Arşivden: Film Okuma 101 - Jay Shaw
19. yüzyıl Polonya poster estetiğinden ilham alan grafik dili ve yeniden hayal ettiği film afişleri ile Jay Shaw tek bir imge ile merak uyandırmanın sırrını çözmüş nadir ve takdir edilesi tasarımcılardan biri.
Röportaj: Yetkin Nural Bant Mag. No:29, Nisan 2014
Yaratıcılığını aktarmanın sınırsız yollarının arasından, film afişlerini tekrar imgelemeye nasıl karar verdin? Bu formatın senin için çekiciliği nedir?
Yaklaşık altı yıl önce, Mondo adındaki bir şirket Tyler Stout’un The Thing’inin serigrafik afişini çıkarmıştı. Ben de o dönemlerde bir sayfayı arıyordum ve bir web araması beni o afişe yönlendirdi. Bir haftadır satın alınabilir durumdaydı, bir tane aldım ve elime ulaşır ulaşmaz anında âşık oldum. Daha önce de serigrafi işleri görmüştüm ancak bunun kalitesi çok iyiydi. İllüstrasyonu idrak ettim ve konu beni heyecanlandırdı. Bu o “kıvılcım”dı diyebiliriz.
İşlerinde çok zengin ve büyüleyici bir kalite var, bu –bence– güçlü bir indirgeme yeteneği gerektiriyor. Bir film çekersin ve bir afiş hayal edersin, genellikle o filmin özünü yansıtan âna bir imge üzerinde odaklanır, hem filmi izleyenler hem de izlemeyenler için. Ürettiğin imgelerin düşünce sürecini anlatabilir misin biraz?
Güzel anlattın. Bir filmin ana elementlerine damıtılması çoğu işimin amacı. Filmin izleyicisiyle iletişime geçmenin en etkili yolu olduğunu hissediyorum. Sanat onların ilgisini bir ya da iki saniyeliğine çekebilir o yüzden açık konuşmak zorundadır. Benim dikkatimi en çok çeken afişler bunu mükemmel bir şekilde yapabilenler. Orijinal Get Carter’ın Bill Gold posteri var. Yapılmamış bir yatağın karyola başına yaslanmış bir keskin nişancı tüfeğinin fotoğrafıdır. “İki şeyi herkesten daha iyi yapabilir” sloganı yazar. O afişin ne kadar şahane olduğu beni delirtiyor. Onun kadar harika bir şeyi asla yapamayacağım ama öyle bir amacımın olması güzel.
Peki ya teknik tarafı, fikrin oluştuktan sonra afişi yapma süreci nasıl gelişiyor?
Konsept işin gerçekten de büyük bir kısmı. Memnun olduğum bir fikir buldum mu ve alıcıyla kaba taslağı paylaştım mı geri kalanı sadece nasıl en iyi şekilde betimleyeceğimi bulmak. Her iş farklı. Bazısı serigrafi gerektiriyor bu yüzden renk paletim sınırlı oluyor, diğerlerinin bir tiyatro salonunda büyük sergilenmesi gerekiyor. Tamamen işlevsiz değilse herhangi bir parçayı çıkarmaktan hoşlanmıyorum. Fotoğrafçılığa biraz daha girmeyi isterim. Aşırı iyi değilim ama yakın zamanlarda fotoğrafçılıktan yararlanabileceğimi düşündüğüm birkaç projem oldu. Bu konuda dersler alabilirim.
19. yüzyıl sonları Polonya afiş dizaynından ilham aldığını okudum, bunun işlerinde de etkisi açıkça görülüyor. Bu sanat ekolünün özel bulduğun şeyi nedir?
O posterlerde güzel bulduğum bir enerji ve hamlık var. Biri “film sanatı” dediğinde hep Polonya afişleri aklıma gelir. Pazarlamayla daha az ilgili ve hikâyelere dayalı ilginç imgelemler yaratmaya daha önem veriyor gibi gözüküyorlar. Polonya’da ya o ya da pazarlama tamamen çılgın ve harika.
İşlerinin arkasında başka bir ilham kaynağı var mı?
Benim işim saf olarak diğerlerinden ilham alıyor. Emebildiğim kadar sanat emmeye çalışıyorum. Yüzyıl ortası ticarî baskı olsun, modern ev dizaynı olsun. Her şey bakılmak için o ya da bu şekilde eğlenceli. İnternet gerçekten de her disiplin için sonsuz bir ilham galerisi olabilir. Yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri iPad’imle kanepeye oturmak ve daha önce hiç görmediğim sanat sayfalarında gezinmek. Bunu saatlerce yapabilirim.
Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:29’a ulaşabilirsiniz.