70. Berlin Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 20 film

Endişe verici bir hızla yayılan corona virüsü nedeniyle birçok etkinlik ve festivalin 2020’deki akıbetinin belirsizleştiği şu günlerde, dünya sinemasının üç büyük film festivalinden biri olan Berlin Film Festivali, 20 Şubat – 1 Mart tarihleri arasında düzenlendi. Basın ve endüstrinin yoğun ilgisiyle bu yıl yetmişinci kez gerçekleşen Berlinale’de, Jeremy Irons’ın başkanlığını üstlendiği ana yarışmanın yanı sıra Panorama, Forum, Encounters ve Generation gibi bölümlerde yüzlerce filmin prömiyeri gerçekleşti. Berlin’de izlediğimiz filmler arasında yıl boyu konuşulacağını düşündüğümüz bu filmlerden birçoğunu nisan ayındaki 39. İstanbul Film Festivali programında da görmeyi umuyoruz.

Yazı: Emre Eminoğlu
[email protected]

DAU. Natasha | Almanya, Ukrayna, Birleşik Krallık, Rusya; Ilya Khrzhanovskiy, Jekaterina Oertel

Gümüş Ayı: Sanatsal Katkı; Jürgen Jürges (görüntü yönetimi)

Khrzhanovskiy’nin bir Stalin dönemi totaliter rejimi simülasyonu sunan, görsel sanatlar, sinema ve antropolojiyi iç içe geçiren dev ölçekli DAU Projesi için Stalinist bir Truman Show ya da hayata geçirilmiş Synecdoche, New York benzetmelerine rastlamak mümkün. Bu altından kalkması güç proje, yıllarca DAU Enstitüsü adlı Sovyet simülasyonunda yaşamış insanların kayıt altına alınan ve kurmaca ile gerçeğin iç içe geçtiği hayatlarının yansıması olan on dört film, üç televizyon dizisi, ayrıca belgesel ve video performanslarla sonuçlanmış. Fakat Khrzhanovskiy’nin yıllarını verdiği DAU ile işi henüz bitmemiş gözüküyor; Berlinale ana yarışmasındaki DAU. Natasha, DAU evreninde geçen bir kurmaca film olarak karşımıza çıkıyor. DAU Enstitüsü’nün sakinlerinden olan Natasha’nın enstitünün yabancı konuklarından biriyle olan yasak ilişkisinin gizli servis tarafından öğrenilmesi sonucu yaşananlar, gerçeklik algımızla oynuyor. Taklit edilmiş bir totaliter rejimi piyonları üzerinden analiz eden film, Jürgen Jürges’in ödüllü görüntüleriyle dikkat çekiyor.

Domangchin yeoja / The Woman Who Ran | Güney Kore; Hong Sang-soo

Gümüş Ayı: En İyi Yönetmen; Hong Sang-soo

Bam gua nat / Night and Day (2008), Ji-geum-eun-mat-go-geu-ddae-neun-teul-li-da / Right Now, Wrong Then (2015) ve Bamui haebyun-eoseo honja / On the Beach at Night Alone (2017) gibi filmleriyle hüzünlü, melankolik, yalın ve sakin bir sinema sunmuş olan Koreli yönetmen Hong Sang-soo’nun yeni filmi, Gamhee adındaki kadının ziyaret ettiği üç kadınla olan sohbetlerini karşımıza çıkarıyor. Uzun planlar, uzun diyaloglar, yakın çekimler, yakın temaslar… Diyalogların dışında bırakılan detaylarla, bölünen konuşmaların zamanlamalarıyla çok şey söyleyen Domangchin yeoja / The Woman Who Ran, festivalden geriye kalan gizemli hazinelerden. 

Effacer l’historique / Delete History | Fransa, Belçika; Benoît Delépine, Gustave Kervern

Gümüş Ayı

Kapitalist düzeni eleştiren kara komedilerle tanınan yönetmen ve senarist ikilisi Benoît Delépine ve Gustave Kervern’in bu yeni filmi de benzer bir motivasyona sahip. Yirmi birinci yüzyılın tüketmeye, satın almaya, reklamlara, paylaşmaya ve beğenmeye bağımlı hale gelmiş insanlarını karikatürize eden ve sitcom estetiğiyle paketleyen Effacer l’historique, merkezine hayatları tüm bunlar yüzünden altüst olmuş üç eski dost ve komşuyu alıyor. Eşi ve oğlu onu terk ettikten sonra yalnızlığıyla başa çıkmakta zorlanan ve internete düşen seks kasedi yüzünden oğlunun saygısını yitireceğinden endişelenen Marie, reklam için arayanlara hayır demekte güçlük çeken ve sosyal medyadaki videoları nedeniyle okulda zorbalığa uğrayan kızını korumaya çalışan Bertrand ve her şeyini dizi bağımlılığı nedeniyle kaybetmiş, tek gelir kaynağı olan şoförlük de uygulamada yükseltemediği yıldızları nedeniyle tehlikede olan Christine… Absürtlüğün sınırlarını zorlayan bu film, günümüz toplumuna dair yerinde gözlemlerde bulunan bir Fransız komedisi.

Favolacce / Bad Tales | İtalya, İsviçre; Fabio & Damiano D’Innocenzo

Gümüş Ayı: Senaryo, D’Innocenzo Kardeşler

D’Innocenzo Kardeşler, 2018 yılındaki Berlinale’de gösterilen La terra d’abbastanza / Boys Cry ile Roma’nın banliyölerinde yetişen gençlerin yeraltı dünyasına olan hayranlığı ve şiddete olan eğilimlerini incelemiş, oldukça olgun bu ilk filmleriyle hoş bir sürpriz yapmışlardı. Bu yıl yarışmadaki filmleri Favolacce / Bad Tales ile kameralarını bir kez daha Roma’nın banliyölerine çevirseler de, bu kez mercek altında olan orta sınıf ailelerin arada kalmışlığı. Akıbeti bilinmeyen bir çocuğun bulunmuş günlüğünü okuyan bir yetişkinin sesiyle bizi karşılayan D’Innocenzo Kardeşler, filmleri boyunca farklı ailelerin hayatlarından sahneleri gösteriyor, yetişkinlerin arada kalmışlığının ve hayattan memnuniyetsizliğinin bir sonucu olarak onları taklit eden çocuklarının sürüklendiği şok edici sona doğru gerilimi kademe kademe yükseltiyor. 

First Cow | ABD; Kelly Reichardt

Amerikan bağımsız sinemasının en önemli yönetmenlerinden Kelly Reichardt, Oregon hikayelerine First Cow ile devam ediyor ve bu kez zamanı fazlaca geri alıyor. On dokuzuncu yüzyılın başlarında, Oregon’a ilk ineğin geldiği zamanlarda bir fırıncı ve Çinli bir göçmenin dostluğunu anlatan film, içerdiği kaliteli mizahın ardında sömürgecilik ve ekonomik sömürü üzerine ince eleştiriler barındırıyor. Silahların ve çamurlu postalların yerini bir ineğin sütünün ve hamur yoğuran hamarat ellerin aldığı hikâyede, iki adamın ticari zekâsı, Amerikan rüyasının kanlı köklerini oluşturan düzenle uluorta alay ediyor.

Futur Drei / No Hard Feelings | Almanya; Faraz Shariat

Teddy Ödülü: En İyi Film
Teddy Okuyucu Ödülü

Berlinale’nin kuir ödülü Teddy, bu yıl bir göçmen hikâyesine gitti. Almanya’da yaşayan İran göçmeni bir ailenin oğlu olan Parvis, doğum gününde bardan çaldığı bir şişe içkinin bedelini toplum hizmeti cezasına çarptırılarak ödüyor. Gönderildiği mülteci kampında, kız kardeşiyle beraber Almanya’ya sığınmış bir diğer İranlı Amon ile tanışıyor ve ona âşık oluyor. Üçü, göçmenlik sorunlarının, kültür çatışmasının, kabul edilme, evde hissetme ve kimlik çatışmalarının yarattığı ikilemlerin ortasında dostluk ve aşkla büyüyorlar. Yönetmen Faraz Shairat’ın otobiyografik öğeler taşıyan filmi, popüler kültür referansları ve gündemdeki konulara attığı bakışla günümüz Avrupa’sında kuir bir göçmen olmanın ne anlama geldiğini masalsı bir dille anlatıyor. 

Kød & Blod / Wildland | Danimarka; Jeanette Nordahl

Annesini, kendisinin sağ kurtulduğu bir trafik kazasında kaybeden on yedi yaşındaki Ida, çok az tanıdığı teyzesi ve kuzenleriyle yaşamaya başlar. “Aile her şeyden önce gelir” mottolu bir karanlık tarafa geçiş hikâyesi de diyebileceğimiz bu Nordik büyüme hikâyesi, tek bağı kan bağı olan bu insanların sevgisinin karşılıksız olup olmadığını günbegün onların ailesine ve onların karanlık işlerinin içine dahil oldukça anlamaya başlayan bir genç kadının ikilemini diken üstünde izlettiriyor. Genç oyuncu Sandra Guldberg Kampp performansıyla, Danimarka sinemasının divalarından Sidse Babett Knudsen’i dahi gölgede bırakıyor. 

Malmkrog | Romanya, Sırbistan, İsviçre, İsveç, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya; Cristi Puiu

Encounters Ödülü: En İyi Yönetmen; Cristi Puiu

Romanya Yeni Dalgası’nın öncü yönetmenlerinden Cristi Puiu, son filmi Sieranevada’dan dört yıl sonra, süresi üç saati aşkın yeni bir filmle, Malmkrog’la geri döndü. Rus filozof Vladimir Solovyov’un bir metnini temel alan film, ev sahibi Nikolai tarafından özenle seçilmiş ve Noel yemeği için onun mâlikanesinde bir araya gelmiş aristokrat konukların konuşmaları üzerine kurulu. Siyaset, istikrar, ahlak, ölüm ve din üzerine tartışmaları alevlendikçe kültürel farklılıklarının yarattığı gerilim de artan konukların haletiruhiyeleri, Puiu’nun uzun planları ve katmanlı senaryosu ile buluşuyor – bu kez farklı dillerde.

A Metamorfose dos Pássaros / Metamorphosis of Birds | Portekiz; Catarina Vasconcelos

FIPRESCI Ödülü: Encounters

Olabildiğine kişisel bir belgesel olan Metamorphosis of Birds, özne olarak yönetmen Catarina Vasconcelos’un ailesini seçiyor. Catarina ve babası Jacinto’nun ortak yanlarından biri, her ikisinin de genç yaşta annelerini kaybetmiş olmaları. Annesini kaybettikten sonra ailesinin geçmişini araştırmaya ve böylece çocukluğundan beri bir kuşa dönüşmenin hayalini kurmuş babasıyla daha yakın bir bağ kurmaya başlayan Catarina, biçim olarak psikedelik denebilecek kadar şiirsel, büyülü gerçeklikle yoğrulmuş, sesler ve görüntülerin değişken, duygularınsa sabit olduğu bir belgesel dili seçiyor. Belgesel çekilirken ilerleyen yaşamın döngüsü ve kaderin çizgisi, yeni başlangıçlar için yeni yolculukların gerektiğini hatırlatıyor. 

Mogul Mowgli | Birleşik Krallık; Bassam Tariq

FIPRESCI Ödülü: Panorama

Bugünlerde çıkardığı albümle de gündemde olan Riz Ahmed, sinemada Nightcrawler ve televizyonda The Night Of gibi yapımlardaki unutulmaz performanslarının ardından kusursuz bir oyunla Mogul Mowgli’yi tek başına sırtlıyor. Pakistan asıllı Britanyalı ünlü rapçi Zed, Avrupa turnesi öncesi, uzun yıllar ihmâl ettiği ailesini ziyaret ediyor ve burada hem geçmişin hayaletleriyle hem de artık azımsayamadığı sağlık sorunlarıyla yüzleşiyor. Zed’in psikolojik ve fiziksel çöküşü, iki kültür arasında kalmışlığın, iki kültürlü yetişmenin bunalımının bir simgesine dönüşüyor. Bassam Tariq’in ilk filminin, zorlu bir performansın altından başarıyla kalkan Riz Ahmed’in de kaldırıcı gücüyle, yılın en çok konuşulan bağımsız yapımlarından birine dönüşeceği kesin.

Nackte Tiere / Naked Animals | Almanya, Melanie Waelde

GWFF İlk Film Ödülü: Mansiyon

Ebeveynlerinin denetiminden uzakta, eşyası az ama anısı çok bir apartman dairesinde bir arada yaşayan beş liseli gencin mezun olmadan önceki son ayları. Gitmek ve kalmak arasında bir karar vermeye çalışırken, kendi kimlik bunalımlarını ve psikolojik yüklerini paylaşarak, akışkan cinselliklerini keşfederek ve fiziksel zorlukları aşarak ayakta duruyorlar. Melanie Waelde’nin karakterlerinden çok onların bedenlerini konuşturduğu, patlamak üzere olan duyguları yakın çekimlerle içinizde hissettirdiği, sadece bir arada olmak, (hayatta) kalmak için yeterli bir sebep mi diye sorduğu, kusursuz bir gençlik filmi Nackte Tiere / Naked Animals.

Never Rarely Sometime Always | ABD; Eliza Hittman

Gümüş Ayı: Jüri Büyük Ödülü

Eliza Hittman, Never Rarely Sometime Always’te önceki filmi Beach Rats’in görselliğini ve renklerini bir yana bırakıp gerçekleri en soğuk ve en çıplak haliyle izleyicisinin suratına çarpıyor. 17 yaşındaki Autumn’un kuzeninin yardımıyla Pennsylvania banliyölerindeki bağnaz kliniklerden uzağa, New York’taki bir kliniğe kürtaj için yaptığı yolculuğun hikâyesi, cinsel şiddet ve kürtaja dair akla ilk gelen soruları sormak ya da cevaplamakla ya da didaktik mesajlar vererek sembolik bir broşür işlevi görmekle vakit kaybetmiyor. Hittman, olabildiğine doğal bir senaryo ve performanslarla, gündelik yaşamın detaylarındaki zor anlarla, yardım almanın zorluğuyla, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olmanın ve kendi kaderini belirlemenin toplumsal çıkmazlarıyla ilgileniyor.

Persian Lessons | Rusya, Almanya, Beyaz Rusya; Vadim Perelman

House of Sand and Fog ve Life Before Her Eyes filmlerinden sonra uzun bir sessizliğe bürünen Ukrayna asıllı yönetmen Vadim Perelman’ın II. Dünya Savaşı filmi Persian Lessons, yarışma dışı gösterildiği festivalin iyi eleştiriler alan yapımlarından oldu. 1942 yılında Belçika’da tutuklanarak bir toplama kampına gönderilen Gilles adlı adam, Nazi subaylarını Yahudi değil İranlı olduğuna ikna etmeyi başararak kurtulduğunu düşünse de kampın mutfağında çalışan bir subayın savaştan sonra İran’da restoran açma hayalleri, onu yine zor durumda bırakıyor. Filmde, 120 battements par minute / 120 BPM filminden hatırladığımız Nahuel Pérez Biscayart, bilmediği bir dili hayatı pahasına bir başkasına öğretmek zorunda kalan Gilles’ı canlandırıyor.

Rizi / Days | Tayvan; Tsai Ming-Liang

Teddy Ödülü: Jüri Ödülü

Kamerasını daima yüzlere ve ışıklara çeviren yönetmen Tsai Ming-liang, Rizi / Days’de iki yabancının birbirlerinin yalnızlığını paylaşmaya dönüşen karşılaşmasını gözler önüne seriyor. Kong ve Non’un diyalogsuz kurdukları iletişim, onları gündelik yaşamlarına dönmeden önce bir geceliğine de olsa gerçeğin karanlığından uzaklaştırıyor. Tsai Ming-liang’ın Xi you / Journey to the West ile başladığı keşifler, bu filmle tamamına eriyor.

Shirley | ABD; Josephine Decker

Shirley, adını Stephen King’in de aralarında bulunduğu birçok korku yazarına ilham veren, son zamanlarda bir Netflix dizisi sayesinde tekrar gündeme gelen romanı The Haunting of Hill House ile tanınan korku yazarı Shirley Jackson’dan alıyor. 1964 yılında Shirley Jackson ve eşi Stanley Hyman’ın evlerine taşınan genç bir çift, Jackson’ın ilham perilerinin başlı başına bir korku unsuruna dönüştüğü bu evde birbirleriyle ve ev sahibi çiftle olan ilişkilerini sürdürmeye çalışıyorlar. En son Madeline’s Madeline’le sesini duyuran Josephine Decker’ın yönettiği Shirley’de ünlü yazarı, bugünlerde The Invisible Man adlı korku filmindeki performansıyla da gündemde olan Elisabeth Moss canlandırıyor. 

Služobníci / Servants | Slovakya, Romanya, Çek Cumhuriyeti, İrlanda; Ivan Ostrochovský

Sosyalist rejimin Katolik Kilisesi’ni çıkarları için kullandığı ve buna itirazı olan din adamlarını ve ruhban okulu öğrencilerini çok ağır sonuçların beklediği 1980’ler Çekosloavakya’sında geçen bu Slovak filmi, yozlaşmış iki kurumun çatışmasını sunuyor. Âdeta bir görüntü yönetmenliği pornosuna dönüşen dört dörtlük siyah-beyaz görüntüleri, casus filmlerini aratmayan kara film estetiği ve genç oyuncularının etkileyici performanslarıyla Ostrochovský’nin Služobníci / Servants’ı Encounters bölümün en güzel keşfi.

Sheytan vojud nadarad / There Is No Evil | Almanya, Çek Cumhuriyeti, İran; Mohammad Rasoulof

Altın Ayı
Ekümenik Jüri Ödülü: Ana Yarışma

Berlin’de büyük ödül Altın Ayı’nın sahibi olan, İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un imzasını taşıyan Sheytan vojud nadarad / There Is No Evil, baskıcı bir rejimde sessizce hayatta kalmak ve direnerek ölmek arasındaki zor seçime, ölüm cezası teması etrafında şekillenen dört kesişen hikâye aracılığıyla odaklanıyor. Jeremy Irons başkanlığındaki jürinin kararının politik olup olmadığı, çok daha iyi eleştiriler almış yarışma filmleri mevcutken Rasoulof’un filmini tercih etmiş olmalarının gerekçesinin samimiyeti tartışıladursun, yönetmen sonucun açıklanmasından 3 gün sonra ülkesi İran’da “sisteme karşı propaganda” suçundan bir yıl hapis cezasına çarptırıldı ve teslim olması istendi.

The Trouble with Being Born | Avusturya, Almanya; Sandra Wollner

Encounters Ödülü: Jüri Özel Ödülü

Orta Avrupa’da ormanlık bir alanın ortasındaki havuzlu villada, aralarındaki ilişkinin ne olduğu ilk başta muallakta kalan, bir küçük kız çocuğu ve orta yaşlı bir erkekle tanıştırıyor The Trouble with Being Born izleyicisini. Çok geçmeden küçük kızın, adamın anılarını depolayan ve ona kaybettiklerini anımsatmakla görevli bir android olduğunu anlıyoruz. Android bir şekilde başkasının eline geçtiğinde, bu kez farklı bir bedenin yerini alıyor, farklı anılarla doldurulmaya başlıyor. Sandra Wollner’in bireysel distopyaları mercek altına aldığı bu minimal bilimkurgu, bir android olarak sunulan çocuk bedeninin cinsel bir arzu nesnesine dönüştülmesiyle problemi olmayanlar için iyi bir keşif olabilir.

Undine | Almanya, Fransa; Christian Petzold

Gümüş Ayı: En İyi Kadın Oyuncu; Paula Beer
FIPRESCI Ödülü: Ana Yarışma

Barbara, Phoenix ve Transit filmleriyle ülkemizde ve dünyada geniş bir hayran kitlesi oluşturmuş Alman yönetmen Christian Petzold’un merakla beklenen yeni filmi Undine, mitolojide ve masallarda sıkça karşımıza çıkan deniz kızlarından ilham alıyor. Hüzünlü ve zehirli bir aşk hikâyesini masalsı öğeler, fantastik dokunuşlar ve ne hikmetse Berlin’in kentsel dokusuna ve mimari tarihine dair fazlaca ansiklopedik bilgiyle bir arada paketleyen Petzold, Transit’te kendine hayran bırakan etkileyici modernizasyon formülünden aynı sonucu alamıyor. Yine de En İyi Kadın Oyuncu seçilen Paula Beer ve rol arkadaşı Franz Rogowski’nin performanslarıyla film, zevkle izlenen bir masala dönüşüyor.

Volevo nascondermi / Hidden Away | İtalya; Giorgio Diritti

Gümüş Ayı: En İyi Erkek Oyuncu; Elio Germano

İtalyan modern sanatının nevi şahsına münhasır ressamlarından Antonio Ligabue’nin yaşamını konu alan bu biyografik dönem filmi, sanatçıyı canlandıran Elio Germano’ya festivalin oyunculuk ödüllerinden birini kazandırdı. Genç yaşta isteği dışında İsviçre’den İtalya’ya sürülen, burada heykeltıraş Renato Marino Mazzacurati tarafından korumaya alınan ve sanatla tanıştırılan Ligabue’nin fiziksel ve psikolojik engellerine rağmen sanatla güzelleştirmeye çalıştığı yaşamı Giorgio Diritti’nin filminde bir benlik mücadelesi olarak yansıtılıyor.