Yapay zekâ, kayıplar, kimlik krizi: After Yang üzerine

Prömiyerini 74. Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış (Un Certain Regard Award) bölümünde yapan, Sundance’den ise -bilim ve teknolojiye adanmış- Alfred P. Sloan ödülüyle dönen After Yang; yazarı, yönetmeni ve kurgucusu Kogonada’nın ikinci uzun metrajı.

İlk uzun metrajı Columbusta (2017) mimarinin iyileştirme gücünü ön plana alan Kogonada, bu kez insanlığın teknolojiye duyduğu aşırı güvenin yarattığı durumları ve yaşamanın ne olduğuna -ya da bambaşka bir gözle bakıldığında ne olabileceğine- dair incelikli düşüncelerini aktarıyor. Başrollerinde Colin Farrell, Jodi Turner-Smith, Justin H. Min, Haley Lu Richardson ve Malea Emma Tjandrawidjaja bulunan filmde; android Yang’ın kaybıyla yüzleşen aile üyelerini ve onun anılarına doğru yapılan bir yolculuğu deneyimliyoruz. Olumlu eleştirilerle karşılanan After Yang’ın A24 yapımı olduğunu da not düşelim.

Zaman dilimi ve mekân 

“Uzak gelecek” denilebilecek bir zaman diliminde, ABD’deki bir banliyö ve doğrudan Yang’ın iç dünyası.

Konu nedir?

Jake ile Kyra çifti, evlat edindikleri kızları Mika ve onun android bakıcısı Yang’la birlikte yaşıyorlar. Yang bir arıza yaşadığı vakit kızının üzülmesini ve yalnız kalmasını istemeyen Jake, bakıcılarının eskisine dönmesi ve ailenin yeniden normal bir hayat sürdürmesi konusunda ısrarcı. Yang’ın önceki sahiplerinden, anılarında sürekli karşılaştığı Ada’dan, çeşitli kişi ve kurumlar yardım yahut çözüm istiyor. Hakkında nihai bir karar vermeyi ertelerken, çok yakında veda edecekleri Yang’ın sistemindeki saklı kamera sayesinde kaydedilmiş görüntüleri incelemeye başlıyor.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

* After Yang, ABD’li öykü yazarı Alexander Weinstein’in Saying Goodbye to Yang adlı hikâyesinden uyarlanmış. Weinstein ve Jake karakteri arasında, ikisinin de çay erbabı olması gibi bir ortak nokta var.

* Columbusta John Cho’yla başrolleri paylaşmış Haley Lu Richardson, bu sefer Ada adındaki klon-bakıcıyı canlandırıyor.

* Müzikler ise ASKA (Aska Matsumiya) ile Ryuichi Sakamoto’dan. Mitski’nin kaydettiği bir cover da müziklere dâhil. Shunji Iwai’nin yönettiği Riri Shushu no sebete / All About Lily Chou-Chou (2001) filmine adını veren, tek albümlü, kurmaca grubun “Glide” parçasını yorumlamış Mitski ve Laurel Hell’den (2022) sonra yine prodüktör Patrick Hyland ile çalışmış. After Yang’da Lily Chou-Chou baskılı bir tişörtün birkaç kez gözüktüğünü de ekleyelim. 

* Kogonada aynı zamanda başarılı bir “video essay” üreticisi. Kendisi uzundur BFI’a (British Film Institute) ve kurumun meşhur yayını Sight & Sound’a sıklıkla katkıda bulunuyor. The Criterion Collection için de çalışmalarda bulunuyor.

* Kogonada, martta yayınlanan Apple TV+ dizisi Pachinko’nun da yönetmenleri arasında. 

* Yang karakterine hayat veren Justin H. Min’i ise yakın zamanda yeni sezonu yayımlanan The Umbrella Academy’den anımsayabilirsiniz.  

İlk intiba?

After Yang, yapay zekânın yanı sıra -onu kapsamına alan bir konsept olarak- yapay yaşamı da konu eden bir film aslında; zira öyküde robot ya da filmdeki tabirle “technosapien” olmayan klonlar da bulunuyor. Temalar gereği kaçınılmaz olarak etik ve varoluşsal sorulara dalan, bir yandan da çokça duyarlı bir film. Yapay bilincin; gündelik yaşamda ve aile kurumunda neredeyse hayati öneme sahip olduğu bir gerçeklikte, herkesin kendini orta yerinde bulabileceği duygusal sonuçlar işleniyor. Fakat türden aşina olduğumuz bir karamsarlıkla değil, nitekim bu baya ferah hissettiriyor. Dingin, neredeyse uhrevi bir anlatıma sahip, duygusal bir iş. Yapay zekâya dair akla nadir gelen sorular yöneltmesi de cabası: “Robotlar nasıl sever?” ya da “Sevginin yapay bir bilinçteki nasıl bir karşılığı var?” gibi…

Filmin önemli bir kısmında, Jake eşliğinde, Yang’ın kendine saklamayı seçtiği anlarda, yani bir anlamda bu hislerini oluşturan arşivin içerisindeyiz. Yang’ın somut iç dünyası da denebilecek bu mecrada, durgun siber uzay manzaralarıyla başlayan sekanslarda, kelimenin tam anlamıyla onun izlenimlerinin, sorularının ve esasında en sevdiği hatıraları olan “verilerin” oluşturduğu iç dünyasını izliyoruz. Anıları şekil değiştirebiliyor; bir diyalogda neyin nasıl dendiğini, başka karakterlerin aynı konuşmayı nasıl hatırladığına göre değişebiliyor. 

Hikâyenin bulunduğu noktada, Yang’a ve onun gibi androidlere dair bu teknolojiye çoktan alışılması kaynaklı, belki de onların “doğal” olmamasından sebep bir kayıtsızlık var. Aslında bambaşka bir kapsamda ve biçimde duyarlılığa sahip bir bilince dair, işlevin odakta olduğu bu algının bir aile nezdinde çöküşü betimleniyor. Jake ise “doğal” olmayanın, görmezden gelmeye layık olmadığını öğreniyor esasen. Diğer bir deyişle, Yang’ın da anladığı gibi, “There’s nothing without something.” (Bir şeyi olmayan hiçbir şey yoktur).

En çok neyi sevdin?

Celia Rowlson-Hall koreografisiyle, çevrimiçi ve senkronize “global dans yarışması” oyunu. Bomba gibi bir açılış. Film bittikten sonra o kısmı YouTube’dan defalarca izledim.

En az neyi sevdin?

Kyra biraz daha dinamik bir karakter olabilirdi sanki. Fakat bir yandan da herkesten önce Yang’ın kaybını kabullenmiş ve içinde çözümlemiş. Kendinden emin, kendini tanıyan bir karakter. Belki de tam da bu yüzden hikâyede baskın olması gerekmiyordur. 

Modunu nasıl etkiledi?

“Huzurlu” hissettirdi bir süre.

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin? 

Jake uyuşuk, neredeyse otopilota alınmış bir hâlde yaşıyor. Ailesinden, hayattan duygusal anlamda biraz kopuk gibi. Yaşantısı işleri halletmek, ailesindeki herkes için makbul biri olabilmekten ibaret. Çay dükkânındaki sorumlulukları, yaptığı meslek bile tekrarlardan, ritüellerden oluşuyor. Her şey tıkır tıkır işlesin istiyor. Dolayısıyla Yang’ın bozulması onun için ilk başta sadece bir başka angarya. Bilim insanı, hurdacısı, şirketi, tamircisi derken sürekli birileriyle uğraşıyor, para harcıyor, getir götürle cebelleşiyor âdeta. Şimdiye dek Yang’ı anlamayı, tanımayı o kadar da denememiş olmayabileceğini içselleştirip kalan zamanda bunu mümkün olduğu kadar telafi etmeye çabalıyor. Yang hakkında yaşadığı ikilem sürerken Mika’yla yapması gereken üzücü konuşmayı ve -hikâyenin ilerleyişinde kendi de farkına vardığı üzere- Yang ile vedalaşmayı erteliyor. 

Yang ne zaman kendi düşünme biçimini, hassasiyetlerini açık etse; bu hepsi için o kadar aydınlatıcı bir deneyim oluyor ki… Aynı şekilde, Yang için de. Oysa ailenin kalan üyeleri için bu değerli anlar birbirleriyle paylaşmaya değer değilmiş bile. Onun her birine ne kadar yakın olduğunu, yoğun bir etkide fark ediyorlar. Her biri ve özellikle Jake için hayatını, ailesini, Yang’ın onlardan önceki hayatını bizzat gözlerinden görmek; varoluşsal bir değişiklik yaratıyor. Çünkü insan olmamasından kaynaklanan inanılmaz bir naifliği, bundan gelen bir bilgeliği, bambaşka bir bakış açısı var. Ama bir o kadar da insani yanlara sahip; anksiyeteleri, dürtüleri ya da direkt duyguları ile… 

Yang, bir çocuğun sorumluluğunu üstlenirken, kendini ait hissetmediği bir kültüre dair rolün ağırlığını da sırtında hissediyor. Mika ait olduğu kültüre yakın yetiştirilsin diye Asyalı seçilmiş bir robotik bakıcı olduğunu biliyoruz, ki bu bir yönden o ve Mika’ın arasında ilginç bir paralellik de yaratıyor. Biri satın alındığı, diğeri de evlat edildiği için benzeşen aidiyet sorunları yaşıyorlar. Aşk, kayıp ve kalp kırıklığı, kimlik krizi derken; bir sürü ağır duyguyla baş ediyor Yang.

Kimler sever? 

Bilim kurguları, ütopya/distopya anlatılarını severken varoluşçu ve duygusal temaları da tercih edenler.

Bunu seven şunları da sever

Under The Skin (2013), Her (2013).

Formu dolduran: Zeynep Naz Günsal