Big Baboli Şarküteri: Yeraltı kültürüne adanmış taptaze bir art shop

Yaptığı konser posterleri ve albüm kapağı çalışmalarına hayran olduğumuz Big Baboli ekibi, artık yeni bir alana sahip. 20 Eylül’de, Kadıköy, Kızıltoprak’ta açılan Big Baboli Şarküteri, yeraltı sanat kültürüne meraklı sanatseverlerin uğrak mekânı olacak gibi gözüküyor. Galerisi kadar art shop’uyla da dikkat çeken Şarküteri’nin hikâyesini, kurucuları Zeynep Kış (Zezeah), Şakir Kış (Moklich) ve Berk Kula’dan dinledik. 

Röportaj: Özgür Yılgür

“Sevdiğimiz sanatçıların işlerini basıp burada sergileyerek kendimizi de eyliyoruz aslında. Bu çalışmalara biz de bakıyoruz, biz de satın alıyoruz…”

Şarküteri’yi açma fikri nasıl ortaya çıktı?

Moklich: Aslında hayaller birleşti diyebiliriz. Bizim bir süredir düşündüğümüz bir şeydi, fakat bir türlü fırsat yaratıp gerçekleştirememiştik. Bir gün baskı atölyemize Berk geldi ve böyle bir şey düşündüğünü söyledi. Biz de beklemiyorduk açıkçası. Bazen bu tip fikirleri yalnız başına gerçekleştirmeye cesaret edemiyorsun. Güç birliği yapınca cesareti de artıyor insanın, başka bir şey çıkıyor ortaya.

Zezeah: Berk de bizim gibi böyle bir alanın hayalini kuruyormuş aslında. O fikri ortaya atar atmaz kendimizi Şarküteri ile uğraşırken bulduk.

Şarküteri hangi amaçlarla açıldı peki? Buraya gelen insanlar nasıl bir ortam bulacak?

Zezeah: Şarküteri’yi kurma amaçlarımızdan biri sevdiğimiz ya da tavır olarak kendimize yakın bulduğumuz sanatçıların işlerini sergilemekti. Fakat burayı bir sergi alanından çok art shop olarak tasarladık. Daha çok satın alınabilir parçalara yer vereceğiz Şarküteri’de. Serigrafi atölyemizde de çalışmalarını sergilediğimiz sanatçıların işlerini çoğaltma imkânımız var. Meraklısı olan insanlar burada sergilenen işlerin edisyonlarını da satın alabilsin istiyoruz. Bunun haricinde çalışmalarına yer verdiğimiz sanatçılardan tişört, oyuncak ve pin gibi birçok farklı ürün üretmesini istedik. İçeride bulunan her şeyin koleksiyon değeri olmasına özen gösterdik.

Moklich: Sevdiğimiz sanatçıların işlerini basıp burada sergileyerek kendimizi de eyliyoruz aslında. Bu çalışmalara biz de bakıyoruz, biz de satın alıyoruz…

Zezeah: Bir konser alanı kiralayıp istediğin grupları sahneye çıkartmak gibi bir şey Şarküteri’de yaptığımız.

İşlerini sergilediğiniz ya da sattığınız sanatçıları seçerken nelere özen gösteriyorsunuz?

Zezeah: Öncelikli hedefimiz sanatçı çeşitliliği sağlamak. Her anlayışa yer vermeye çalışıyoruz. Burayı açarken yeraltı sanat kültürüne meraklı olan herkesin kendine göre bir şey bulmasına özen gösterdik. Zamanla sergilenen işlerin daha da çeşitleneceğini düşünüyorum. Şarküteri’nin sürekli sirkülasyon halinde olan, ortak bir alan olmasını hedefliyoruz açıkçası. Herkesin yolu buradan geçsin, işlerini sergilesin istiyoruz. Ön tarafta bir sergi alanı açmamızın sebebi de bu zaten. Bu işlerin koleksiyonunu yapan insanlar gelip eserlerin orijinallerini de görsün istedik.

Moklich: Sergilediğimiz çalışmalar birbirine çok benzemese de hemen hemen hepsi aynı tavra sahip. Akademik tavırdaki yüksek sanat mantığının çok dışında işlere yer vermek istiyoruz burada. Aslında Şarküteri’de yer vermeyi arzuladığımız birçok sanatçı tarzları sebebiyle, Türkiye’deki galerilerde kendine kolay kolay yer bulamıyor. O işlerin de görülür olması için var bu sergi alanı.

“Türkiye’de artzine formatına uygun işler üreten birçok sanatçı bulunuyor. Ancak hiçbiri bu formatı düşünmüyor. Bu ürünleri sadece koleksiyoncular için değil, sanatçılar için de getirdik yani. Böyle bir kültürün oluşmasında payımız olsun istiyoruz.”

Hep bu çizgide kalmayı düşünüyor musunuz, yoksa bahsettiğiniz geleneksel sanat tavrına uygun çalışmalara da yer vermeyi planlıyor musunuz?

Zezeah: Muhtemelen üslup hep bu çizgide olur.

Berk Kula: Biz bu fikri konuştuk ve hemen bu mekânı tuttuk. Tuttuğumuz anda da kafamızda netleşen bir plan ya da program yoktu. Hızlı gelişti her şey. Bu yüzden de sevdiğimiz ve tanıdığımız sanatçıların işlerini sergileyerek başladık bu maceraya. Zaman içinde burada işlerine yer verdiğimiz sanatçılar da çeşitlenecektir muhakkak. Yurt dışında hayranı olduğumuz sanatçıların çalışmaları da burada yer alacak diye umuyoruz. Ancak tavır her zaman sabit kalacaktır. Buranın adını “Big Baboli Şarküteri” koymamızın sebebi de bu aslında. Big Baboli, 10 senelik bir print house ve oranın oturmuş bir tavrı var. Şarküteri özelinde de o tavrı hiçe sayamayız. Zaten hiçe sayacak olsak bambaşka bir isimle yola koyulurduk.

Mekânın sergi alanı kadar art shop kısmı da dikkat çekiyor. Şarküteri’ye gelenler ne tür ürünler bulabilecek burada?

Zezeah: Yurt dışında bulup toplayabileceğin ve yeraltı sanat alanında üretilmiş birtakım ürünleri buraya getiriyoruz. Onlar ne kadar tüketilir, insanların ilgisi ne düzeyde olur… İlk olarak bunu test ediyoruz. Bir yandan da Türkiye’deki sanatçıların bu ürünleri görüp böyle işlere yönelmelerini sağlamayı hedefliyoruz. Burada sattığımız ürünlerin onlara ilham ve cesaret kaynağı olmasını istiyoruz. Mesela burada edisyonlu artzine çalışmaları var. Türkiye’de artzine formatına uygun işler üreten birçok sanatçı bulunuyor. Ancak hiçbiri bu formatı düşünmüyor. Bu ürünleri sadece koleksiyoncular için değil, sanatçılar için de getirdik yani. Böyle bir kültürün oluşmasında payımız olsun istiyoruz.

Berk: Temelde çıkış noktamız da bu aslında. Birbirini tanıyan veya tanımayan insanların etkileşim içinde olacağı bir alan hayal ederek açtık Şarküteri’yi.

Burada art toy ya da design toy denilen oyuncakların da satışını yapıyorsunuz. Bir dönem Big Baboli’nin de siyam ikizleri konseptiyle tasarladığı oyuncaklar vardı. Oyuncak konusundaki yaklaşımınız nedir?

Zezeah: Evet, mesela Bülent Gültek Türkiye’de oyuncak yapan sanatçılardan biri. Onun çalışmaları da satılıyor burada. Yurt dışında design toy denilen oyuncak kültürü çok farklı bir yerde. Fakat hem çok masraflı hem de ciddi bir eleme gerektiriyor bu iş. Dolayısıyla buradaki sanatçılar da oyuncak yapmaya pek yanaşmıyor. Böyle bir şeyin koleksiyonunu yapan insan sayısı da çok az. Diğer yandan bu oyuncakları pazarlayabilmek için alan da yok. Şarküteri’deki art shop bölümü biraz da böyle işler için var.

Moklich: Herhangi bir şeyin kültürü olmayınca endüstrisi de oluşmuyor. Birkaç tane sanatçı bununla uğraştığı zaman, bu bir endüstri değil de hobi olarak kalıyor. Umuyoruz ki o endüstri büyüyecek. Biz de buna vesile olabilirsek çok seviniriz.

Art shop kısmında merch ürünleri de satıyorsunuz…

Moklich: Şarküteri için galeri değil de art shop deme sebebimiz de bu zaten. İnsanlar sanatçıdan bir şey kopartsın istiyoruz. Pin olsun, tişört olsun, poster olsun… Sanatçıya da hayal kurma ve alanını genişletme fırsatı sunuyor burası.

Berk: Kesinlikle. Genellikle sanatçılar çalıştığı bir işi tişörtün üzerinde hayal ederek yola koyulmuyor. Onlara böyle bir alanın da olduğunu gösteriyoruz.

Zezeah: 90’larda aldığın bir müzik grubunun tişörtü 2020’de daha da değerli oluyor ya, buradaki tişörtler de öyle aslında. Sattığımız tişörtlerden 60’ar adet bastık. Eserin sahibi olan sanatçı bundan 20 sene sonra nereye gelir bilmiyoruz, ama bunların değerli birer parça olduğunu düşünüyoruz.

Berk: Edisyon mantığı da oradan geliyor zaten. Buradan alınan her şey değerli ve özel olsun istiyoruz. Satın alan insanlar da hem kendini değerli hissetsin hem de aldığı ürünün kıymetli olduğunu bilsin…

Moklich: Tişört ve postere farklı bakmıyoruz yani. O yüzden böyle bir konfeksiyon ya da merch ürünü olarak değil, bir sanat eseri olarak yaklaşıyoruz tişörtlere. Zaten bastığımız tişörtler tükendikten sonra, aynı görsel üzerinden yeni bir üretimimiz de olmayacak. Bu tasarımların sahipleri de aynı görseller üzerinden tekrar tişört üretmezler diye inanıyoruz.

Buradaki etkinlikler Uzay Çöpü’nün sergisiyle başladı. Takviminizdeki yeni etkinlikler belli mi?

Zezeah: Takvimi şu an yeni yeni oluşturuyoruz. Burayı sadece insanların gelip gezmesinden ibaret bir alan olsun diye açmadık açıkçası. Kullanılan bir alan olsun, bu işin takipçisi olan kişiler sanatçılarla bir araya gelsin istiyoruz. Şarküteri’nin iletişim kurulan bir yer olmasını amaçlıyoruz. Sergi dışında çeşitli etkinlikler de olacak burada. Yakında etkinlik takvimi de netleşmiş olur.

“Bizim Big Baboli olarak esas hedefimiz, önümüzdeki yıl tekrar Hamburg’daki Flatstock’a katılmak. Bu kış dönemi biraz daha afiş biriktirip, 2020 son baharında oraya dolu bir şekilde gitmek istiyoruz.”

Peki sergi haricinde ne gibi etkinlikler olacak Şarküteri’de?

Zezeah: Alacakaranlık Dergisi’nin ekibiyle konuştuk geçenlerde. Düzenli olarak film gösterimleri yapmayı planlıyoruz burada. Şarküteri’deki üsluba uygun çalışmaları olan performans sanatçılarına da yer vermek istiyoruz. Zamanla dışarıdan insanlar da gelip bu alanı kullanmak isteyecektir diye düşünüyoruz.

Berk: Zamanla her şey daha da belirgin olacaktır tabii, fakat planlar arasında film gösterimi, söyleşi ve workshop gibi etkinlikler var.

Berk seni müzik piyasasında yaptığın işlerden tanıyoruz aslında. Seni bu alana yönlendiren şeyler neydi?

Berk: Benim liseden beri bir merakım vardı underground sanat kültürüne. Çizemiyordum, ama sıra arkadaşım Cins’ti mesela (Çağrı Küçüksayraç). 2002 – 2006 arasında menajerliğini de yapmıştım hatta. Yaptığı işlerden para kazanmadığı için iskender ve pizza ile ödeme yapılıyordu o dönem. Zaman içinde müzik hayatında yaptığım işler bir düzene oturdu ve para kazanmaya başladım. Sonra da farklı sanatçıların çalışmalarını satın alır oldum. Daha sonra çoğuyla diyalog kurma fırsatım da oldu. Çok çılgın bir koleksiyonum yok, ama bu sanat dalını yakından takip ediyorum diyebilirim. Biliyorsun Mehmet Demirdelen ve Şakir’in Feza diye bir grubu var. Şakir ve Zeynep’i Feza vesilesiyle tanıyordum yani. Geçtiğimiz aylarda Kerem Ardahan’a bir iş siparişi vermiştim. Onun atölyesi de Big Baboli’nin atölyesiyle yan yana. Siparişini verdiğim işleri almaya gelince Big Baboli’ye de uğradım. O gün biriktirdiğim posterlerin nasıl ortaya çıktığını öğrendim. Merak hissi de orada kabardı. Bu işlerin böyle bir emekle yapıldığını bilmiyordum. O emeği gördükten sonra, herkes bunu fark etmeli ve görmeli diye düşündüm.

Biraz da Big Baboli’nin yeni çalışmalarından bahsedelim dilerseniz. Ufukta var mı yeni bir konser afişi projeniz?

Moklich: Son üç ayda Şarküteri ile uğraşmaktan pek bir şey yapamadık aslında. Bundan sonra biraz daha hızlandıracağız konser posterleri çalışmalarımızı. Bir de önümüzdeki günlerde kendi artworklerimizi yapmaya devam etmek istiyoruz.

Zezeah: Kendimize ait bir alanımız var artık ve ben bir sanatçı olarak Şarküteri’de sergi vermeyi çok istiyorum. Eğer kabul edilirsem tabii!

Moklich: Evet, burada sergilenen bir işimiz yok şu an. Kapıda Big Baboli tabelası var ama biz yokuz daha.

Zezeah: Bir süredir heyecanla yapmayı beklediğimiz birkaç poster var, oturup onlara yoğunlaşmak istiyoruz. Bizim Big Baboli olarak esas hedefimiz, önümüzdeki yıl tekrar Hamburg’daki Flatstock’a katılmak. Bu kış dönemi biraz daha afiş biriktirip, 2020 son baharında oraya dolu bir şekilde gitmek istiyoruz.

2017’de de Hamburg’daki Flatstock’a katılmıştınız. Orada nasıl tepkiler aldınız?

Zezeah: Bu işin en yoğun üretildiği yer Amerika. Amerika’da bir Flatstock olduğu zaman birkaç şehirde gerçekleşiyor. Her şehirde de ciddi büyüklükteki mekânları dolduracak kadar poster sanatçısı bulunuyor. Avrupa’da konser posteri yapan insan sayısı, Amerika’ya göre çok az açıkçası. Avrupa’da iki ayağı var Flatstock’un. Bir tanesi Barcelona’daki Primavera Festivali’yle ortak yaptıkları bir etkinlik, diğeri de Hamburg’da. Orada bize epey enteresan bir yaklaşımları oldu aslında. Türkiye’de poster sanatçısı olduğuna dair kimsenin bir fikri olmadığından, epey şaşırdılar. Bizi aralarında görmekten mutlu da oldular anladığımız kadarıyla. Fakat oraya çok sık katılmak gerekiyor, çünkü oradaki alıcı seni sürekli görmek, izlemek istiyor. Bir yerden sonra işlerinin koleksiyonunu yapmaya başlıyor. Bizim de her sene katılmamız çok kolay olmuyor maalesef.

Moklich: 2017’de Hamburg’da gördüğümüz en agresif çalışmalar bizim posterlerimizdi. İşlerimizi görüp çok şaşıran insanlar da oldu. Hala Türkiye’de kuru kafa vb. figürlerin olduğu çalışmaların yapılıyor olmasına şaşırıyorlar mesela. Avrupa’daki bir kesimin burayla alakalı tuhaf bir algısı var hala.

Sizin keşke posterini yapsaydık dediğiniz isimler kimler?

Moklich: Oooo çok var (gülüşmeler)! Say say bitmez. Melvins her zaman duruyor bir kenarda. Görsel anlamda da çok kült bir grup. Onlara iş yapmayı her zaman, her poster sanatçısı ister. Onun dışında uzun zamandır Nekropsi için de bir şeyler yapmak istiyoruz.

Zezeah: Yaptığı müzik bize çok hitap etmese de poster kültürüyle olan ilişkileri sebebiyle iş yapmak istediğimiz gruplar da var. Mesela blink-182… Pearl Jam, Primus gibi gruplar da bu kültüre çok fazla kafa yoruyor. Biz de o havuza iş atmayı çok isteriz.

Moklich: Evet, bir tek dinleyip hayran olmakla alakalı değil mesele. Bazı grupların görsel dünyası çok zengin oluyor ve biz de o dünyanın içerisinde yer almak istiyoruz.  Zaten çok sevdiğim ve dinlediğim grupların çoğunun bu kültürle pek alakası yok. Büyük kısmının da konser posterlerini ya da albüm kapaklarını sevmiyorum açıkçası. Mesela Metallica’da bir süredir acayip önemsemeye başladı bu kültürü. Çok iyi poster sanatçıları ya da illüstratörlerle çalışıyor son yıllarda. O büyüklerden biriyle çalışmak da çok iyi olur.

Son olarak Neurosis ve YOB’un Avrupa turnesindeki İtalya konserine yaptığınız afişle dikkat çektiniz. Onlarla iletişimi nasıl kurdunuz?

Zezeah: Avrupa’daki diğer poster sanatçısı arkadaşlarımızla olan iletişim sayesinde gerçekleşti o aslında. Yurt dışındaki insanlarla ilişkini iyi tutarsan, böyle fırsatlar yakalayabiliyorsun. Biz konser posterini yapacağımız grupların buraya gelmesini bekliyorduk aslında. Yani grup buraya konser vermeye gelecek, biz onlarla iletişim kuracağız, poster işini konuşacağız, afişi basacağız falan… Çok uzun bir hikâye. Bir de burada konser organizasyonu yapan insanlar, konser posterine garip bakıyor. “Merch masasında başka bir ürün nasıl satarsın” şeklinde yaklaşıyorlar duruma. Hatta grupla irtibata geçip onay aldığımız zaman bazı organizasyonlar sıkıntı çıkartabiliyor. “Bizim getirdiğimiz grupla, bizden gizli nasıl iletişim kurarsın” gibi tuhaf yaklaşımlarla karşılaşıyoruz.

Moklich: Sanki grubu alıp eve götürüyormuşuz gibi davranabiliyorlar (gülüşmeler).

Her şeyin dijital yöntemlerle üretildiği ve çoğaltıldığı bir zaman dilimindeyiz. Siz serigrafi ve linol gibi geleneksel baskı teknikleriyle eserlerinizi bir ürün formuna sokuyorsunuz. Bu tavrınız da zamanın ruhuna karşı olumlu yönde bir aykırılık sunuyor bence. Sizin bu teknikleri tercih etme sebebiniz neler?

Moklich: Tasarladığın posteri serigrafi, linol ya da diğer geleneksel baskı yöntemleriyle çoğaltmıyorsan, kimse sana poster sanatçısı demez aslında.

Zezeah: Dijital yöntemlerle çoğalttığında bir poster koleksiyonu yapmış olmuyorsun bence. Bir eser az sayıda çoğaltılmıştır, özeldir ve onun bir parçasını alıp saklarsın… Koleksiyon dediğin şeyin mantığı budur aslında. Şarküteri’de işlerini sunduğumuz sanatçıların birçoğu çalışmalarını dijital ortamlarda yapan insanlar. Biz onların işlerinin de koleksiyon değeri kazanmasını istiyoruz. Bu yüzden yaptıkları çalışmaları kendi atölyemizde, birlikte basıp çoğaltmayı teklif ediyoruz.

Moklich: Bu işlere yeni başlamak isteyen arkadaşlar gelip bizden tavsiye istiyor mesela. Konuşurken anlıyorsun ki bu tarz bir şeyi hiç satın almamış ya da albümlerin fiziksel baskılarını hiç edinmemiş. Almak zorunda değil elbette, fakat buna kafayı takamamışsa olayın içinde değil demektir. Ben çocukluğumdan beri CD ve plak topluyorum mesela. Bir anda, hiç yoktan “konser posteri yapacağım, albüm kapağı tasarlayacağım” diyerek başlamadım bu işe. Yani hard copy sevmesek bu işi yapmazdık. Bu geleneksel baskı yöntemlerini tercih etmemiz de bunun bir uzantısı aslında.

Siz aynı zamanda Krüw’un da bir üyesisiniz. Orada son gelişmeler neler? Yeni bir sergi tarihi ve konsept belirlediniz mi?

Zezeah: Yeni sergimiz Şarküteri’de olacak. Açılışını 13 Aralık Cuma günü yapacağız. Normalden daha uzun bir sergi planladık bu sefer. 17 Aralık’a kadar sürecek. Kapanış günü Krüw sanatçılarıyla söyleşiler de yapmayı planlıyoruz. Konumuz bugüne kadar işlediğimiz temalardan daha farklı olacak bu sergide. Sürprizi kaçmasın diye ne olduğunu söylemeyeyim şimdi, ama daha soyut kavramlar üzerinden gideceğiz bu sefer.