Aylin Zoi Tinel’le 17. Akbank Kısa Film Festivali üzerine

17. Akbank Kısa Film Festivali 22 Mart – 1 Nisan aralığında festivalin çevrimiçi platformunda ücretsiz katılımla gerçekleşecek. Kalabalık gösterim programı ve masterclasslar için gün sayarken, festivalin ulusal yarışma jürisinde yer alan kurgucu Aylin Zoi Tinel’e merak ettiklerimizi sorduk. 

“Öncelikle izlediğim filmin bende görsel/işitsel bir iz bırakacak bir derdi, sorusu, nüktesi var mı ve bunu sinemanın araçlarını nasıl, ne şekilde kullanarak ortaya koyduğuna bakıyorum.”

Bu sene festivale 2 binin üzerinde başvuru alındığını göz önüne alacak olursak, 2004’ten bu yana düzenlenen Akbank Kısa Film Festivali’nin ülkedeki sinema atmosferine ne gibi katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?

Yüksek sayıda katılımın gerçekleşmesi sevindirici, umut verici bir tablo. Akbank Kısa Film Festivali, sinema yapmak, konuşmak, tartışmak, paylaşmak isteyen insanlar için değerli bir mecra; heyecan verici bir motivasyon. Hem görünebilirlik sağlıyor, hem de etkinlikler yoluyla genç, tecrübeli sinemacıları ve sinema meraklılarını bir araya getiriyor.

Kısa filmlerin sinema sanatında öncü bir rolü olduğu söylenir. Çeşitlenen müzik klipleri ya da farklı dijital mecralar için hazırlanan içeriklerle, “kısa film” tanımının kapsama alanının genişlediği ortada. Sektörün geçirdiği dönüşümler ışığında, kısa filmin bu alandaki algısının değiştiğini düşünüyor musunuz?

Algı değişti mi bilmiyorum ama kısa film daha görünür hâle geldi belki de. Marka filmleri, müzik videoları derken daha ulaşılabilir oldu sanırım. Böylelikle live action ve animasyon da kendine bir ses buldu.

Maalesef “kısa film” sanki genç sinemacıların uzun metrajlı bir film çekmeden önce mecburen çektikleri bir format gibi algılanıyor. Halbuki kendisi apayrı bir disiplin. Bugün de dün de deneyimli, dünyaca ünlü pek çok yönetmen büyük projelerinin yanı sıra kısa film çekmeye devam ediyorlar. Kısa film sinemanın ne kadar güçlü bir sanat formu olduğunu ispatı neredeyse. Bir yönetmenin düşünme biçimini, görsel dilini geliştiren dar ama amplifiye bir alan. “Less is more” tümcesi her sanat dalında tefekkür ediliyor, sinemada ise en çok kısa filmler sizi bu anlamda düşünmeye, tasarlamaya itiyor.

Festivalin jüri üyelerinden biri olmak sizin için ne anlama geliyor? İzleyeceğiniz yapımlarda dikkat edeceğiniz unsurlar, arayacağınız nitelikler neler?

Festivale davetleri nedeniyle çok teşekkür ederim, sayelerinde iyi bir seçki seyredeceğim için heyecanlıyım açıkçası. İşimin getirdiği yoğun tempo nedeniyle her daim fırsat bulamadığım bir imkân bu.

Uzun ya da kısa, bir filmi değerlendirirken dikkate aldığım unsurlar hep aynı. Öncelikle izlediğim filmin bende görsel/işitsel bir iz bırakacak bir derdi, sorusu, nüktesi var mı ve bunu sinemanın araçlarını nasıl, ne şekilde kullanarak ortaya koyduğuna bakıyorum. Bunun dışında birtakım ezberlere veya bulunduğumuz döneme dair prim yapan unsurlara sırtını dayamaması benim için önemli.

Çevrimiçi ortamda düzenlenen festivallere dair geride kalan bir yıldaki deneyim ve gözlemleriniz ne yönde? Akbank Kısa Film Festivali’nin çevrimiçi ortamda düzenlenecek olmasının ne gibi getirileri olacağını öngörüyorsunuz?

Festivallerin çevirimiçi düzenlenmesi pek çok şeyi değiştirdi. Ben her değişim gibi bunu da zor ama pek çok açıdan da iyi buluyorum. Festivaller kapalı birer kutu olmaktan çıktı, daha çok insana ulaştı. Mesela İstanbul’da gerçekleşen bir festivalin seçkisine ülkenin geri kalanının ulaşması imkânsızken, çevirimiçi bir ortamda artık bu mümkün. Çok değerli bir kazanım bu. Aynı şey Akbank Kısa Film Festivali ve de etkinliklikleri için de geçerli. Sinema salonunda olmayı hepimiz özlüyoruz ama dünya değişiyor, dileğim bu mücadeleden kaybettiklerimizden çok kazandıklarımızla çıkabiliyor olmamız.

Bu seneki festival programından, katılımcılara tavsiye edeceğiniz gösterim ya da masterclasslar hangileri? 

Herkes evinden ya da iş yerinden efor sarfetmeden bu gösterimlere veya diğer etkinliklere katılabilir. Dolayısıyla benim tavsiyem fırsat bu fırsat hiç birini kaçırmamaları.