Otobiyografik görsel şiirlerle hayatı kutlamak: Jana Brike

Konularını farklı konuklara seçtirdiğimiz 15. yıl özel sayılarımızdan Bant Mag. No: 68‘in kapak ressamı olan Jana Brike’a sanatçı Alex Gross’un yönlendirmesi sayesinde ulaştık.

“Jana Brike’ın işleri kalbimle kuvvetli bir bağ kuruyor. Gençliğin masumiyeti ve cinselliğin zevklerini ölümün kaçınılmazlığı ile karşı karşıya bırakan imajları sevgiyi ve kaybı yaşamış olan hepimizle doğrudan konuşuyor. O benim favori ressamlarımdan ve bugün temsili sanatın güçlü seslerinden biri.” 
Alex Gross

Los Angeles merkezli sanatçı Alex Gross ile ilk defa Bant Mag 10. yıl özel sayısı için röportaj yapmaya gittiğimiz Cem Yılmaz’ın evinde asılı işi üzerinden tanışmıştık. 2015’te 36. sayımızın kapak röportajını ayırdığımız Gross ile bu sohbetimizden dört sene sonra, 15. yıl özel sayımıza bir konu önermesi için tekrar iletişime geçtik ve bizi hayranı olduğu bir diğer ressam Jana Brike’a yönlendirdi. 1980’de Sovyet Rusya kontrolündeki Letonya’da dünyaya gelen Jana Brike, Sovyet rejiminin denetimindeki çatlaklardan bir şekilde kaçıp kurtulan propaganda harici sanat işleriyle beslenerek büyümüş. Genç yaşta geleneksel yağlıboya resim üzerine eğitim gören ve henüz 16 yaşındayken işlerini sergilemeye başlayan Brike için resim yapmak kendi kendine uyguladığı bir ruh gezintisini, ortaya çıkan işler ise bu gezintinin duraklarını işaretleyen şiirsel bir otobiyografiyi temsil ediyor. 

Brike’ın kompozisyonları insan ruhunun karmaşık, çelişkili ve zengin yolculuğunu kanvastan izleyenin zihnine ve kalbine akıtıyor. Deniz kenarında, bir ormanda veya bir dağ yaylasında kendi bedenlerini doğanın görkemine katarak hayatı keşfeden Brike figürleri aynı anda cüretkâr ve çekingen, coşkulu ve hüzünlü, kırılgan ve kuvvetli olmayı başarabiliyor. Kişisel tarihinin dikte ettirdiği, insanlığın varoluşa dair kadim sorularını görsel bir şiir olarak resmettiğini ifade eden Brike ile detaylarıyla, renk paletiyle, ve belki de en çok gerçekten kelimelere ihtiyaç duyulmadan aktardığı hisleriyle etkileyen resimlerini konuştuk.

Jana Brike, Sweet Surrender, 100×80, 2017

Bize biraz sanat geçmişinden ve seni bir sanatçı olarak şekillendiren süreçten bahseder misin?
Ben işgal edilmiş bir ülkede, tamamen farklı ve içinde çok az güzellik barındıran bir görsel ifadeye sahip, totaliter bir rejim altında doğdum. Görebildiğim tek propaganda-dışı sanat işleri büyükannemin gizlediği dinî kitaplar, Rönesans ressamlarının çizdiği aziz ve azizelerin reprodüksiyonlarını taşıyan kartpostallar, Rus masal animasyonları ve klasik bale performanslarındaki resimlenmiş sahne tasarımlarıydı… Tüm bunlar benim ruhuma şarkılar söyleten; insan figürlerinin umutları, arzuları, yolları, dönüşümleri ve keşifleriyle odakta olduğu sanat türleriydi. Bu işlere yakın bir şeyler üretmek benim için bir büyücü olmaya eş değer gibiydi. Eğitim sürecim ise oldukça erken yaşta başladı ve tamamen akademik, geleneksel araçlarla öğretilen bir sanat pratiğine odaklıydı. Zamanla bu eğitimi sevmeyi ve ona saygı duymayı öğrendim.

Jana Brike, Little death laid bare and maiden fair, 2019
Jana Brike, Echoes from the center of the world, 60×80, 2018

Sanat üretiminde en büyük zorluklar nelerdi? Ve seni bu zorluklara rağmen üretmeye motive eden en büyük ilhamlar?
En büyük zorlukları seçmek bile zor. Ürettiğim iki on-yıllık süreçte tüm zorlukları yaşamışım gibi geliyor. Beni felç eden kişisel şüphelerden işlerimi ve paramı çalıp kaybolan sanat simsarlarına, beni anlamaya dair en ufak bir çaba göstermeyen eleştirmenlerin yıkıcı eleştirilerinden finansal zorluklara ve en yakınlarımdan dahi gelen cesaret kırıcı yorumlara kadar varan her türlü zorluk… Ancak dediğin gibi beni devam etmem için motive eden ilhamlarım da vardı. En başta yapmak istediğimin, keyif aldığımın bu olduğuna ve bunu insanlarla paylaşmak istediğime dair sarsılmayan bir hisse sahiptim. Ayrıca en zorlu zamanlarda bile beni gerekli adımları atmaya itecek bir veya birkaç beklenmedik koruyucu melek çıkageldi. Ya bir galeriyle tanıştım, ya da birileri işlerimi satın aldı veya bana moral veren sözler söyledi. Ben de zorluklara odaklanmaktansa bu olumlu gelişmelere odaklanmayı tercih ettim.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No: 68’e ulaşabilirsiniz.