Ali Güçlü Şimşek, Barlas Tan Özemek ve Kaan Düzarat üçlüsü Lalalar’ın 15 şarkılık ilk albümü. Ed Banger kataloğuna galon galon rakı dökülmüş gibi bir karışım, bir tür psikedelik Anadolu spoken word girişimi, adaletsizliklere, düzene savrulan salvolar ve dahası var içeride. 

The Linda Lindas – Growing Up
(Epitaph)

Punk, power pop, new wave ruhlarını Z kuşağı bakışıyla seslendiren The Linda Lindas’ın ilk albümü. Ergenlik çağının öfkesi, isyanı, sivriliği, yer yer karamsarlığı, endişesi ve tabii ki eğlencesini aynı havuzda topluyor. Yaşları 11 ile 17 arasında değişen Asya ve Latin kökenli dört genç kadın bangır bangır bir müzik eşliğinde ırkçılık, cinsiyetçilik gibi politik zorbalıklara kafa tutuyor; çok sevdikleri kedilere övgüler sunmayı da ihmal etmiyor.

Mavi – VERITAS
(Universal Music Türkiye)

Geçtiğimiz iki seneden bu yana yerli hip hop sahnesine tekliler savuran Mavi’den ilk uzunçalar. “Gönlüm karmaşa / Ama bünyem alışık / Senin de alışır” mesajıyla açılan albüm yer yer tansiyonunu düşürse de kavurucu melodiler etrafında çoğunlukla karanlık, yüksek ve öfkeli bir tonda seyrediyor; günlerin aynılığı ve bitmeyen kaygılardan dem vuruyor. VERITAS’ta Kum, Diego, Defa gibileriyle ortaklıklar da mevcut. Zonubus yönetmenliğinde çekilen ilk klip “mississippi” ise albümdeki sıkışık hissi veren türlü klostrofobik mekânlara götürüyor.

Mehmet Ali Şimayli – Portrait and a Dream
(Bağımsız)

Mehmet Ali Şimayli, yerli sahnede pek çok müzisyene eşlik etmiş bir davulcu. Deneysel caz sularında gezinen projesi Portrait and a Dream aracılığıyla kolektif üretim anlayışını koruyor. Dramatik ve çarpıcı dokuz besteden oluşan, elektro akustik dokunuşlarla lezzetlenen albümde Şimayli’ye Kerem Can Dündar, Can Kuman, Barış Ertürk, Anıl Bilgen, Cenk Esen, Yiğit Can Öztop, Apostolos Sideris, İpek Göztepe ve Randy Esen gibileri eşlik etmiş.

Nova Norda – Paralel Evrende Dünya Tarihi
(Bağımsız)

“Bir süper gücüm olsa, dünya üzerinde farkında olarak ya da olmayarak birilerine zulmeden kim varsa onları, o zulmettikleri gruplardan insanlara âşık etmek isterdim.” İşte Nova Norda’nın ilk albümü Paralel Evrende Dünya Tarihi’ne açılan kapının şifresi. Şiddetin panzehirini empatide bulan 17 dakikada müzisyenin dünya ahvaline, geçmişine, çıkmazlarına, kayıplarına dair dertlerini bir bir ortaya döken, sözleriyle içinde yaşadığımız deliliğe meydan okuyan bir kayıt. Prodüktör koltuğunda My Analog Journal kanalından da tanıyabileceğiniz Tuna Erlat oturuyor.

Poppy Ajudha – THE POWER IN US
(Bağımsız)

Güney Londra’nın verimli müzikal arazisinden filizlenen Poppy Ajudha’dan ilk albüm. Tür sınırlarını parçalayarak caz, R&B, soul, rock, pop tınıları arasında özgürce dolaşan koleksiyonun iyi niyetlerle, dinleyicilerine güç vermek üzere ilmek ilmek işlendiğini görmek ve bu yolla, müziğin yapabildiklerini fark etmek oldukça iyi hissettiriyor. Kısacık anlarda yaptığı sonik sürprizlerin yanı sıra kesişimsel feminizmi kucaklayan, özgürlüğe kavuşmak için direnişe çağıran; mizojiniye, ırkçılığa, toplumsal baskılara itiraz eden politik çizgisiyle de gönülleri alıyor tabii.

Shabaka – African Culture
(Impulse!)

İngiliz müzisyen Shabaka Hutchings; The Comet is Coming, Sons of Kemet, ARE Project gibi grupları ve saksafonuyla eşlik ettiği Sun Ra Arkestra, Mulatu Astatke, Floating Points, The Heliocentrics gibi başka harika projelerde yaptığı nitelikli işlerin ardından yayımladığı ilk solo albümünde, bir büyücü olduğunu yeniden kanıtlıyor. Cazın topraklarına meditatif tohumlar eken koleksiyonda Afrika udu, Japon flütü gibi farklı sesini coğrafyalardan alan etnik enstrümanların sohbeti, ruhunuzu olduğunuz yerden koparıp bir şifa ritüelinin ortasına bırakıyor sanki. Zihni temizlemek için birebir.

The Smile – A Light For Attracting Attention
(XL Recordings)

Radiohead’in Thom Yorke ve Jonny Greenwood’u ile Sons of Kemet davulcusu Tom Skinner’ı buluşturan The Smile’ın ilk albümü. “You Will Never Work in Television” ve “The Hairdryer” gibi parçalar, siyasetçilere ve tacizcileri hedef alırken, “Pana- Vision” ve “Free in the Knowledge” gibileri ise totaliter dünya düzeniyle ilgili umutsuzluğa götürüyor. “Open the Grup Floodgates”te, rock dünyası ve dinleyicilerle ilgili çatışmalarını gün yüzüne çıkarıyor ancak “The Smoke”ta duyulan şaşırtıcı Afrobeat esintileri ve funk-vari havaya benzer mutlu anlar da yok değil. Radiohead’in neredeyse her döneminden enstantaneler bulabileceğiniz A Light For Attracting Attention, kafanın endişelerle dolduğu garip bir boşluğa düşürüyor; sürükleyici.

Weird Nightmare – Weird Nightmare
(Sub Pop)

Kanadalı noise rock grubu METZ ile tanıdığımız Alex Edkins’in ilk solo albümü. Konukları arasında Bully’nin Alicia Bognanno’su ve Sub Pop kataloğunun gediklisi Chad VanGaalen var. METZ’den aşina olduğumuz kir, pas, gürültü yine mevcut fakat bu kez biraz daha salaş rock’n’roll salınımıyla paketlenmiş. Tamamıyla bir pandemi dönemi ürünü, Edkins şöyle anlatıyor: “Pandemi sınırlarımı müzikal anlamda zorlamamda bana yardımcı oldu denebilir. Zaman mefhumu kayboluyor ve müziğin içinde kayboluyordum. Güzel bir kaçış yoluydu.”

Wet Leg – Wet Leg
(Domino Recording Co)

İngiliz duonun hayli eğlenceli, umursamaz görünümlü ama tavrını ayrıntılarda aktaran, bolca referans da barındıran ilk albümü, dans pistine açık davet gibi. Viral olan “Chaise Longue” şarkısından sonra adından bahsettirmeye devam eden ikili, anlamsız ve komik şarkı sözleri, akla takılan melodiler ve 90’lar, 2000’ler alternatif rock’ını fazlasıyla andıran tınılardan şahsına münhasır bir ses evreni yaratıyor. Rhian Teasdale ve Hester Chambers’ın kendilerini ve müziklerini pek de ciddiye almayan tavırlarına bir de 20’lerinde olmanın getirdiği anksiyete ve kafa karışıklığı eklenince, ortaya İngiliz indie rock külliyatında yer edecek bir iş çıkmış. 

Whatever The Weather – Whatever The Weather
(Ghostly International)

Kuzey Londralı prodüktör Loraine James, bugüne kadarki elektronik buluşlarını çantasına atıp yeni iklimler keşfetmek üzere yollara düşmüştü. James’in, -sabit bir konumda değişen hava koşullarından ilham alarak- sıcaklığın 0’dan 36 dereceye uzandığı 11 parçalık koleksiyonunu, kontrolü bilinçaltına bıraktığı doğaçlamalar şekillendiriyor. Atipik ritimler, yankılanan tuşlular ve türlü vokal deneyleriyle inandırıcı bir atmosfer kuran, akışkan, döngüsel ve öngörülemez bir albüm.

Yard Act – The Overload
(Island Records)

Yolunu gözlediğimiz bu ilk albümün tüm beklentileri karşıladığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Brexit sonrası Britanya’dan manzaralar sunan karakter odaklı anlatısını, oyunbaz ve sürükleyici post punk düzenlemeleriyle birleştiren bir koleksiyon. İncelikli kurgusu ve dinleyeni hem düşündüren hem de yükselten yapısıyla The Overload’un, Yard Act’in geleceği için merakı körükleyen bir tanışma olduğuna dair hiç şüphe yok.

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler