71. Berlin Film Festivali’nde öne çıkan 15 film

Pandemi öncesi dönemde sinema endüstrisini bir araya getiren son film festivali olan 70. Berlin Film Festivali’nin üzerinden tam bir yıl geçti ve 71. Berlin Film Festivali, geride kalan bir yıl boyunca dünyanın farklı köşelerindeki festivallerin deneyimlerini gözlemleyerek, bu yıl hibrit bir formatta gerçekleşme kararı aldı. Festival filmleri, 1-7 Mart’ta basın ve sektör ile çevrimiçi platformunda buluştu, yarışmalı bölümlerin jürisi, filmleri Berlin’deki salonlarda izledi ve kararlarını verdi. Berlinale, yaz aylarındaki fiziksel gösterimlerle devam edecek.

Yazı: Emre Eminoğlu

Festivalin ödül kazanan ve öne çıkan filmleriyle başlamadan önce, ana yarışma bölümü hakkındaki iki önemli değişikliğe hatırlatmakta fayda var: Berlin Film Festivali, film endüstrisinde bir farkındalık yaratmak için oyuncu ödüllerindeki cinsiyet ayrımını, 2020’nin yaz aylarında aldığı bir kararla kaldırmıştı. Oyuncu ödülleri, bu yılki festivalde ilk kez, En İyi Başrol Oyuncu Performansı ve En İyi Yardımcı Oyuncu Performansı olarak takdim edildi. İkinci değişiklik ise bu yıla özel bir durum – bu yılki festivalin, herhangi birinin başkanlık etmediği jürisi, önceki yıllarda festivalde Altın Ayı kazanmış altı yönetmenden oluştu: Ildikó Enyedi (Macaristan), Nadav Lapid (İsrail), Adina Pintilie (Romanya), Mohammad Rasouluf (İran), Gianfranco Rosi (İtalya) ve Jasmila Žbanić (Bosna Hersek).

Çevrimiçi Berlinale’den ödüllü filmler:
Babardeală cu bucluc sau porno balamuc / Bad Luck Banging or Loony Porn (Romanya)

Yönetmen: Radu Jude
Ödül: Altın Ayı

Çağdaş Romanya sinemasının önde gelen temsilcilerinden Radu Jude’nin tartışma yaratan filmi, pandeminin tüm dünyanın eksenini kaydırdığı, alışkanlıklarını değiştirdiği ve psikolojisini zorladığı bir yılın ardından kolektif bir delirmeyi layığıyla temsil ediyor. Üç parçadan oluşan film, seks videosu internette yayılan ve reşit olmayan öğrencileri tarafından keşfedilince veliler tarafından adeta bir cadı mahkemesinde sorgulanmaya başlayan bir öğretmenin yaşadıklarını konu alıyor. Film, günümüz Romanya sinemasının Puiu ve Porumboui gibi temsilcilerinin işlerini anımsatan bir bölümle başlıyor. İkinci bölümde, Romanya yakın tarihi, güncel olaylar ve toplumsal dinamiklere dair onlarca sözcüğün, iğneleyici cümlelerle tanımlandığı, sözlük biçiminde bir video-essay’e dönüşüyor. Son bölüm ise, renkleri ve gevezeliğiyle Fransız sinemasının tiyatro uyarlamalarını andıran bir kara komediye dönüşüyor. Festivalin büyük ödülünü layık gören jürinin “zamanın ruhunu provoke eden” olarak tanımladığı bu kara komedinin günümüz dünyasında “trollük” sözcüğüne daha yakın durduğunu belirtmekte de fayda var.

Guzen to sozo / Wheel of Fortune and Fantasy (Japonya)

Yönetmen: Ryusuke Hamaguchi
Ödül: Gümüş Ayı “Jüri Büyük Ödülü”

Hamaguchi’nin üç kısa öyküden oluşan filmi, jürinin deyişiyle diyalogların bittiği bir dönemde diyaloglar başlatmasıyla öne çıkıyor. Bir aşk üçgeninin olası sonuçları, bir röportajın istemeden vardığı nokta, yolları kesişen iki yabancının kurduğu bağ… Film, duyguları geçirme, tesadüflere inandırma ve fantezilere daldırmadaki başarıyla dil bariyerini yerle bir ediyor. Neredeyse tümü kapalı mekanlarda, iki kişi arasında geçen kısa ya da uzun konuşmalar, oyuncuların ve metnin başarısıyla akıp gidiyor.

Herr Bachmann und seine Klasse / Mr Bachmann and His Class (Almanya)

Yönetmen: Maria Speth
Ödül: Gümüş Ayı “Jüri Özel Ödülü”

Maria Speth’in 217 dakikalık belgesel filmi, Almanya’nın Stadtallendorf şehrindeki, on iki farklı milletten öğrencinin bir araya geldiği bir sınıfta geçiyor. Her zaman doğru ve yerinde bir mesafeyle Avrupa’nın ve Almanya’nın eğitim sistemini inceleyen film, jürinin de görmezden gelemediği bir şekilde, problemlere kör göze parmak bir şekilde değil, umut ve ilham vererek dikkat çekmeye çalışıyor.

Természetes fény / Natural Light (Macaristan)

Yönetmen: Dénes Nagy
Ödül: En İyi Yönetmen

Dénes Nagy’nin soğukkanlı ve izlenimci bir II. Dünya Savaşı filmi olarak yola çıkan ve bir vicdan ikilemine dönüşmeyi hedefleyen çalışması, yönetmene “film zanaatının her yönünün ustaca kontrolü” sayesinde En İyi Yönetmen ödülü kazandırdı. Filmin teknik anlamdaki kusursuzluğu, özellikle de görüntü yönetimi ve ses tasarımı onu sıradan bir savaş portresi olmaktan çıkarıyor. Bilinçli duygusuzluğunun ve gözlemciliğinin zamanla monotonlaşması bir noktadan sonra onu zayıflatsa da, sırf çamuru, karanlığı ve ateşi eşsiz tablolara dönüştüren görüntüleri için dahi izlemeye değer.

Ich bin dein Mensch / I’m Your Man (Almanya)

Yönetmen: Maria Schrader
Ödül: Gümüş Ayı “En İyi Başrol Performansı” (Maren Eggert)

Son yıllarda Toni Erdmann’ın haklı popülaritesiyle yükselişe geçen Alman komedisinde bayrağı Maria Schrader’in filmi devralıyor. Kişiye özel ideal erkek olma iddiasındaki bir robotu test eden müze araştırmacısı Alma (performansıyla ödül kazanan Maren Eggert) ve İngiliz aksanlı Almanca konuşan robot Tom’un (Dan Stevens) kimyası mükemmel fakat filmin asıl hazinesi Sandra Hüller. Tuhaf bir deneyin insan ilişkilerini ve romantizmi sorgulattığı bu bilim kurgu komedi, espri anlayışı olan bir Black Mirror bölümü gibi.

Rengeteg – mindenhol látlak / Forest – I See You Everywhere (Macaristan)

Yönetmen: Benedek Fliegauf
Ödül: Gümüş Ayı “En İyi Yardımcı Performans” (Lilla Kizlinger)

Macar yönetmen Fliegauf mikro-gerçekçi bir üslup ve antropolojik gözlemlerle yedi kısa hikaye anlatıyor filminde. Her biri hipnotik bu minyatürler, izlemesi büyüleyici bir bütüne dönüşüyor.

Inteurodeoksyeon / Introduction (Güney Kore)

Yönetmen: Hong Sang-soo
Ödül: Gümüş Ayı “En İyi Senaryo” (Hong Sang-soo)

Güney Kore sinemasının üretken yönetmenlerinden Hong Sang-soo, En İyi Yönetmen ödülü kazandığı 70. Berlinale’den sonra bu yıl da yarışmadaydı ve bu kez de En İyi Senaryo ödülünün sahibi oldu. Yönetmenin siyah-beyaz çektiği Introduction, kız arkadaşına sürpriz yapmak için Berlin’e gelen Koreli bir adamı merkezine alıyor.

Una película de policías / A Cop Movie (Meksika)

Yönetmen: Alonso Ruizpalacios
Ödül: Gümüş Ayı “Sanatsal Katkı Ödülü” (Yibrán Asuad – kurgu)

Güeros ve Museo filmleriyle çağdaş Meksika sinemasının yükselen yönetmenlerinden birine dönüşmüş Ruizpalacios’un yeni filmi olan bu Netflix orijinal yapımı, belgesel ve kurmacanın sınırlarıyla bir oyun hamuru gibi oynuyor. Yönetmenin önceki filmlerindeki kurgu oyunlarının bu kez tam yerini bulduğunu söylemek mümkün – ki jüri de görmezden gelememiş anlaşılan. A Cop Movie, belgeselmiş gibi yapan bir kurmaca olarak başlayıp,kurgu oyunlarını mockumentary estetiğiyle koyuyor izleyicisinin önüne. İki polis memurunun önce kişisel hikâyelerini, sonra da birer ortak ve bir çift olarak hikayelerini dinledikten sonra, her şey tüm bu sürecin kendi belgeseline dönüşüyor. Meksika’nın yozlaşmış polis teşkilatına içeriden bakan filmin başrolünde, gerçekten de aylarca polis akademisinde eğitim alan ve teşkilatı içerden deneyimleyen iki oyuncu var.

Bunlar da vardı…
Petite Maman (Fransa)

Yönetmen: Céline Sciamma

Geçtiğimiz yıl Portrait of Lady on Fire sayesinde tanımayanın kalmadığı Céline Sciamma’nın merakla beklenen yeni filmi Petite Maman, ne yazık ki Berlinale ana yarışmasından eli boş ayrıldı. Film, anneannesinin ölümünün ardından, ebeveynleriyle birlikte, onun evini boşaltmak üzere bir yolculuğa çıkan Nelly’i merkezine alıyor. Annesinin çocukluğunun geçtiği bu evde gördükleri, buldukları, duydukları ve yaşadıklarıyla hem gerçek anlamda hem de mecaz anlamda bir zamanda yolculuğa çıkan Nelly’nin hikayesi için ilhamını Miyazaki filmlerinden aldığını söylüyor yönetmen. Céline Sciamma 72 dakikaya ölümü, yası, yalnız geçen çocukluğu, sonbaharı, karanlık korkusunu, sıcak süt kokusunu, teneke kutuları, bir daha olmayabilecek “bir daha”ları sığdırıyor. Ödülsüz kalsa da, festivalin en iyilerinden biri; belki de en iyisi.

Vị / Taste (Vietnam)

Yönetmen: Lê Bảo
Ödül: Encounters “Jüri Özel Ödülü”

Vietnam’daki Ho Chi Minh City’de yaşayan Nijeryalı bir futbolcu, sakatlandıktan sonra geçimini sağlamanın yollarını ararken; çareyi dört Vietnamlı kadınla bir eve çıkıp, kendi düzenini oluşturmakta ve kendi kurallarını koymakta buluyor. Lê Bảo’nun filmi, sinema diliyle ve yoksulluğa yaptığı güzellemelerle Pedro Costa filmlerini hatırlatırken, kendi kurallarını koyan yapısı ve tuhaf sahneleriyle Yunan Tuhaf Dalgası’na göz kırpıyor.

Das Mädchen und die Spinne / The Girl and the Spider (İsviçre)

Yönetmen: Ramon & Silvan Zürcher
Ödül: Encounters “En İyi Yönetmen” ve FIPRESCI ödülü

Festivalin bu yıl iki ödül birden kazanan nadir yapımlarından olan bu İsviçre filmi, önceki filmleri Das merkwürdige Kätzchen / The Strange Little Cat ile beğeni toplayan ve Antalya’nın uluslararası yarışmasından En İyi Film ödülüyle ayrılan yönetmen ikilisi Ramon ve Silvan Zürcher’in imzasını taşıyor. Ev arkadaşı  başka bir eve taşınan Mara’nın bakış açısıyla izlediğimiz film; küçük yaramazlıklar ve kaçamakların tatlı zevklerini, işten kaytarmanın hafifliğini, taşınırken yaşanan talihsizliklerin gerginliğini harmanlıyor. İzleyene suçlu zevklerini hatırlatıyor ve hatta kendisi de bizzat bir suçlu zevke dönüşüyor.

Language Lessons (ABD)

Yönetmen: Natalie Morales

Pandemi döneminde üretmenin yollarından biri olan Zoom filmleri, karantina filmleri ve pandemi öncesinde dahi örneklerini gördüğümüz masaüstü filmlerinin bir karışımı olan Language Lessons, galasını Berlin Film Festivali kapsamında yaptı. Parks and Recreation ve Dead to Me gibi dizilerden tanıdığımız oyuncu Natalie Morales’in ilk filminde, ona senarist, yapımcı ve oyuncu olarak Mark Duplass eşlik ediyor. Film, yine karantina döneminde üretilmiş SNL at Home skeçlerinden daha olgun bir yerde dursa da, eğlencesini yitirmeye başladığı anda yavanlaşıyor. İki oyuncusunun doğal uyumu filmin belki de tek iyi yanı…

Moon, 66 Questions (Yunanistan)

Yönetmen: Jacqueline Lentzou

Berlinale’nin daima yeni vizyonlarla tanıştıran Encounters bölümünde yer alan Yunanistan yapımı Moon, 66 Questions; hiçbir zaman bağ kuramadığı, zoraki bir ilişkisi olan babasının bakımını üstlenmek için evine dönmek zorunda kalan Artemis’in hikâyesini anlatıyor. Yenilikçi sinema diliyle bu ilişki dinamiklerini baştan kuran filmin başrol oyuncusu Sofia Kokkali, hüzün ve neşeyi çok iyi dengelediği performansıyla, filmi neredeyse tek başına sırtlıyor.

Mishehu Yohav Mishehu / All Eyes Off Me (İsrail)

Yönetmen: Hadas Ben Aroya

Birkaç yıl önce izlediğimiz ilk filmi People That Are Not Me ile dünya sineması ile bağımsız sinemayı takip edenlerin radarına giren yönetmen ve oyuncu Hadas Ben Aroya’nın yeni filmi, Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümü kapsamında gösterildi. İlk filminde bir millenial destanına imza atan yönetmen, bu kez oyuncu olarak yer almadığı filminde; yerinde (ve muhtemelen birinci elden gözlemlere dayanan) detaylarıyla, duygularıyla, müzik kullanımıyla, anı yaşamaktan geleceği boşlayan karakterleriyle, telefon ekranlarındaki kırıkları, “ghostlanma” korkuları ve acı çekme arzularıyla bu kez Z-kuşağına daha yakın bir millenial destanı yazıyor.

Okul Tıraşı / Brother’s Keeper (Türkiye)

Yönetmen: Ferit Karahan
Ödül: Panorama FIPRESCI ödülü

71. Berlin Film Festivali’ndeki tek Türkiye yapımı, Panorama bölümünde gösterilen ve festivalden bu bölümün FIPRESCI ödülüyle ayrılan, Ferit Karahan imzalı Okul Tıraşı idi. Hiçbir yerin ortasındaki bir yatılı okulda geçen film, hastalanan sınıf arkadaşını tüm idari ve bürokratik engellere karşın hastaneye ulaştırmaya çalışan Yusuf’u merkezine alıyor. Film, üzeri karların beyazıyla örtülmüş bir karanlığı ortaya döküyor. Herkesin işini sadece kendi çıkarları doğrultusunda olduğunda iyi ve hakkıyla yaptığı, ezilenin yanında gözükenlerin dahi kendini kurtarmaya çalıştığı bu yatılı okul; kokuşmuş düzenlerin, yozlaşmış ülkelerin harikulade bir metaforuna dönüşüyor.