Bant Mag. No:38'den // Mert Fırat ve İlksen Başarır ile: ''Bir Varmış Bir Yokmuş'' üzerine

Başka Dilde Aşk’tan bu yana beraber ürettikleri işlerle Türkiye sinemasının dikkat çeken isimlerinden olan yönetmen İlksen Başarır ve oyuncu/senarist Mert Fırat’la bir araya geldik ve bu ay gösterime giren son filmleri Bir Varmış Bir Yokmuş’u konuştuk…

Röp: Doğukan Güvercin

İşitme engelli Onur ve bir çağrı merkezinde çalışan Zeynep’in “konuşmadan anlaşmak” üzerine kurulu hikâyesiyle başladı her şey… Çok az salonda vizyona girse de hatırı sayılır bir gişe başarısı elde eden Başka Dilde Aşk, jenerasyonumuzun en bilinen ve beğenilen yönetmen–oyuncu ilişkisini de seyirciye sundu aynı zamanda.

Ensest meselesine sert ve dolaysız yaklaşımıyla dikkat çeken Atlıkarınca ve erkeğin şiddet diline odaklananErkek Tarafı Testosteron sonrası bu defa doğrudan kadın erkek ilişkisine dokunuyor İlksen Başarır ve Mert Fırat. Bir rock solisti olan Ozan ile anaokulu öğretmeni Nehir’in korkularıyla ve kendileriyle yüzleşme hikâyeleri, Bir Varmış Bir Yokmuş.

6 Mart’ta vizyona girecek olan film, fragmanı ve Bubituzak’ın yazıp Mert Fırat’ın seslendirdiği şarkılarıyla bir “aşk filmi”nden fazlası olduğunu şimdiden ortaya koymuş durumda. Biz de hem filmin ortaya çıkış sürecini anlamak hem de hikâyenin yaşadığımız hayata paralel yönlerini konuşmak üzere bir araya geldik Mert Fırat ve İlksen Başarır’la. Onlar anlattı, biz dinledik!

Mert Fırat: Buyurun hocam.

İlksen Başarır: Şarkıları siz söylediğiniz için siz de başlayabilirsiniz..

MF: Estağfurullah!

İB: Filmimizde baş karakter bir rock grubunun solisti ve film boyu karakterin beste yapma sürecinden canlı performanslarına kadar şahit oluyoruz. Filmde kullandığımız, filme yaydığımız bir “masal” teması var ve şarkılar bu temaya uygun olarak Bubituzak tarafından yazıldı. Bu yönüyle müziğin biraz daha baskın olduğu diğer filmlerden ayrılıyor.

MF: İlksen’in de söylediği gibi filmin teması “masal”, Melisa’nın canlandırdığı Nehir de bir ana okulu öğretmeni ve masal anlatıcısı. Türkiye sinemasında şu sıralar “masal” teması çok etkin ama biz bu hikâyeyi iki yıl önce yazdık. Kızın bir anaokulu öğretmeni olması ve masal anlatması; benim canlandırdığım karakterin ikinci albümünün temasının masal üzerine olması ikisinin kesişmesine sebep oluyor ancak ikisi de masala farklı yönlerden bakıyor. Nehir masalları iyileştirici özellikte bulurken, Ozan masalı daha vahşi bir şey olarak görüyor: “Hayat aslında sizin düşündüğünüz kadar yumuşak ve güzel değil; olabildiğine sert ve acı verici.”

İB: Sonunda masal Nehir’in de söylediği gibi karakterleri iyileştiriyor mu bilmiyoruz ama, orası muamma…

MF: Film bir terk edilme ya da iyileştirme hikâyesi değil. Sokaktan geçen adamla, barı işleten kişiyi ya da köşede simit satan adamı buluşturabilecek gerçekliğe sahip, teması öyle. Hattâ filmi izleyen insanların “Birebir replikler, ne kadar gerçek, ne kadar doğal diyaloglar” demesinin sebebi bu sanırım. Biz fena diyalog yazmıyoruz, İlksen gerçekten bu konuda çok iyi.

İB: Bakalım, göreceğiz!

MF: Ama olay iyi diyalog yazmakta değil bence, olay herkesi yakalayan bir durum bulmakta. Söylediğim gibi bir banka memuruyla simit satan adamın arasında da yaşanabilir.

İB: Çiftin arasındaki meseleler çok günlük konular, hepimizin her gün yaşadığı çatışmalar… Biz anlatım tarzıyla bunu biraz daha farklı hâle getiriyoruz yalnızca.

MF: “Sinema nasıl yapılmalı ya da bir senaryo nasıl yazılmalı” konusunda ikimiz de şu anlamda muhafazakârız: bunun bir yöntemi yok, bu konuda çok tutucuyuz. Yani aslında muhafazakâr değiliz! Çünkü bir şeyin tek bir yöntemi olamaz.

İB: Özellikle hayata dokunma gibi bir çabamız da yok aslında! Senaryo yazarken birkaç tane hikâye oluyor aklımızda ve o anda hangisini en hızlı şekilde geliştirip, çalışmaya müsaitsek onu önümüze alıp, onun üzerinden yürüyoruz. Bir aşk hikâyesi yazmak istiyorduk biz, senaryonun ilk adı Tersine Aşk’tı ve bambaşka bir şekilde başlamıştı. Filmler biraz da yazıldıkça şekillendiği için şimdi baktığımızda bambaşka bir film var karşımızda ancak başlangıçta anlatmak istediğimiz o temel duygu aynı.

MF: Kendi yöntemini öneriyor aslında. Mesela filmin içinde göreceğiniz video kısımlarını biz daha farklı bir şekilde hayal etmiştik, filmi çekerken yeni bir şey düşündük ve bambaşka bir hâle dönüştü. Yazmakla bitmiyor hikâye, yazdıktan sonra da bir süreci var her işin…

bant-38-bv_2

İB: Başka Dilde Aşk hariç, çektiğimiz filmler içinde en aydınlık olanı bu galiba.

MF: Başka Dilde Aşk daha karanlık!

İB: Yok, değil bence…

MF: Değil mi diyorsun?

İB: Karanlığını bilmem ama etrafımızdaki insanlara filmi izlettiriyoruz ve çok güldükleri sahneler de var filmde. Filmin karanlığını karakterden, şarkılardan ya da karakterin bir rock sanatçısı olması sebebiyle hissediyor bence insanlar.

MF: Bir de karakter depresif bir insan; neşeli olduğunu söylemek mümkün değil ancak buna rağmen karanlık bir teması olduğunu söylemek doğru olmaz. Çok hızlı geçen bir film, seyirciyi sıkmıyor.

İB: Filmdeki olayların genel olarak gece yaşandığını söyleyebiliriz ama…

MF: Daha çok gece yaşayan insanlar oldukları için çok fazla gün sahnesi yok.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:38’e ulaşabilirsiniz.