Bir adım daha yakından: Ibrahim Maalouf

Lübnan asıllı trompet virtüözü ve besteci Ibrahim Maalouf, coğrafyaları birleştiren seslerle kurguladığı işlerinde müzikal türlerin sınırlarını bozuyor uzun yıllardır. Ortak üretimleri seven biri olmasının yanı sıra, diskografisi türlü soundtrack albümleriyle de dolu. Bugün ise Afrikalı diva Angélique Kidjo ile güçlerini birleştirdiği yeni bir uzunçalar yayımladı müzisyen.

Pozitif ve Pasión Turca deneyimiyle 29 Haziran’da Volkswagen Arena’da çalacağı konser öncesi İbrahim Maalouf ile ilgili bazı bilinmesi gerekenleri derledik. Kendisine güncel müzikal yaklaşımı ve sayesinde ulaştığı sonuçlar hakkında iki soru da yönelttik.

Ibrahim Maalouf hakkında kimi hızlı bilgiler

*Lübnan İç Savaşı’nın başlamasından beş yıl sonra, 1980’de Beyrut’un bombalanan bir hastanesinde doğdu Ibrahim Maalouf. O dönem dağlarda çiftçilik yaparken bir yandan da trompetçi olma hayalleri kuran babası henüz 24 yaşındaydı. Ülkelerindeki durum sakinleşene kadar kalmak niyetiyle ailecek Paris’in banliyösüne taşındılar ve bir daha geri dönmediler.

*Maalouf, sanatçılarla dolu bir aileden geliyor. Babası Nassim Maalouf bir trompet ustası. Annesi Nada Maalouf bir piyanist. Yazar Amin Maalouf ise müzisyenin amcası.

*Klasik Arap ve Batı müziğiyle büyüyen Maalouf için cazı duymak gerçek bir dönüm noktası oldu. Henüz çocukken piyano ve trompet çalmaya başlamıştı ancak trompeti biraz agresif buluyordu. Bir Miles Davis CD’si dinledikten sonra, “Yumuşak notalarla, insan sesi gibi fısıldayan şekilde trompet çalmaya hakkımız var.” diye düşünmüş. 

*Baba Nassim 60’larda, Arap müziğinde bulunup Batı müziğinde olmayan notaları çıkarmayı sağlayan dört sübaplı trompeti icat ediyor. Ibrahim Maalouf ise bu mirasa tutunarak yıllar içinde, tarab ve mawaal gibi Arap müziğinden esintilerin yanı sıra pek çok başka müzikal estetikten de beslendiği kendine has bir sonik palet oluşturdu.

*Kendisiyle ilgili yakıştırmalar bu yönde olmasına rağmen, müziğiyle iki dünya arasında köprü kurduğunu düşünmüyor Ibrahim Maalouf. Konuya getirdiği açıklama şöyle: “Kendimi Orta Doğu kültürünü ve cazı buluşturan biri olarak görmüyorum. Kendimi, sadece müzik yapmayı öğretme şansına sahip olan ve müzikle içinde yaşadığımız zamanların resmini yapan rastgele bir insan olarak görüyorum. […] Laboratuvarda tüpler ve kimyasallarla çalışan bir araştırmacı gibiyim; ilginç renkler ve dokular elde ediyorum. Bir deneyci olarak tanımlanmayı tercih ederim.”

*Maalouf, kariyeri boyunca birçok değerli müzisyenle çalıştı. Bunlardan bazıları: Sting, Elvis Costello, Marcel Khalife, Salif Keita, Lhasa de Sela, Juliette Gréco ve Jon Batiste.

*“Benim ailemde kadınlar her şeyi yönetirdi. Bu, her zaman için otorite ile değil nezaketle olurdu. Daima çok fazla sevgi ve ilgi ile.” diyen müzisyen 2015’e tarihlenen Red & Black Light albümünü kadınlara adamış; Beyoncé şarkısı “Run the World (Girls)”ü yeniden yorumlamıştı.

*Ibrahim Maalouf’un, 78. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan Jan P. Matuszyński imzalı, 2021 Polonya yapımı Leave No Traces, Rakka belediye başkanı Leila Mustapha ile onun hikâyesini kitaplaştırmak isteyen bir Fransız yazarın dokuz gününü konu edinen 9 jours à Raqqa ve daha pek çok filmin müziklerinde parmağı bulunuyor.

Söz Ibrahim Maalouf’ta:

“Yaşlandıkça dinlediğim müzik gençleşiyor.” demişsin. Bu gibi dinleme alışkanlıkların üretimlerine nasıl yansıyor? Deneylerini nasıl şekillendiriyor?

Kendimi bu dünyanın bir tanığı, burada bir misafir olarak görüyorum ve beste yaparken ona her zaman kendi dilimi katmaya çalışıyorum. Dünyama ait olan ve bana ilham veren her şeyi. Müziğin ve içinde yaşadığım dünyanın her türlü yönünü kendi müziğime bir şekilde koymaya çalışıyorum. Müzik besteleyen ve yayımlayan birinin, aslında dünyanın bir resmini yaptığına inanıyorum. Yani bu müziği 100 yıl ya da 500 yıl -kim bilir- sonra dinleyenler, “Bu 100 ya da 500 yıl öncenin dünyasıydı.” diyecekler. Durumu böyle görüyorum. Bence müzik yayımlamak, içinde yaşadığımız dünyanın bir tür baskısını almak demek.

Yeni sesler keşfetmeyi ve müzik aracılığıyla kültürler arasında bağlantı kurmayı seviyorsun. Angélique Kidjo ile birlikte, Afrikalı Queen of Sheba’nın (Saba Melikesi Belkıs) hikâyesinden ilham alan bir albüm yayımladınız. Bu temada nasıl karar kıldınız?

Tabii. Çok ilginç çünkü güzel bir hikâye paylaştık. Bu, Queen of Sheba miti. Kendisinin Kral Solomon (Süleyman) ile tanışması oldukça ilginç, bu yüzden bizim için çok ilham vericiydi. Bunun üzerine çalışma fikri Angélique’ten geldi çünkü Orta Doğu ve Afrika’yı tek bir öyküde birleştiriyor. Bizi özgün bir kültür, benzersiz sesler etrafında birleştiren bir müziği paylaşmak, müzisyenler olarak bizim için enteresan.