77. Venedik Film Festivali: Kazananlar, kritikler, çeşitli notlar

Küresel salgın nedeniyle birçok önemli etkinliğin ertelendiği veya iptal edildiği pandemi günlerinde, fiziki şartlarda gerçekleşen ilk büyük film festivali olan 77. Venedik Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Festivalin büyük ödülü Altın Aslan‘ı başrolde Frances McDormand’ın yer aldığı, Çin asıllı yönetmen Chloé Zhao’nun son filmi Nomadland kazandı. Mira Nair’in 2001’deki Monsoon Wedding zaferinden sonra beyaz olmayan ikinci kadın, Sofia Coppola’nın 2010’da Somewhere ile ödüllendirilmesinden bu yana ise ilk kez bir kadın yönetmen Altın Aslan’ın sahibi oluyor. Yüzleri güldüren bir başka haber ise Azra Deniz Okyay’ın ilk uzun metrajı Hayaletler’den geldi. Prömiyerini Eleştirmenler Haftası bölümünde yapan film, Geleceğin Aslanı Ödülü’ne layık görüldü.

2-12 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen 77. Venedik Film Festivali’nden çeşitli notlar ve gösterilen filmlerin detaylarına geçmeden önce, kazananların listesine birlikte bakalım:

Nomadland

YARIŞMA

Altın Aslan: Nomadland
Jüri Büyük Ödülü: Nuevo Orden
En İyi Yönetmen: Kiyoshi Kurosawa (Wife of a Spy)
Jüri Özel Ödülü: Dear Comrades!
En İyi Senaryo: The Disciple
En İyi Kadın Oyuncu: Vanessa Kirby (Pieces of a Woman)
En İyi Erkek Oyuncu: Pierfrancesco Favino (Padrenostro)
Marcello Mastroianni En İyi Genç Oyuncu Ödülü: Rouhollah Zamani (Khorshid)
Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Tilda Swinton ve Ann Hui

I Predatori

ORIZZONTI

En İyi Film: Dashte Khamoush
En İyi Yönetmen: Lav Diaz (Lahi, Hayop)
Jüri Özel Ödülü: Listen
En İyi Senaryo: I Predatori
En İyi Kadın Oyuncu: Khansa Batma (Zanka Contact)
En İyi Erkek Oyuncu: Yahya Mahayni (The Man Who Sold His Skin)
En İyi Kısa Film: Entre tú y Milagros
Geleceğin Aslanı Ödülü: Listen 

SANAL GERÇEKLİK

En İyi Sanal Gerçeklik Filmi: The Hangman at Home: An Immersive Single User Experience
En İyi Sanal Gerçeklik Deneyimi: Finding Pandora X
En İyi Sanal Gerçeklik Öyküsü: Sha Si Da Ming Xing

FESTİVALDEN NOTLAR

*Salgın tedbirlerinin gölgesinde gerçekleşen 77. Venedik Film Festivali için birçok sağlık önlemi alındı, başta fiziksel mesafe ve maske zorunluluğu olmak üzere çeşitli prosedürler uygulandı. Yarışan yapımların sayısı 50-55’e düşürülürken; panel, etkinlik ve film gösterimlerinin önemli bir kısmı çevrimiçi olarak gerçekleşti. Basın görevlileri üçte bir oranında azaltıldı, seyirciler kırmızı halıda yürütülmedi ve fiziki gösterimlere sınırlı sayıda sinemasever katıldı.

*Başkanlığını Cate Blanchett’ın yaptığı jüride yer alan isimler şunlardı: Avusturyalı yönetmen Veronika Franz, Amerikalı oyuncu Matt Dillon, İngiliz yönetmen Joanna Hogg, İtalyan yazar Nicola Lagioia, Alman yönetmen Christian Petzold ve Fransız oyuncu Ludivine Sagnier.

*Cannes, Berlin, Locarno, Rotterdam, San Sebastian, BFI London, Karlovy Vary gibi önde gelen film festivallerinin yöneticileri, desteklerini göstermek üzere açılış gecesinde bir araya geldi. Ortak bir bildiride bulunan yöneticiler, salgından ağır darbe alan küresel film endüstrisine karşı bir dayanışma işareti olarak sinema sanatının önemini vurguladılar.

*Kadın yönetmenlerin yok sayılması hakkında geçtiğimiz yıllarda yapılan çeşitli eleştirileri dikkate alan festival yönetimi, bu yıl yarışmada sekiz kadın yönetmenin çalışmalarına yer verdi ve bu Venedik tarihinde bir rekor. Jürinin çoğunluğunun kadın sinemacılardan oluşması, Orrizonti bölümünün başkanının Claire Denis seçilmesi, Regina King’in ilk yönetmenlik denemesi One Night in Miami ile festival tarihindeki ilk Siyah kadın yönetmen unvanını elde etmesi yine dikkat çekici gelişmeler arasındaydı.

*Guillermo del Toro’nun The Shape of Water’ı, Alfonso Cuarón’un Roma’sı (Meksika-ABD ortak yapımı) ve Todd Phillips’in Joker’inin ardından Nomadland’in de Altın Aslan’ı kazanmasıyla, son dört yılda dört ABD yapımı film, festivalin büyük ödülünü evine götürdü. İlk üç yapımın En İyi Film kategorisinde Oscar’a aday olması ve seçkilerdeki Hollywood etkisinin gözle görünür şekilde artması, Venedik gibi seçkin bir festival için “Akademi’nin arka bahçesi mi oluyor?” tartışmalarını da beraberinde getirmişti. Pandeminin de etkisiyle uluslararası yapımların ağırlığını koyduğu, stüdyo filmlerinin ise çok az yer aldığı bir seçkiyle karşılaştık bu sene. 

GÖSTERİLEN FİLMLER ÜZERİNE

Nomadland

Büyük ödülün sahibi Nomadland ile başlayalım. Oldukça iyi eleştiriler alan filmin Altın Aslan’a kavuşması çok da şaşırtıcı bir gelişme olmadı aslında. The Rider ve Songs My Brothers Taught Me ile umut vaat eden yönetmen Chloé Zhao’nun son projesi; ekonomik kriz sonucu hayatını karavanda idame ettiren, altmışlı yaşlarında, göçebe bir kadını odağına alıyor. Filmin melankolik lirizminin özel bir deneyim olduğu, Zhao’nun karakterine beslediği saf şefkati rejisinde bile hissettirdiği söyleniyor. Eleştirmen Brian Tallerico “Görünüşte sıradan olan bir kadının öyküsünde şiir bulan bir film” betimlemesi yaparken, Variety’den Peter Debruge “Nomadland’i izlemek, uzun ve muhteşem bir gün batımını seyretmek gibi. Film bir empati ve içe bakış harikası” diyor. Nomadland’in adının ödül sezonunda bolca geçeceği tahmin edilmekte, özellikle Chloé Zhao ismini sıklıkça duyacağız gibi…

Lacci

Bu sene festivalde gösterilen ilk yapım, 11 yılın ardından Venedik’in açılışını yapan bir İtalyan filmi olan Lacci oldu. 1980’li yılların Napoli’sinde geçen, Daniele Luchetti imzalı filmde; mutsuz bir evlilikleri olan İtalyan bir çift merkeze alınıyor. Filmin büyük resimle fazlasıyla ilgilendiği, karakterlerinin duygularını açıklamayı önemli ölçüde ihmal ettiğini söylüyor eleştirmen A.A. Dowd.

The Human Voice

The Human Voice

Festivalde biletleri en çabuk tükenen film, Pedro Almodóvar ile Tilda Swinton’ın güçlerini birleştirdiği The Human Voice oldu. Yönetmenin İngilizce çektiği ilk yapım olan bu kısa metraj, kendisini terk eden -ve başkasıyla evlenmek üzere olan- eski sevgilisinden telefon bekleyen, umutsuz bir kadını odağına almakta. IndieWire’dan Nicholas Barber şöyle diyor: “The Human Voice’un daha uzun olmasını diliyorsunuz; daha fazla karakter, daha fazla İspanyol mekânı ve yönetmenin alamet-i farikası olan daha fazla twist…”

Nuevo Orden 

Ana yarışmada Jüri Büyük Ödülü kazanan Nuevo Orden, Avrupa festivallerinin gedikli yönetmenlerinden Meksika asıllı Michel Franco’nun yeni çalışması. İstenmeyen misafirlerin gelmesiyle kesintiye uğrayan yüksek sosyete bir düğün üzerinden anlatısını oluşturan Nuevo Orden, Hollywood Reporter’dan David Rooney tarafından “acımasız” ve “korkunç derecede sürükleyici” gibi ifadelerle betimleniyor.

Hayaletler

Festivalden ödülle dönen Azra Deniz Okyay filmi Hayaletler, ülke genelinde elektrik kesintisi yaşanan bir günde geçiyor ve günümüz Türkiye’sini dört karakter üzerinden, distopik bir noktadan ele alıyor. Filmin izleyicisine meydan okuyan, akıllı ve canlı bir öykü sunduğu; kültürel kayıp konusuna yeni bir bakış getirdiği, çağdaş İstanbul’un etkileyici ve panoramik bir görüntüsünü çıkardığı söyleniyor.

Apples

Ödül alamasa da Orizzonti bölümünün en konuşulan yapımlarından biri Yunan Tuhaf Dalgası’nın son örneklerinden Apples (Mila) oldu. Yorgos Lanthimos’un reji asistanı olan Christos Nikou imzalı bu sıra dışı film, kendini -ani hafıza kayıplarına sebebiyet veren- küresel bir salgının ortasında bulan ve yeni anılar yaratmaya çalışan bir baş karaktere sahip. Orantılı zarafeti ve hassasiyetinin, Apples‘ın basit bir Lanthimos taklidi hâline gelmesini engellediği söyleniyor, ancak filmin odak sorunu olduğunu düşünenler de az değil.

Dear Comrades

Rusya sinemasının önemli figürlerinden Andrey Konchalovskiy’nin izleyicileri 1960’ların SSCB’sine götürdüğü Dear Comrades için The Guardian yazarı Xan Brooks “Mizah ve dehşetin her zaman birbirini dışlamadığını ve hayatın en kötü anlarının bile absürt bir hava taşıdığını anlayan bir film” demekte. Jüri Özel Ödülü’nü kazanan yapım, anlatısını Sovyet Ordusu ile grev yapan bir grup işçi arasındaki çatışma üzerinden kuruyor ve abluka altındaki sokaklarda tehlikeli bir arayış içinde olan bir kadın karakteri merkeze alıyor.

The World to Come

Eli boş dönse de iyi eleştiriler alan bir diğer yapım Norveç asıllı Mona Fastvold’un ikinci uzun metrajı The World to Come. 1850’lerin New York’unda bir taşrayı mesken tutan film, Abigail isimli bir kadın ve komşusu Tallie arasında filizlenen, eşlerinden gizledikleri büyük aşkı anlatıyor. Filmin bir yudum votka kadar ürpertici ve iç ısıtıcı olduğunu söyleyen The Telegraph yazarı Robbie Collin, The World to Come’a 5 üzerinden 5 yıldız vermiş.

Mandibules

Müzisyen kimliğiyle de bilinen Fransız Quentin Dupieux’nün son absürtlüğü Mandibules de prömiyerini festivalde gerçekleştiren yapımlardan… Öyküsünün merkezine dev bir sinek yerleştirerek bir kez daha sınırları zorlayan yönetmenin iyi eleştiriler aldığını söylemek mümkün. Öyle ki, Mandibules’i Luis Buñuel’in işleriyle dahi mukayese edenler mevcut!

Pieces of a Woman

Vanessa Kirby’nün yarışmadaki iki filminden biri olan (diğeri The World to Come) ve kendisini kadın oyuncu ödülüyle buluşturan Pieces of a Woman’ın ilk 30 dakikasının fazlasıyla güçlü olduğu ancak filmin kısa zamanda etkisini yitirdiği üzerine yorumlar mevcut. Oyunculuk performanslarının oldukça başarılı olduğu ise eleştirmenlerin üzerinde uzlaştığı konulardan biri. Film; evde yapılan bir doğum esnasında işler ters gidince, bebeğini kaybeden bir annenin trajedisine odaklanıyor.

The Disciple

Yarışma seçkisinde senaryo ödülünün sahibi olan The Disciple; Mumbai’de geçen bir bağlılık, tutku ve mutlak arayış yolculuğu. Eski ustaların, gurusunun ve babasının geleneklerini özenle takip ederek, başarılı bir klasik müzik vokalisti olmaya çalışan; ancak çabaladığı mükemmelliğe ulaşamadığını fark eden Sharad’ın öyküsü. Variety’den Jay Weissberg “Filmin evrenselliği, asla yeterince iyi olamayacağının farkında olan bir müzisyenin iç mücadelelerini aktarmasında yatmakta” diyor. IndieWire yazarı Eric Kohn ise “Varış noktasından ziyade yolculukla ilgili bir film” olarak betimliyor The Disciple’ı.

One Night in Miami 

Son olarak Regina King’in ilk uzun metraj çalışması One Night in Miami’yi anmakta fayda var. Kemp Powers‘ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan film; Muhammed Ali, Malcolm X, Sam Cooke ve Jim Brown’un 60’ların sivil haklar hareketi ve kültürel ayaklanmasındaki rollerini tartıştıkları inanılmaz gecenin kurgusal bir anlatımı. Ödül sezonunda adını duyma ihtimalimizin yüksek olduğu yapım, eleştirmen Barry Hertz tarafından “Geçmişin şimdiki zamanla zahmetsizce konuşmasına izin veren, hem yıkıcı hem de umut verici bir film.” olarak tanımlanıyor.

Yazı: Merdan Çaba Geçer