“Censor” değerlendirmesi (2021, İstanbul Film Festivali) #formdayız

Tür: Korku, psikolojik gerilim
Yönetmen: Prano Bailey-Bond
Yazar: Prano Bailey-Bond, Anthony Fletcher
Oyuncular: Niamh Algar, Michael Smiley, Nicholas Burns, Adrian Schiller
Formu dolduran: Esra Hiçyılmaz

Zaman dilimi ve mekân 

1980’lerin ortasında, Thatcher dönemi Britanya’sındayız.

Ne hakkında?

Censor, filmlerin belli sahnelerini kesip sansürleyen bir devlet dairesinde çalışmakta olan genç memur Enid’in (Niamh Algar) hikâyesini anlatıyor. Enid, bu dönemde bir furya hâline gelen, aşırı şiddet ve vahşet içerikli, düşük bütçeli filmleri –video nasty- izleyip belli sahneleri sansürleyerek toplumu bu filmlerin “zararlı etkilerinden” korumakta. Normalde oldukça stoik ve profesyonel bir tavırla çalışan Enid, izlediği video nastylerden birinde küçük kız kardeşinin kayboluşunu hatırlatan bir filmle karşılaştıktan sonra tetikleniyor. Bunun üzerine, senelerdir kayıp olan kardeşini bulmayı saplantı haline getirip, oldukça korkunç ve çaresiz bir arayışa sürükleniyor.

İlk intiba?

Censor, yaklaşık 90 dakikalık süresi boyunca giderek tırmanan gerilim dozu ve soluk/neon tonları değiştirerek kullandığı renk paletiyle dikkatinizin bir an olsun dağılmasına izin vermiyor. Pürüzsüz geçişler ve değişen çerçeve boyutu da hesaba katılınca, film görsel olarak oldukça doyurucu bir seyir sunmakta bizlere.

Gerçek ve fantezi kontrastını bazı noktalarda fazla bariz bir şekilde sunmayı tercih etse de bir paket olarak bakıldığında görselliği, karakter motivasyonlarının inandırıcılığı ve biçimsel elementleriyle “güzel işmiş” dedirtiyor. Fakat aklınızı başından aldığını söylemek güç.

Derinlerde ne var?

Aile, korku filmlerinde sık sık kendine yer bulan bir tema. Belki de herkesin en büyük korkularının başladığı yerin aile olmasındandır bu motif. Censor ise aile içerisindeki çok da fazla örneklerini izlemediğimiz ablalık dinamiğini yerleştiriyor odağına.

Suçluluk duygusu, kaybetme korkusu, kişinin kendisiyle ilgili bilmedikleri (zihinsel sansür de diyebiliriz) gibi unsurlar; cevapsız soruların ve umudun tehlikeli karışımıyla Enid’in kademeli cinnetinin temelini oluşturuyor.

Taşıdığı kodlar 

Korku türünün her geçen gün gürleşen kadın seslerine Censor’la bir yenisinin eklendiğini söylemek mümkün. Film içinde film anlatısı olmasından ötürü, Censor aynı zamanda korku türünün nasıl alımlandığıyla ilgili yorumları da içerisinde barındırabiliyor. Öncelikli olarak karakter odaklı bir anlatı olsa da Thatcher döneminin anksiyete ve gerilimleri de hem karakterlerin hem de atmosferin üzerine sinmiş durumda, bu da filmin sosyal bir eleştiri yapmasına alan açıyor.

Karakterlere dair…

Anlatının bir karakter üzerine inşa edildiğinden bahsetmiştik, bu yüzden hikâye hemen hemen tümüyle Enid’i takip ediyor. Öykünün başlarında ne kadar kontrollü, sessiz ve tepkisiz görünse de stres ve çaresizlikle dolu ruh hâlinin zihinsel çöküşün eşiğine gelişi -Algar’ın başarılı oyunculuğuyla- izleyiciye gayet doğal bir şekilde geçebiliyor. Kardeşinin akıbetini veya bunda kendisinin payı olup olmadığını bile bilemeyen bir ablanın suçluluğu ve bilinmezliği kabul edemeyişi; yine bu bağlamda işine olan yaklaşımı biraz tekdüze ama oldukça tutarlı bir karakter hikâyesi sunuyor.

Kimler sever?

Filmin, türün önemli isimlerinden ve işlerinden ilham aldığı aşikâr. Bu eksende Lucio Fulci, Dario Argento veya David Lynch severler Censor’da bu işlerin çeşitli tonlarına rastlayabilirler. Ayrıca son dönemde özellikle kadın yönetmenlere ait; çoğunlukla kaotik, yer yer saplantılı ve biraz da çatlak kadın karakterleri merkezine alan anlatıların takipçileri de Censor’ı tatmin edici bulacaktır.

Prano Bailey-Bond
İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Sıkı bir video nasty izleyicisi olarak büyüdüğünü ve küçüklüğünden beri türe büyük ilgisi olduğunu söyleyen yönetmen Prano Bailey-Bond, bu dönemin filmleriyle ilgili çalışmalarına yine Anthony Fletcher’la yazdığı 2015 yapımı kısa film Nasty’yle başlamış. Bu kısa da benzer şekilde video nasty filmlerinden etkilenen bir adamın kayıp babasını arayışını ele alıyor. Biçimsel olarak 16mm formatı ve değişen çerçeve oranını da yine ilk olarak bu kısada denemiş yönetmen.

Film formatı denince Censor’ın büyük bir çeşitlilik sunduğunu da söylemeden geçmemek gerek. Filmin çoğu 35mm formatında çekilmiş; buna ek olarak 16mm, 8mm, dijital ve bazı kaset video kesitleri de kullanılmış.

Bir diğer farklı formatı da iPhone’la çekilen görüntüler oluşturuyor. Bunların arasında, yönetmenin arz-ı endam ettiği küçük bir sahne de bulunmakta. Enid’in izlediği bir video nastyde kanlı bir bıçak sallayan bir kadının olduğu sahne var: karantina sürecinde kurgu üzerine çalışırken arşiv görüntülerinde aradıklarını bulamayan Bailey-Bond ve o zamanlar beraber yaşadığı görüntü yönetmeni Annika Summerson, sonunda sahneyi kendi imkânlarıyla, evde çekmeye karar vermişler. Çekmeceden kapılan bir geceliği ve evde hâlihazırda bulunan bir kâse yapay kanı (sanıyoruz korku yönetmeni olunca bu eşantiyon olarak geliyor) prop olarak kullanarak sahneyi çekmişler. Bu cameosuyla Prano Bailey-Bond’u film sonu jeneriğinde,“Reddedilen Video Nasty’deki Kan İçindeki Manyak Kadın” olarak oyuncu kadrosunda da görmek mümkün.

Hakkında konuşturuyor mu?

Prömiyerini Sundance’te yapan Censor festival yolculuğuna ve hakkında konuşturmaya bir süre daha devam edecek şüphesiz. Eleştirmen çevrelerinin haricinde ne kadar konuşulur bilinmez ama filmdeki tüm hayal, rüya, fantezi ve sanrı sekansları, özellikle film içinde film unsuru Censor’ı psikanalitik eleştiri için adeta bir hazine hâline getiriyor. Öyle ki, “Žižek filmimizi izlese de bir analiz yazsa” dercesine çekilmiş bir yapım neredeyse.