İnsani ve gerçekçi bir annelik portresi: Asker ile Denizci

Yazı: Korcan Derinsu

Claire Kilroy, romanı Asker ile Denizci’de yeni doğan bebeğine duyduğu şiddetli sevginin kimlik duygusundaki sarsıcı değişimle çatıştığı unutulmaz bir kadın karakter yaratıyor. Baş karakterin bebekli hayata hapsolduğunu hissetmesinin ardından aşk, otonomi, birliktelik ve sorumluluk gibi meseleleri irdelemesine eşlik ediyor okuyucu. Asker ile Denizci, Yapı Kredi Yayınları etiketi ve Lâle Akalın çevirisiyle Türkçede.


Ne hakkında? Hikâye ne? 

Asker ile Denizci, bir annenin annelik deneyimi üzerinden kadın kimliğini, toplumsal beklentileri ve bireysel özgürlüğü ele alıyor. İsimsiz baş karakterimiz anne olduktan sonra varoluşunu ve hayatını sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulamadan başta kocası olmak üzere herkes nasibini alıyor.  Anne olmanın getirdiği zorluklar ve toplumsal cinsiyet rollerine dair sert eleştiriler kitabın kalbini oluşturuyor.

Zaman dilimi ve mekân 

Günümüz, İrlanda. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

*Claire Kilroy çağdaş İrlanda edebiyatının en önemli yazarlarından biri.

*Women’s Prize for Fiction’da kısa listeye kalan Asker ile Denizci, yazarın beşinci ve en çok ses getiren romanı. 

*Kilroy, 16 yaşında Lolita’yı okuduktan sonra çok etkiendiğini, Vladimir Nabokov’un John Banville ile birlikte en büyük ilham kaynağı olduğunu söylüyor. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

Metin toplumun annelik üzerine yüklediği beklentileri masaya yatırıyor. Anneliği yüceltmeden veya yerden yere vurmadan, bu deneyimin insani ve gerçekçi bir portresini çiziyor. En çok bu yaklaşımını sevdim çünkü ebeveynliğin (hatta genel olarak ailenin) kutsal bir şeymiş gibi sunulmasına, ebeveyn olanların sanki seçilmiş kişilermişçesine muamele görmesine ve bazı ebeveynlerin de adeta bunu bir üst kimlik olarak sahiplenmesine tahammül edemiyorum.  

En az neyi sevdin?

Kitabın ikinci yarısında anlatıcının tekrara düştüğünü hissettiğim bölümler oldu ama olur o kadar, hissettim geçti. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Kilroy’un dili sade ama bir o kadar da vurucu. Anlatım da annenin duygusal dünyasını olduğu gibi aktarmaya çalışıyor. Oğluna hitaben kullandığı ikinci tekil şahıs da bence çok işe yarıyor. Temelde bir monolog olduğu için bu tercihlerin sadeliği ve işlevselliği daha da önemli. En kısa, en etkili yoldan amacına ulaşmaya çalışıyor yazar. Bunu da başarıyor.

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Daha ilk sayfasından itibaren kolayca dünyasına dâhil oldum ve ara vermeden okumak istedim. Fakat kısa olmasına rağmen yoğun bir metin olduğu için ara verme ihtiyacı duyduğum anlar oldu. Yine de tamamını iki günde bitirdim. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Anlatıcının bebeği olduktan sonra hayatının nasıl değiştiğini anlattığı bazı bölümler var. Bu bölümlerde hem bir annenin çocuğuyla kurduğu bağın kırılganlığını hem de o bağın nasıl geri dönülmez değişimlere yol açtığını görüyoruz. Buraları tekrar okuduğum oldu. Anne olmak isteyen herkesin de okumasını isterim.

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Metnin anneliğe dair bir güzelleme içermektense durumu olduğu gibi ortaya koyan hâli ister istemez insanı düşünmeye itiyor. Çocuk sahibi olmak da gerçekten üzerine düşünülmesi gereken bir şey zaten. Yazarın bunu tetiklemesi de amacına ulaştığının göstergesi sanki.

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Yazarla ilk tanışmam olduğu için daha önceki eserlerine baktım. Özellikle bir müzisyen eski kemanıyla kurduğu takıntılı ilişkiyi anlatan ikinci romanı Tenderwire’ı çok merak ettim. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Anlatıcı oğluyla konuşurken ona “denizci” diye hitap ediyor. Bu durumda “asker” de kendisi oluyor. Metni düşünürsek bu benzetme boşuna değil hatta fazlasıyla anlamlı ama doğrudan isimlerle aram iyi değil malum. Bu yüzden ismi romana dair en az sevdiğim şeylerden birisi. 

Bu kitabı seven şunları da sever (Akla gelen başka kitap önerileri)  

Annelik meselesine benzer bir yerden bakan Maggie Nelson’ın Argonautlar’ı ve Sheila Heti’nin Annelik romanı ilk aklıma gelenler oldu. 

Bunun dışında henüz Türkçe’ye çevrilmemiş olsa da Rachel Cusk’ın A Life’s Work: On Becoming a Mother kitabı benzer sularda dolaşan bir metin. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Anlatıcı ile kendi annelik deneyimi arasında nasıl bir bağ var bunu sormak isterdim. İlk akla gelen ister istemez güçlü bir bağ olduğu ama gerçekten öyle mi, bunu merak ediyorum.