TEFTİŞ: Bad Religion, 40+2 yaşında!

Amerikalı ikonik punk grubu Bad Religion, kariyerinin 40. yılına denk gelen 2020’de özel konuklarıyla, özel bir turne gerçekleştirecekti. Malum sebeplerle ertelenen turne için iki yıl gecikmeli de olsa yola koyuldular. Grubun 40+2 years adını verdiği turnenin Barcelona ayağını yerinde takip eden Emek Tekeli, hem Bad Religion performansını ve hissettirdiklerini hem de gecenin diğer konukları Pulley, Millencolin ve Suicidal Tendencies’in sahnelerine dair notlarını kaleme aldı.

Söz Emek Tekeli’de…

Bad Religion ve özel konuklarıyla Pablo Espanyol’de

Mayıs 2019’da Punk in Drublic festivali kapsamında Madrid Wizink Center’da izlediğim Bad Religion grubunu bu sefer canlı olarak göreceğim adresin Barcelona Montjuic sırtlarındaki Poble Espanyol olacağını ben de tahmin edemezdim o yıl. 2020’de hayatlarımıza bir es vermemize sebep olan malum durum sebebiyle iki yıl arka arkaya ertelenen Bad Religion’ın 40. yıl turnesinin HFMN Crew tarafından düzenlenen İberya Yarımadası’na özel organizasyonu (Avrupa turnesinin Bilbao, Lizbon, Malaga, Valencia, Barcelona, Madrid ve Santiago de Compostela ayaklarından oluşan kısmı) yine bir mayıs günü gerçekleşiyordu. O günkü planım 16:00 gibi ofisten çıktıktan sonra eve uğrayıp, bir şeyler atıştırıp, biraz da kestirip akşama enerji depolamak olarak düşünülmüştü. Zira grubumuz 23:30’da sahne alıyordu. Yatma saatinde sahne almak da neydi.

Biletin üzerinde yazan bilgilere göre 18.30’da kapılar açılacak, 19.30’da Blowfuse, 20.30’da Pulley, 21.30’da Millencolin ve 22.30’da da Suicidal Tendencies sahne alıp Bad Religion’a bu etkinlikte eşlik edeceklerdi. İspanya’da genelde hayat rahat akar, buluşmalara geç kalmak normaldir ve yadırganmaz, fakat konser organizasyonlarında belirtilen saatler konusunda çok özenli davranıldığını ve inanılmaz dakik olunduğunu önceki tecrübelerimden biliyordum.

Plaça de Espanya metro istasyonundan çıkıp üzerlerinde tanıdık grupların tişörtleri olan sevdalıları takip ederek mekâna doğru yola koyulduğumda saat 20.30’a yaklaşıyordu. Tahmin edileceği üzere haftanın yorgunluğunun da etkilisiyle biraz fazla uyuklamış ve Katalan grup Blowfuse’u kaçırmıştım. Pulley’in sahnesinin ortalarına doğru alanda yerimi alacağımı öngörüyordum. Poble Espanyol’u bilmeyenler için ufak hatırlatma yaparsak, burası 1929 yılındaki Barcelona Uluslararası Fuarı kapsamında inşa edilen bir mimari yapı kompleks. Açık hava müzesi olarak düzenlenen alan içerisinde İspanya’nın 17 otonom bölgesinden 15’ini temsil eden 117 binanın replikasını görmek mümkün. Konser gibi etkinlikler bu alanın ortasındaki ana meydanda yapılıyor. İlk defa burada bir etkinlik izleyecektim ve mekânın akustiğinin nasıl olacağını merak ediyordum. Bunun dışında Poble Espanyol’un hafta sonları ve özel günlerde kültürel aktivitelere, tiyatro ve sergilere, çocuklar için çeşit atölyelere de yıl boyunca ev sahipliği yaptığını da not düşelim.

İki yılı aşkın süredir birikmiş olan kurtlar dökülüyor

Mekâna girip ana meydana ulaştığımda sahnede Pulley vardı fakat arka taraflardaki seyirci pek oralı değil gibiydi. İnsanlar genelde kendi aralarında sohbet edip gelen gideni selamlıyor, içecek ve yemek için paralarını çiplere dönüştürken bir yandan da göz ucuyla arada sahneyi izlemekteydiler. Pulley’i 90’ların sonlarındaki albümleriyle hatırlayan ben de açıkçası pek sadık bir dinleyici olmamıştım. 13 Mayıs’ta piyasaya sürdükleri Golden Life isimli yeni albümlerinden çaldıkları şarkılara kitlenin henüz aşina olmadığı açıktı. Sahne önündeki fanlar ise her daim mutluydu tabii ki. Ten Foot Pole kurucu üyesi, emekli beyzbol oyuncusu vokalist Scott Radinsky’in mekânın arka taraflarında kendi hâlinde takılan izleyiciyi kendilerine çekmeye yönelik motivasyonları da pek etki etmiyor gibi görülüyordu. Sonlara doğru gelen eskilerden ‘’Hooray Fo Me’’, ‘’Cashed In’’ ve bitirişi yaptıkları ‘’Working Class Whore’’ ile durumu bir nebze lehlerine çevirmiş oldular mı, kimse emin değildi. Ne de olsa sonrasında Millencolin çalacaktı.

Teknik ekip sahnedeki ekipmanları bir sonraki grup için hazırlarken alanda da ufaktan bir hareketlenme başladı. İçecekler tazelenmiş, geciken arkadaşlarla buluşulmuş, cep telefonları sağlama alınmış ve böylece önlere doğru yol alınıp sahne önünde heyecanla bekleşen yeni ve daha kalabalık bir kitle belirmeye başlamıştı. Hollandalı I Against I ile birlikte Epitaph Records’la anlaşma imzalayan ilk Avrupalı gruplardan biri olan sempatik ve punk rock / alternatif rock sularında başarılı bir kariyere sahip İsveçli grubun sadık dinleyici kitlesi hazırlıklarını tamamlamış, grubun sahne almasını bekliyordu. Grup ‘’SOS’’ ile giriş yaptığında etkinliğin ilk tozu dumana katan pogo ve circle pit’i de başlamıştı. Seyirciyle etkileşimi başarılı olan grup peş peşe sevilen hitlerini çalıyordu. ‘’SOS’’in ardından “Penguins & Polarbears”, “Ray”, “Sense & Sensibility” ile kitleyi ele geçiren grup akıcı performanslarına “Lozin’ Must” ve “Nothing” gibi hitlerle devam edip kapanışı da “No Cigar” ile yaptığında herkesin yüzü gülüyor, sanki uzun zamandır görüşemedikleri için birbirlerine hasret kalmış arkadaşlar tekrar kavuşmuş gibi bir nevi mutluluk denizinde yüzülüyordu. Üstler başlar terden ve havada uçuşan bardaklardan yağan bira ile ıslanmış, iki yılı aşkın süredir birikmiş olan kurtlar dökülmüş ve keyifler yerine gelmişti. Sırada kadro değişikliklerini takip edebilmek için oldukça uzun bir Excel tablosuna gerek duyulan bir başka önemli grup Suicidal Tendencies vardı.

Wikipedia’dan kontrol ettiğimde kuruldukları 1980 yılından dağıldıkları 1995 yılına ve 1996 yılında Dean Pleasants ile birlikte tekrar kurulup günümüze kadar gelen grupta Mike Muir’e eşlik etmiş toplamda otuza yakın farklı isim saydım. Bu isimler arasında Metallica basçısı Robert Trujillo ve 2001-2015 yılları arasında Bad Religion için baget sallayan ve grubun yeni milenyuma uyum sağlamasında büyük rolü olan Avenged Sevenfold davulcusu Brooks Wackerman’ın özellikle dikkat çektiğini belirttikten sonra Poble Espanyol’daki hikâyemize geri dönebiliriz.

Suicidal Tendencies başladığında mekân tamamen dolmuştu. Grubu stratejik bir kararla arka sıralardan, içeçek standlarının yakınında izliyordum. “You Can’t Bring Me Down” ve “I Shot the Devil”in canlı versiyonları ile arkaya iki bomba bıraktıktan sonra “Freedumb”, “Send Me Your Money” ve “War Inside My Head” ile ortamın tozunu attıran Suicidal Tendencies’in enerji patlaması hâlindeki sahne performansı gerçekten etkileyiciydi. Seyirciye hitaben sarf ettikleri gaza getirici diyaloglar ve devamlı “haydi yumruklar havaya” şeklinde bağırıp kendilerine eşlik etmemizi istedikleri komutlar eşliğinde crossover trash ve hardcore punk’ın nesiller arasındaki devamına şahit oluyorduk. Bu esnada dikkat çekici bir detay göze çarptı. Şu anda Korn ile turnede olan Suicidal basçısı Ra Diaz’ın yerini dolduran 18 yaşındaki isim Ty Trujillo’ydu. Like father like son! Grup “Subliminal”, “Cyco Vision” ve nihayetinde fan kitlesiyle bütünleştikleri “Pledge Your Allegiance” ardından sahneden ayrıldıklarında kulaklarımda fantastik davullar, yüksek gain’li sert gitar riffleri ve “ST! ST! ST!” haykırışları yankılanmaya devam ediyordu.

Bad Religion için her şey yolunda

Mayıs 2019’da çıkardıkları Age of Unreason albümünden bu yana pek çok grup ve müzisyende olduğu gibi Bad Religion cephesinde de durgun bir bekleyiş vardı. Nisan 2020’de aldıkları 40. yıl turnesinin iptali, kuruldukları 1980 yılından bu yana ilk defa koca bir yılı canlı performans sergilemeden geçirmelerine sebebiyet verecekti. Ağustos 2020’de basılan Do What You Want isimli otobiyografik kitap 40 yıllık hikâyelerine grup üyelerinin kendi ağızlarından bir anlatım sunacak, bu kitapta 2014 yılında artık grubun bir üyesi olmadığı açıklanan, Bad Religion anlatısının temel taşlarından biri olan punk rock gitar efsanesi Greg Hetson’a yer verilmemiş olması fanlar arasında tartışma konusu olacak ve hem Hetson hem de grup üyeleri çeşitli açıklamarla kendi bakış açılarını yansıtmaya çalışacaklardı. Turneye çıkamadıkları için seyircisiz kaydedilip 2021 yılı başında yayınlanan Decades: Filmed Live at the Roxy serisi ile online olarak sevenleriyle buluşmayı amaçlayan grup bu kayıtlarda özellikle Greg Graffin’in vokal performansında görülen bazı beklenmedik anlar ile yine fanlar arasında endişeli bir bekleyişe neden olacaktı. Akıllardaki sorular bir daha turneye çıkıp çıkmayacaklarından, yeni albüm kaydedip kaydetmeyeceklerine kadar uzanıyordu. Hatta Decades serisindeki röportajlardan birinde Brett Gurewitz ve Greg Graffin arasındaki sohbet sırasında bir gün emekli olacakları gerçeğine rağmen grubun devam etmesi gerektiğine dair olan düşünceleri de dile gelmişti. Şaka mıydı, cidden böyle bir şey olabilir miydi, yorum yapmak gerçekten çok zor.

Alandaki hareketlenmeden faydalanıp dağılan ön sıraların yerini doldurmak üzere hızlı bir şekilde ilerleyip sahnenin önünde üçüncü sırada mevzilenmiş ve grubun turne teknisyenlerinin ekipmanları ayarlamasını, soundcheck yapmalarını izlemeye koyulmuştum. Bu esnada yavaş yavaş seyrelmiş olan kitle tekrar yoğunlaşmaya ve aradaki boşluklar dolmaya başlamıştı. Saat tam 23.30’da ışıklar söndü ve fondaki Bad Religion yazısına odaklanan kırmızı ışıkla birlikte grup elemanları sahneye çıkmaya başladı. Mike ve Jamie’yi her daim elegant Jay takip etti, GG o çok sevdiğimiz senkronize el kol hareketleriyle seyirciyi kendine has vücut diliyle selamlayıp yerine geçti, Brian Baker efsanesi sağ kanatta Gibson Les Paul’ü ile yerini aldı. Ardından kendi aralarındaki kaş göz hareketleri ve davulun kickleri ile verilen işaret ve… Like a rock, like a planet, like a fucking atom bomb!

“Generator” ile yapılan açılış bir anda ön taraflarda inanılmaz bir mosh pite dönüşmüştü, grubu duymakta zorlanıyor şarkıya hep beraber eşlik ediyorduk. Kimse yerinde sabit duramıyor, bir sağa bir sola bir öne bir arkaya doğru kalabalıkla birlikte savruluyorduk. Zaman zaman arkadan gelen yoğun tazyik ile sıkışıyor zaman zaman kafamda ya da omzumda beliren bir ayak ya da kolun bacağın sahibi olan kişiyi taşımak için crowd surfing çalışmalarına dâhil oluyorduk. İlk dört yada beşinci sıranın berisindeki durum ise daha da kaotikti. Kara delik misali fizik kurallarının belirsizleştiği bir bölgede neler olduğunu tam göremiyor fakat bir belirip bir kaybolan silüetlerin varlığı durum hakkında yeterince fikir sahibi olmamı fazlasıyla sağlıyordu. “Generator”ın son akoru ile birkaç saniye de olsa durulan kitle “Recipe for Hate”in introsunun duyulması ile hazır ola geçti ve davullarla birlikte tekrar kendini kaybetti. “Recipe for Hate”in ardından “New Dark Ages” ve sonrasında ise çok güzel bir seçim olarak Mr. Brett imzalı “Man With a Mission”a geçildi.

Bu sırada “Man with a Mission”ın göreceli olarak sakin havasından faydalanıp ön sıralarda bulunmamın fiziksel olarak zorladığını da göz önünde bulundurup kara delik bölgesini aşıp devamlı bir o tarafa bir bu tarafa savrulmayacağımı umut ettiğim orta bölgelere doğru harekete geçme kararı aldım. Yolculuğumun yarısını başarıyla tamamlamış ve hedefe ulaşmak üzereyken, GG’nin sıradaki şarkıyı tanıtan sözlerini duydum. Başım beladaydı. “Punk Rock Song”un başlaması ile ortalık bir anda tekrar karıştı ve üzerime doğru gelen bireyleri bertaraf ederek orta bölüme doğru yolculuğumu sürdürmeye çalıştım. Neyse ki kitle çok anlayışlı, sorumlu ve nazik bireylerden oluşuyordu ve bu şekilde kazasız belasız mosh pit alanından çıkmayı başardım. Artık kendimi sahneyi izlemeye verebilecektim.

Meydanın akustik sınırları zorlanıyor

“Los Angeles is Burning” ile devam eden setlist şu ana kadar dinlediğim en akıcı tempodaki “Struck a Nerve” ile başka bir boyuta taşınıyordu. Jay Bentley ve Brian Baker’ın vokal armonilerindeki başarılı performansı şarkının dramatik havasını tamamlamış; kitleyi mest etmişti. Ardından gelen inanılmaz karakterli kolektif bir “Suffer” ve hep bir ağızdan söylenen “Come Join Us”, “acaba Age of Unreason’dan başka bir şarkı tercih edilse daha iyi olur muydu ki” dedirtip biraz arada göze batan “End of History”, kitlesel olarak şarkıya eşlik etme aşımına sebebiyet veren “Fuck You” ve (NOFX, Sublime, Biohazard ve dünyanın çeşitli yerlerindeki yüzlerce yerel grup tarafından da yorumlanan) grup üyelerinin Instagram paylaşımlarında belirttikleri gibi grubun çıkardığı ses seviyesinden daha yüksek bir seste söylenen “We’re Only Gonna Die” ile Bad Religion sahnede parlıyordu. Decades ile akıllarda oluşan soru işaretleri kaybolmuş, her şeyin yerli yerinde ve işlerin yolunda olduğuna dair olan inanç yerleşmişti. Jamie grupla bir bütün olmuş, Mike gitar görevlerini hatasız yerine getirmekte, Greg Graffin vokallerde sorunsuz performans sergilemekte, Jay ve Brian ise grubun sonik bel kemiğini oluşturmakta, tam bir uyum içinde çalmaktaydılar. 

“Dept. of False Hope” ertesinde sözlerinde Bad Religion için “whatcho” ile birlikte ikinci tanımlayıcı kod olan “Ya-Hey!”i içeren anıtsal “Do What You Want”, modern zamanlara dair eleştirel yaklaşımıyla patır patır giden melodik harika “Modern Man” ile devam eden setlist canlı performanslarda pek rastlanılmayan yavaş tempolu “Slumber” sayesinde bir nefes alıyor, “Slumber” öncesinde Greg Graffin’in ‘’çevredeki binalarda uyuyan insanlar olabilir biraz daha sessiz olalım’’ diyerek yaptığı şaka yüzlerde tebessüme yol açıyordu. Jamie’nin çok güzel kotardığı “Anesthesia”nın devamında gelen “No Control” ile sevenleriyle birlikte meydanın akustik sınırlarını bir kez daha zorlayan grup, ara verilmeden girilen “Atomic Garden”ın nakaratı ve şarkının outro bölümündeki Jay’in keyifle izlenen ve dinlenen vokal bölümleriyle bu gecenin unutulmaz bir gece olduğunun tüm emarelerini gösteriyordu. 

Peş peşe ve hakkıyla tam olarak kusursuzca çalınıp hep birlikte söylenen “You”, “Infected”, “Sorrow”, “I Want to Conquer the World” ve “21st Century (Digital Boy)” ardından grup ufak bir teşekkür edip sahneden ayrıldı. Işıklar yanıp fonda müzik başlamadığı için ve de tabii ki adetten olduğu üzere geri döneceklerini bildiğimizden pek bekletmeden bis için yeniden sahnede beliren grup, GG’nin “Bu iki şarkıyı çalmadan hiçbir yere gitmeyiz, bunu sizler de biliyorsunuz” demesiyle birlikte “American Jesus”un riff melodisini girdi. Kapanışı bir başka efsanevi anıtsal marş olan “Fuck Armageddon… This is Hell” ile yaptı Bad Religion. Greg Graffin sahneden ayrılmadan önce Barcelona’da defalarca çaldıklarını ve yine geleceklerini, burada çalmaktan büyük zevk aldıklarını ve çok sevdiklerini söylerken “Gönlünüzü ferah tutun” demeye getirmiş olmalıydı. Jay ise ek olarak çok zor bir dönemden geçtiklerini ve canlı çalmanın onlar için olan hayati öneminden bahsedip burada bizleri gördüğü için çok mutlu olduğunu belirterek konseri tamamladı. Penalar seyirciye fırlatıldı, velakin bagetlere ne oldu göremedim. Işıklar açıldı, fonda müzik başladı ve kalabalık yavaş yavaş çıkış kapılarına yöneldi.

Mekândan ayrılmış Montjuic’ten aşağıya doğru ıslık çala çala yürürken böyle giderlerse 50. yıllarını da görebileceğimi düşünüyordum. 2008 ve 2014 Madrid La Riviera, 2015 Vitoria-Gasteiz Iradier Arena, 2019 Madrid Wizink Center’dan sonra grubu 2022 yılında beşinci kez ve ilk defa açık havada canlı izlemiştim. Ses sistemine, performansa, seyirciye, mekâna, organizasyona herkese ve hepsine beş yıldız.

Yazı: Emek Tekeli