Bienal röportajları: Hale Tenger

İstanbul merkezli sanatçı Hale Tenger incelikle seçilmiş ve detayla işlenmiş değişik materyallerin, sık sık video ve ses ile beraber, sıra dışı kullanımıyla oluşturduğu yerleştirmeleri ile tanınıyor. Geniş bir skalada üretim yapan Tenger, işlerinde tarihî, sosyo-politik, psikolojik ve kültürel referanslardan yola çıkıyor.

Kimi zaman meditatif kimi zaman ise rahatsız edici özellikler taşıyan yerleştirmelerinde deneyimi ve eleştirel düşünceyi merkeze alan Tenger’in 16. İstanbul Bienali için ürettiği Suret, Zuhur, Tezahür (2019) adlı çalışması, Büyükada’daki Taş Mektep’te yer alan bir karışık malzeme ve ses yerleştirmesi olarak karşımıza çıkıyor. Rum Ortodoks Patriği III. Sofronios’un yazlığı olan, sonraki yıllarda ise devlet ortaokulu olarak kullanılan mekânın bahçesindeki yerleştirme, bulunduğu çevrenin yanı sıra botanik alanında “bilezik alma” olarak bilinen bir teknikten esinlenerek hazırlandı.  

Ağaçların meyvelerinin büyümesi hızlansın diye bir dalın veya gövdenin üzerindeki kabuğun halka şeklinde soyulup çıkarıldığı; ormancılıkta ise bir ağacı kurutmak için aynı işlemin daha derinlemesine bir kesik alınarak uygulandığı bilezik alma yönteminden ilk olarak Eresoslu Theophrastus’un (MÖ 371-287), Bitkiler Üzerine İncelemeler adlı eserinde söz ediliyor. Shakespeare ve başka yazarların da farklı metinlerinde değindiği bu yöntemden yola çıkarak hazırlanan yerleştirmenin bir de ses bileşeni var. Tenger’in edimsellik, iktidar, özbilgi ve açgözlülük hakkında yazdığı bir şiir Türkçe ve İngilizce olarak seslendiriliyor: “Görmeden kendimi, olurdum / Bir meyve ağacıydım ben.” Tarih öncesinde ayna olarak kullanılan, günümüzde de hâlâ kehanette bulunmak ve şifa için başvurulan volkanik obsidyen taşlar, insanı kuşatan bu mekâna, düzleştirilmiş yüzeyleri yukarı bakacak şekilde yerleştirilmiş. Bu tarih yüklü mekânda içe dönüş ve yenilenmeye yönelik bir ortam yaratmayı arzu eden Tenger yerleştirmesiyle şu soruyu soruyor: “Yapmadan olabilir misin?”

Bienal röportajlarımızın sekizincisinde sorularımızı Hale Tenger yanıtladı.

Hale Tenger, “Suret, Zuhur, Tezahür”, ses ve karışık teknik yerleştirme, siyah obsidyen aynalar, demir, epoksi reçine bazlı boya, su, audio-spotlight hoparlör, değişken boyutlar,  2019

Kendini üç kelimede tarif etmeni istesek?
Kalıba gelmem taşarım.

Senin için mükemmel bir gün?
Hayatla barışık olduğum gün.

İdollerin kimler?
Hiç olmadı, olmayacak, kimsenin de olmasın.

Favori materyalin nedir ve onunla çalışmaya nasıl karar verdin?
Sayısız materyal kullanıyorum, aralarında hiyerarşi yok, anlatıma en uygun olan materyal en iyi materyaldir.

Yaratıcı enerjinin ne zaman farkına vardın?
Oyun oynarken herhalde.


Hale Tenger, “Suret, Zuhur, Tezahür”, ses ve karışık teknik yerleştirme, siyah obsidyen aynalar, demir, epoksi reçine bazlı boya, su, audio-spotlight hoparlör, değişken boyutlar,  2019

Şu anda ne yapıyorsun? Bize bienal projenden bahseder misin?
Deli gibi çalışıp Aralık Galeri Nev İstanbul sergimin prodüksiyonunu bitirmeye çalışıyorum çünkü bu ay sonunda bir aylığına Bellagio Residency programına gideceğim.

Bienal işimin adı: Suret, Zuhur, Tezahür. Ses, obsidyen aynalar ve içi su dolu kaplardan oluşuyor. Büyükada’da Sofronios Köşkü/Taş Mektep bahçesinde yer alıyor ve mekânda yazdığım şiir duyuluyor.

Eğer bir sanatçı olmasaydın, ne olurdun?
Başka bir şey olamazdım sanırım.

İstanbul’un en sevdiğin tarafı nedir?
Boğazı.

Kapak görseli künye:Hale Tenger, “Suret, Zuhur, Tezahür”, ses ve karışık teknik yerleştirme, siyah obsidyen aynalar, demir, epoksi reçine bazlı boya, su, audio-spotlight hoparlör, değişken boyutlar,  2019

Fotoğraf: Sahir Uğur Eren