2024 yıl ortası raporu: Afallatan 20 kitap

Yazı: Asya Yigit, Deniz Dursun, Esin Çalışkan, Eylül Ege, Korcan Derinsu

Bazen biraz sarsılmak iyi gelir; yönünü bulmak için dünyaya daha açık olması gerektiğini fark ettirir insana. Bu ihtiyacı karşılayan en güvenli adres kitaplar olabilir; kurmacanın şehrinde sürüp giden hayatlar üzerinden yaptırdıkları keşifler ya da hatırlatmalarla okuru özüne, özümüze yakınlaştırırlar zira. O hâlde size konusuyla, biçimiyle, diliyle, bakışıyla; şaşırtan, sersemleten, çelme takan ya da dönüştürüp hafifleten kitaplardan 20’lik bir seçki. Hepsinin yayını 2024’ün ilk yarısına rastlıyor; sıralamaları alfabetik.


Çıplak Babalar
Margit Schreiner (YKY)

Cümlelerini nefes almadan okunmak üzere paragraflara sıkıştırabilen, böylece yeni anksiyeteler ile yüzleştiren Margit Schreiner’in Türkçeye çevrilmiş son kitabıyla Ayrılık Üçlemesi tamamlanıyor. Alzheimer hastası olması nedeniyle geçmişin hayaletlerini artık ayırt edemeyen bir babanın yasını tutmanın imkânını ararken, kaybedilen her yeni ânı varoluşun gizli hazineleri içinde bulan kitap, okuyanı bir sisin içinde gezdiriyor sanki. Kendi hayaletiyle barışmak isteyen herkes için…

Dip Akıntıları
Kirsty Bell (Siren)

Bir aile, yeni taşınılmış bir ev, evde beliren ani su sızıntısı, pencereden görünen Berlin manzarası… Akıntı bir işaret; parçalanmakta olan evliliğe dair bir kehanet. Kentin hafızasıyla birlikte anlatıcının içi de taşıyor bu hikâyede. Sanat eleştirmeni Kirsty Bell’in zihninden çıkan Dip Akıntıları, “tarihsel bir döküm, mekân ruhuna bir saygı duruşu ve çarpıcı bir psikocoğrafya çalışması olduğu kadar; kişisel ve toplumsal travmaları odağına alan, derindekileri yüzeye çağıran, su gibi akan bir anlatı. Su daima yolunu buluyor.”

Domuzların Güzel Çığlıkları
Damon Galgut (Delidolu)

Booker ödüllü Damon Galgut, öldürmeyen şeyin güçlendirdiği düşüncesinden yola çıkıyor Domuzların Güzel Çığlıkları’nda. Dünyada üretilen sentetik kurumlara gerçek duygularla yaklaşmanın yarattığı çıkmazlar bitmek bilmiyor. Bu bir iç hesaplaşma sayılabilir; yaşadığı travmaları arkasında bırakmak isteğiyle yolculuğa çıkan genç bir adama dair. Daha önce olduğu gibi Afrika’yı mesken tutarak, kıtanın gelecek arayışlarına psikolojik ve politik bir yönden bakıyor bu sefer yazar. Domuzların ölürken çıkardığı sesler, özgürlüğün yankısı hâline geliyor geçmişlerinde. Eşitsizliğe ve mücadeleye oldukça sert bir yerden bakan bir metin.

Empusyon
Olga Tokarczuk (Timaş)

Polonyalı yazar Olga Tokarczuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’ne uzandıktan sonra kaleme aldığı ilk roman. Büyülü Dağ’ın yayımlanmasından bir asır sonra Thomas Mann’ın topraklarını yeniden ziyaret eden Tokarczuk; I. Dünya Savaşı arifesinde tüberküloz tedavisi için yolu Beyler Konukevi adlı bir sağlık merkezine düşen Mieczysław Wojnicz ve etrafında gelişen türlü tuhaflıklar üzerinden varoluşun temel sorunları ve toplumsal cinsiyet rollerini kurcalıyor. Elbette yine büyüyle…

Gece ve Sonra
Claire Daverley (Domingo)

Claire Daverley’nin ilk romanı Gece ve Sonra, kahramanları Will ile Rosie’yi; yani başta her anlamda birbirine zıt görünen, ilk yetişkinlik sancılarının yeni bir ten gibi üzerlerine yapıştığı iki genç bedeni imkânsız bir aşkın pençesine atıyor. “İlişkilerin bizi götürdüğü kusurlu ve karmaşık yolların hikâyesi bu. Dostluk ve sadakatin, ikinci şansların ve kaçırılan fırsatların, söylenen ve söylenmeyen sözlerin, hayatın araya girmesinin.”

İşaret
Frida İsberg (Domingo)

İzlanda edebiyatının genç, muhalif, güçlü seslerinden Frida Isberg, dünyanın korkuyla mı, yoksa birbirimize inancımızla mı dönmesini istediğimizi soruyor kurgusal bir deneyin gölgesinde. Yakın gelecekte geçen romanın merkezinde bir Empati Testi var. Kişilerin merhamet seviyesini ölçerek güvenliği sağlamayı vadeden bu yeni teknolojinin zorunlu kılınması fikri, halkı ikiye bölüyor pek tabii ki. Ve İşaret, sayfaları çevirdikçe bir sorular yumağına dönüşüyor: “Toplumsal haklar nerede sonlanır, özgür irade nerede başlar? Ütopya ne zaman distopyaya dönüşür? Ortak iyinin ne olduğuna kim karar verecek?”

Kanada
Richard Ford (Jaguar)

Pulitzer ödüllü yazar Richard Ford’un Bağımsızlık Günü ve Vahşi Hayat’ın ardından Türkçede yayımlanan üçüncü kitabı. 15 yaşındaki ikiz kardeşler Dell ve Berner’ın anne babası, bir banka soygunundan sonra yakalanıyor. Anneleri, yakın arkadaşı Mildred’dan çocukları Kanada’ya götürmesini istiyor. Berner direniyor; kendi yolunu çizmeye kararlı. Dell ise Mildred’la yola çıkıyor. Uçsuz bucaksız çayırlarla çevrili Kanada’da, bilinmezliğin içinde, sınırları muğlak, sürprizli ve sırlarla dolu bir hayat yaşamak nasıl olacak? Hiç aşina olmadığı bir ülkede sıfırdan başlamak ona ne yapacak?

Kırık Rahvan
Semih Öztürk (İletişim)

Bir kitabın kahramanları öyküden öyküye gezerken, onu yakalamak isteyen okurun payına ne düşer? Belki de öyküler, biz hepsini birbirinden bağımsız sanırken, ormandaki yangını birbirine haber veren ağaçlar gibidir. Sıkıcı okuru püskürtürken, canının istediğini de gölgesinde semeleştirir. Semih Öztürk, üçüncü öykü kitabında bazen İstanbul’un karlı bir gecesinde, bazen izbe bir köşesinde kimseyi acele ettirmeden dolaştırıyor okurunu.

Mariana Çukuru
Jasmin Schreiber (Yan Pasaj)

Dipteyseniz, Mariana Çukuru kadar derinlerde… Karanlığa alışmanız mı gerekir, o karanlık sizi yutup geri kusmadan? Yoksa karanlık, gözünüzden kaçırdığınız kocaman bir kalabalık mı? Sevdiği birini kaybettiğinde yaşamayı tekrardan nasıl öğreneceğini ve kendi hayatını yeniden nasıl seveceğini arayan Paula adlı karakteriyle birlikte etkileyici ve uzun bir masala davet eden bu roman, bittiğinde yükünüzü hafifleten kitaplardan.

Permafrost
Eva Baltasar (Can Yayınları)

“Hayat böyle bir şey işte, bizi çevreleyen ve kuşatan yabani bir varlık.” Katalan yazar ve şair Eva Baltasar’ın bu ilk romanı, ailevi travmalarını türlü hazlarla yatıştırmaya çalışan, etrafına ördüğü buz katmanının altında hassas ve tutkulu bir ruh saklayan, 40’lı yaşlarının başında, isimsiz, lezbiyen, insanlarla bağ kurmaktan kaçınan, intihar eğilimli bir anlatıcıyla tanıştırıyor. Karanlık bir yanı olsa da bitirince okuyucusuna kötü hissettirmiyor.

Rüzgâra Emanet Ettiklerimiz
Laura Imai Messina (Kafka Kitap)

2011 Japonya depreminde annesini ve kızını kaybeden Yui, depremin en çok vurduğu yerlerden biri olan Itawe’de bir telefon kulübesi inşa edildiğini öğreniyor. Konuşmak için ahize kaldırıldığında rüzgâr ve dalga sesinin duyulduğu bu kulübe, kısa süre içinde önce tsunami yüzünden sevdiklerini kaybedenlerin, sonra da herhangi bir kayıp yaşayanların uğrak noktası oluyor. Herkesin içini döküp rahatladığı kulübeye giden Yui, ahizeyi kaldırıp konuşmaya cesaret edemiyor ancak karısını kaybettiği günden beri tek kelime etmeyen kızıyla ilgilenen bir adam olan Takeshi’yle tanışıyor. Yas yaşayan bu iki insan zaman içerisinde, geride kalmanın ne olduğunu anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor.

Sappho’nun Peşinde
Selby Wynn Schwarz (Livera)

“Neydi istediğimiz? Başlangıç olarak nüfusun yarısının yalnızca doğarak elde ettiklerini istiyorduk, sonrasında da durumun o hâle geliş biçimini değiştirmek. Bizi laudanuma, akıl hastanelerine, lohusa hummasına götürmeyecek hayatlar istiyorduk. Sibilla Aleramo’nun makalesinde yazdığı gibi, kadınların insan olabilmesini istiyorduk: Bugüne kadar nasıl zapt edilmiş, baskıya maruz bırakılmış ve sessizliğe zorlanmışsak nihayette o denli özgür, egemen ve bütünüyle hayatta olmayı istiyorduk.” 2022 yılında Booker Ödülü uzun listeye seçilen bu roman; Sarah Bernhard, Eleanora Duse, Lina Poletti, Josephine Baker, Virginia Woolf gibi feminist sanatçıların yaşamlarını kâğıt üzerinde yeniden kurguluyor.

Senden Kurtulduğumda
Jonathan Escoffery (Livera)

2023’te Booker Ödülleri’nde kısa listeye kalan Senden Kurtulduğumda ilk kez Türkçede. Romanda, Jamaika kökenli bir ailenin kimlik arayışı, önceki nesillerin yeni doğanlara sızan gölgesi, “Amerikan rüyası”nın vaatlerine ulaşmanın gerçek anlamı ve onları kapı kulu gibi karşılayan ırkçılık, yabancılaşma, aidiyet mücadelesi odakta. Escoffery, dilinin ustalığı ve derdini küçük bir boşluktan dünyaya sürme gücüyle övgü topluyor.

Sınır
Kerem Işık (YKY)

Livera Yayınları’nı bir deniz feneri gibi var ederek, okurunu enfes kitaplarla buluşturan Kerem Işık’ın dördüncü öykü kitabı. “İnsan oluş” meselesinin şiddetle sınandığı bugünlerde, Ergöne adıyla mekânlaştırdığı gerçek dışı bir evrende, insanlığın ortak kaygılarının keder mahallinden bildiren kitap, “Sınırın Ötesinde” ve “Sınırın Gerisinde” bölümleriyle iki parçaya ayrılıyor. Biz iç-dış, öteki-beriki, tanıdık-yabancı gibi köhne çatışmaları hatırlayalım, belki de unutalım diye?

Sular Yükselirken
Anja Kampmann (Can)

Dipsiz bir kuyudan çıkmak mümkün müdür? Açık denizde insafsızca çalıştırılan petrol sondajcılarının yaşamına tuttuğu merceği, içlerinden birinin kendi kimliğinin peşine düştüğü yolculuğuna çeviriyor Anja Kampmann. Macaristan, Malta, İtalya, Almanya derken; bir adamın arkadaş kaybı, eskimiş bir aşk ve evini bulma arzusuyla ne yaptığı satır satır diziliyor sayfalara.

Suyun Dudaklarında
Alberto Ruy Sánchez (Epona)

“Rüyamda, birbirimizden saklamak istediğimiz herhangi bir şey yoktu ve nehir bizi nasıl konuşturuyorsa, sessizlikle boşluğun belli belirsiz birleşimi de bizi öyle konuşturuyordu.” Meksikalı yazar Alberto Ruy Sánchez’in arzuyla, şehvetle inşa edilmiş hayali kenti Mogador’u ziyaret etmek daima çok zevkli. Beş parçadan oluşan serinin Dokuz Kere Şaşkınlık ve Havanın Adları’nı takip eden bu üçüncü kitap, Aziz’in el yazması, Leyla ve Uyurgezerler aracılığıyla inanç hakkında düşündürüyor.

Tavşan
Mona Awad (İthaki)

2019 tarihli Goodreads Okur Ödülleri’nin Korku Romanı kategorisinde finalist seçilen Tavşan, Mona Awad’ın ustalıklı kurgusuyla ürkütücü ve büyüleyici bir dünyaya kapı aralıyor. Samantha Heather Mackey, Warren Üniversitesi’nin yüksek lisans programına katılan öğrencilerden biri. Sıra dışı düşünceleri nedeniyle genellikle dışlanmakta ancak yolu, Tavşanlar olarak bilinen gizemli bir kız grubuyla kesişince, hayatı tamamen değişiyor. Tavşanlar’ın davetiyle adım attığı Müstehcen Salon ve katıldığı ayinsel Atölye, Samantha’yı gerçeklik sınırlarının ötesine taşıyor.

Veda Etmiyorum
Han Kang (April)

Booker ödüllü Vejetaryen’in yazarı Han Kang bu kez, Jeju Adası’nda durmayan kar eşliğinde; üç kadının bakışıyla faili meçhullerin ve sivil katliamlarının kol gezdiği, Güney Kore tarihinin en karanlık zamanlarını anlatıyor. Geçmişle bugün arasında mekik dokuyarak, jenerasyonlar boyunca saklanan sırları ortaya döküyor. “Dostluğa övgünün, travmalara saygının ve unutmaya isyanın romanı” Veda Etmiyorum.

Yanımda Kal
Eylem Ata Güleç (YKY)

Eylem Ata Güleç, üçüncü öykü kitabında okuru hayat boyu süren bağların kurduğu bir saklambaç oyununa davet ederken; türlü tökezlemeleri, düşmeleri ve birbirlerine sarılarak yeniden kalkmaları izliyor. Yazını, duvar aralarından kısık gözlerle bakan kertenkelelerde, içine saklanılan aynalı dolaplarda, iğde ağaçlarının altında bulduklarıyla güçleniyor. “Yıkılan ve yerine yenilerinin yapıldığı evlerle yıkılmayı bekleyen evlerin bir arada bulunduğu sokağın başında duruyorum. Yıkılmayı bekleyen evlerin harap duruşu geçmişten geleceğe uzatılmış, sızlayan, ince bir damar gibi. Duvar dibinden yürümek bizim ailenin adım atmaya başlayan çocuklarına öğrettiği ilk kuraldır. Duvar dibinden yürüyerek, çarşıya giriyorum.”

Yüzleşme
Audrey Magee (Delidolu)

Yine Delidolu etiketiyle yayımlanan Koloni ile tanıdığımız Audrey Magee’nin ilk kitabı ve Türkçe’ye çevrilen ikinci romanı. II. Dünya Savaşı’nı birbirine âşık iki kişinin mektuplaşmaları üzerinden anlatırken, aşkın sınırlarına ve kudretine dair bolca düşündürüp; bu gönüllü işkenceyle yaptığımız sessiz kabulü sorgulatan kitap, fırsat bu fırsat iktidar-toplum arasında gelişen ikiyüzlülüğün de altını eşeliyor.