Bant Mag. No:37'den // Erzincan dağlarında bir medea: Nesrin Cavadzade

Altın Portakal Film Festivali’nde kazandığı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ve geçtiğimiz yıl rol aldığı üç filmle son dönemde adından çokça söz ettiren Nesrin Cavadzade ile hem yakında vizyona girecek Kutluğ Ataman imzalı yeni filmi Kuzu, hem de gelecek planları hakkında konuşmak üzere buluştuk.

Oyunculuktaki yeteneği hakkında sinema sektörünün ağız birliği ettiği Cavadzade, hem başarılı hem de belli bir duruş sahibi olunabileceğini de kanıtladı bugüne kadarki kariyeriyle. Söz konusu filmler ve Türkiye’de oyunculuk yapmak olunca, söz ister istemez bu topraklar üzerinde kadın olmaya geldi.

Röp: Doğukan Güvercin – İllüstrasyon: Nura Aliosman

Kuzu ile başlayalım. Film, tanıtımlarda “Yılın En İyi Türk Filmi” diye duyuruluyor.  Bu iddialı cümle seyirci beklentisi açısından bir dezavantaj oluşturmuyor mu?
Kuzu’nun Antalya’dan En İyi Film ödülü almasıyla birlikte oluşan bir cümle bu. Türkiye’de maalesef ortalama izleyicide, “Bu bir festival filmi, kesin sıkıcıdır” önyargısı var. Hâlbuki Kuzu’nun seyirciyle temasıyla birlikte inanılmaz bir şey oldu. Biz ilk defa Berlin’de seyirciye sunduk filmi, 2 bin kişilik devasa bir salonda izledik ve orada da çok beğenildi, ayakta alkışlandı; fakat Antalya’da defalarca kahkahalarla, alkışlarla kesildi film. Ben hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım ve sanki eski açık hava sinemalarındaymışız gibi hissettim. O tepkilerden yola çıkarak tahmin ediyorum ki Kuzu’nun kasvetli bir film olduğuna dair algı kulaktan kulağa yorumlarla çok dağılacak. Tanıtımlardaki o cümle de bu algıyı kırmaya yönelik sanırım.

Anadolu hikâyelerinde kadın karakterlerin ürkek hâllerine alışkınız; fakat Medine herkese kafa tutan, güçlü bir kadın… Siz hangi aşamada Medine olmaya karar verdiniz?
Senaryoyu okur okumaz! Hem senaryonun kendisi, edebi gücü, hem de Medine karakteri çarptı beni. Okur okumaz çok etkilendim, çünkü böyle kadın karakterler çok fazla yazılmıyor… Bir erkek karaktere bağımlı olmayan, bütün köye meydan okuyabilecek kadar güçlü bir kadın Medine. Bu anlamda, daha önce yine çok severek oynadığım Cemal Şan’ın Dilber’ini hatırlatıyor. Ama Medine biraz daha deli. Dilber daha çok duygularıyla hareket eden bir kadındı; Medine ise daha mantıklı ve kurnazca hareket ediyor. Aslında ben anne rollerinden hâlâ biraz uzak durmaya çalışıyorum ama bu rolde hiç tereddüt etmedim.

nesrin-web_04

Karakterin hedefi oğluna bir sünnet düğünü yapabilmek ve bu düğünün görkemiyle statü atlamayı istiyor. Siz bu tür statülere çok da prim tanımayan bir dünya görüşünün içinden geliyorsunuz. Durduğunuz noktadan Medine’ye bakmak zor olmadı mı?
Ben bu filmi bir maske düşürme hikâyesi olarak görüyorum. Köyün en fakir ailesinin hanımı Medine, 27 yaşında bir kadın, iki çocuğu var… Beş yaşındaki oğluna sünnet düğünü yapmak ve “en fakir aile” sıfatından kurtularak statü atlamak, saygınlık kazanmak istiyor. Bunlar hiçbirimize yabancı duygular değil. İstersen dağın tepesinde yaşa, istersen bir metropolde, herkes saygı görmek ister. Medine de bu hedefe ulaşmak için sezgileriyle hareket ediyor. Onun ruh hâlini çok iyi anlayabiliyorum.

Kutluğ Ataman ile siyasî duruşunuz Gezi olayları döneminde çok keskin bir şekilde ayrıldı. Siz aktif bir şekilde direnişe destek olurken, Kutluğ Ataman karşıt bir noktada durdu. Bu aranızda bir sorun yaratmadı mı?
Senaryoyu okuduğum, filme başladığımız esnada henüz Gezi olayları yaşanmamıştı ve ben doğal olarak Kutluğ’un o sırada nasıl bir tavır içinde olacağını bilmiyordum. Kendisini Twitter’dan takip ediyordum, bütün filmlerini, video çalışmalarını biliyordum ama politik anlamda benden bu kadar uzak bir noktada durabileceğini hayal etmemiştim. Bu anlamda film çekildikten sonra tereddüt ettiğim oldu ama şu açıdan vicdanım çok rahat:Kuzu çok güzel bir film, Medine mükemmel yazılmış bir karakter ve Kutluğ’un politik fikirleriyle ortaya çıkan filmi birbirinden ayrı ayrı değerlendirebiliyorum. Benim düşüncelerim beni, bir başkasının düşünceleri de kendisini ilgilendirir ve bu açıdan ikimiz için de çok profesyonel, aynı zamanda medeni bir süreç oldu. Bizim zaten en önemli toplumsal sorunlarımızdan biri, bu kutuplaşmış ortamda farklı şeyler düşündüklerimizle yan yana gelebileceğimiz zemini kaybetmiş olmamız. Ben, karşımdakiyle aynı doğrultuda düşünmesem de onunla aynı projede ve yer alabileceğim bir alanı yaratma çabasının değerli olduğuna inanıyorum. Ayrıca filmin bütün bunlarla hiçbir ilgisi yok. Mesela Medine karakteri muhafazakârların kolayca alıp bağırlarına basabileceği bir karakter değil; hattâ onların hiç hoşlanmayacakları bir kadın.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:37’ye ulaşabilirsiniz.