Memnun olamamak: Avicii - I’m Tim

Yazı: Utkan Çınar

31 Aralık’ta Netflix kataloğunda yerini alan Avicii: I’m Tim belgeseli, 2018’de hayatına son veren İsveçli EDM prodüktörü ve DJ Avicii’nin (Tim Berg) hikâyesini anlatıyor. Özellikle Berg’ün yaşantısının son yıllarına odaklanan belgeselde Chris Martin, Nile Rodgers ve David Guetta gibi isimlerle yapılmış röportajlar da yer almakta. 

*Bu yazı tetikleyici unsurlar barındırabilir.


Ne hakkında?

2018’de 28 yaşında aramızdan ayrılan, elektronik dans müziğinin (EDM) 2010’lardaki en popüler ismi Tim Berg’ün, namıdiğer Avicii’nin kariyerine bakıyoruz.

Zaman dilimi ve mekân

Berg’ün çocukluğuna fazla yer ayrılmıyor; genel anlamda kariyerinin başladığı 2007-2008 sularında 2018’deki vefatına kadarki 10 yıllık sürede geçiyor. ABD’deki yaşamı ön planda. 

İlk intiba?

Yalan yok adını o dönemler duysam da herhangi bir şarkısını dinlemişliğim yoktu. Yaptığı müzik tarzı da ilgimi çekmiyordu fazla. Ama işler iyi gidiyor gibi görünürken genç yaştaki intiharı merak uyandırıyordu elbette. Belgeselin haberini duyduğumda, bu kadar popüler ve sözüm ona mükemmel kariyere sahip biri neden hayatına son vermişti, bunun cevabını görmek istedim.

Belgesel nasıl yöntemler/malzemeler kullanıyor? 

Klasik belgesel materyelleri; arşiv görüntüleri, bolca stilistik konser görüntüsü; röportajlarla pek eksik yok. Konser görüntüleri fazla kurgusal olsa da özellikle stüdyoda çalıştığı anlar her zaman rastlamadığımız bollukta.   

En çok neyi sevdin? 

Genelde zamanından önce aramızdan ayrılan müzisyenlerin bu tarz işlerinde kayıpları hakkında birçok sebep sunulsa da bağımlılık çok net bir şekilde ön plandadır. Berg’ün hayatı müzikte bir yere gelen ve bunu kaldıramayan muadillerinden çok farklı. Stockholm’de iyi bir aile ortamında büyüyen, destek gören, hiçbir eksiği olmayan bir gençten bahsediyoruz. Yani sonunu hazırlayan olayları üstünkörü yetişme döneminde veya “sorunlu” aile yaşamında bulma kolaycılığına giremiyorsunuz. Belgeseli farklı kılan da bu. Müzikal başarının*, istatistikler üzerinden belirlendiği bir dünyanın sentetik baskısına yer verilmesi, her ne kadar tahmin edilebilir olsa da zihin açıcıydı. 

Cr. Courtesy of Netflix © 2024

En az neyi sevdin?

Müziği pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Ama zaten belirttiğim gibi belgeseli iyi müzik beklentisiyle izlemedim. Kariyerinin zirvesindeyken house ağırlıklı müziğine, benim de kendime yakın bulduğum country ve bluegrass gibi farklı tatlar soktuğu ilk solo albümü True’nun hazırlanışına fazla zaman ayrılmış gibi. Dan Tyminski, ki çok sevdiğim bir sestir, ya da Coldplay’den Chris Martin gibi isimler de gereğinden fazla yer alıyor. Mesela ailesi ve yakın arkadaşlarının görüşleri daha fazla olabilirdi. Ünlü müzisyenler “bakın bu kadar büyüktü Avicii” temasını yüzümüze çarpmak için konmuş gibi. Daha fazla samimiyet bekleyebilirdik. 

Modunu nasıl etkiledi?

Oto pilotta yaşama, kendine dürüst olamama gibi konular, şu yeni yıl kararları aldığımız dönemde kendi hayatıma da bakmamı sağladı. Belgesel, bir müzisyenin yükselişi ve çöküşünü beylik bir şekilde anlatmaktan daha fazlasını yapabiliyor. 

Kimler sever?

Berg’ün kendi sesinden psikolojik durumuyla, hayat tarzıyla ilgili yaptığı gayet aklı başında konuşmalar kaygı sorunu veya depresyon yaşayanlar için ilgi çekici olabilir. Şan, şöhret, para ve saygınlığın, bunları elde etmek için hissedilen hırsın ve dökülen terin sonunda içinde bulunduğunuz karanlıktan kurtulmanın ilacı olmadığını çok net anlatıyor Berg. Tam da bir İskandinava yakışır şekilde. Cümlelerini verimli kullanarak. Benzer sözleri Sven Göran Eriksson belgeseli hakkındaki yazımda da söylemiştim. Yani bir konuyu bir İsveçliden ana dili olmamasına rağmen İngilizce dinlemek oldukça faydalı olabiliyor.

Bunu seven şunları da sever

Öncelikle müzisyenin 2017’de ölümünden önce yayınlanan belgeseli True Stories’in de bahsini geçirelim. Bu belgeselde de ondan parçalar var. Yönetmen Henrik Burman’ın 2020’de yine psikolojik sorunlar yaşayan İsveçli genç rapçi Yung Lean’i konu alan belgesel In My Head’i de anmalı. Yeni kuşağın popüler isimlerinden ve yine çok genç yaşta aşırı doz kurbanı olan Lil Peep hakkındaki 2019 tarihli Everybody’s Everything de yakın bulabileceğimiz bir yapım. DJ kültürü üzerine 2004 çıkışlı It’s All Gone Pete Tong’u da ilginç ve keyifli bir yapım olarak hatırlatalım.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar… 

Bir şarkının beş saniye içinde dinleyiciyi ele geçirmesi veya şarkıların “verimli” olması gibi tabirler havada uçuşuyor. Müziğe bu tarz bir yaklaşımın sorunlu olduğunu söylemeye gerek yok herhâlde. EDM tarz müziğin saf hedonizmin mezesi olması, madde kullanımıyla özdeşleşmesi sorunsalı da ortada. 


*Manic Street Preachers’ın “The Masses Against The Classes” isimli şarkısında bir sözü vardır Nicky Wire’ın; “Başarı çirkin bir laftır” diye. Yeri gelmişken hatırlatmak istedim.