Bir “ilişki” üçgeni: “Red Light Kışı”

Red Light Kışı; “ilişkiler” konusunda çarpıcı şeyler söylerken fazlasıyla komik olmayı beceren bir oyun. Edip Tepeli’nin seyirciyi yakalayan rejisi; Ayşecan Tatari, Ali Yoğurtçuoğlu ve Gün Koper’in dört dörtlük performanslarıyla No Act Sahne’de sahnelenen oyunu mutlaka izleyin.

Yazı: Hande Sönmez

Matt ve Davis Amsterdam’a tatile gelen iki çok eski arkadaştır. Matt; otel odasında yalnız kaldığında kendini kemeriyle asmayı deneyecek kadar çaresiz ve depresif iken Davis, onun tam tersi bir profil çizmektedir. Dışa dönük, fazlasıyla özgüvenli genç adam Red Light’ın camında Christine isimli genç ve çok güzel kadını görünce, onu uzun süredir yalnız olan dostuna (!) bir iyilik yapmak için kaldıkları otele getirmeye karar verir. Bu elit Fransız hayat kadınını arkadaşına bir jest olarak sunan Davis’in Matt ile tartışmalardan beslenen bir ilişkisi olduğunu anlamakta gecikmeyiz. Davis’in hayattan daha çok alan ve fazlasını sormakta ısrar etmeyen, Matt’in ise tüm yeteneğine karşın hayatın şansızlıklarını kabul etmiş olan taraf olduğu ortadadır. Elbette kadınlar da Matt’i değil Davis’i tercih etmektedir. Ve Christine’de de durum farklı olmayacaktır.

Kadınların efendi adam yerine…

Red Light Kışı; hem iki arkadaşın birbiriyle olan hem de kadın-erkek ilişki dinamiğiyle ilgili altı çizilecek laflar eden bir metin. Hayatın adaletsizliğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken, komedi çıtasını da düşürmemeyi başarıyor. Christine’in ruhunu okuyan Matt’i değil Davis’i istemesi; iki adamın geçmişinde de benzer bir hikâye yaşamaları ve tüm bunları kabullenen Matt’in onunla görüşen tek arkadaşı Davis’i hayatında tutmaya devam etmesi… Aslında hepsi çok tanıdık bir tablo ortaya koyuyor değil mi? Kendisinden daha yetenekli ve bilgili olduğunu bildiği için içten içe Matt’e imrenen ama onu başarısız bulan Davis için hayatta her konuda önde olduğu bu “arkadaşıyla” görüşmek de sanki bir tür zafer ilanı gibi. Yalan söylediğini bilmesine rağmen Davis’e inanmayı isteyen Christine’in de kendisine değer verene değil, onu bir daha hatırlamayacak olan adamı tercih etmesi de bir o kadar alışagelmiş. Tüm bu seçimlere baktığımızda; Red Light Kışı’nda bir aşk üçgeninden ziyade bir ilişki üçgeni izliyoruz diyebiliriz. Üç karakterin de birbirleriyle iç içe geçmiş ilişkilerine derinden bakma imkânı sunan oyunda; hepsinin hayatı herkes gibi kendi tercihleriyle şekilleniyor.

Nefis performanslar

Toplam 120 dakika süren Red Light Kışı, seyircinin ilgisini ilk andan son ana kadar sahne üstünde tutmayı başarıyor. Özellikle son zamanlarda dikkati çok çabuk dağılan seyirciyi bu kadar uzun süre sahnedekini pür dikkat izlemeye itmek çok zor iş. En başta metni çok iyi özümseyen ve oyunun su gibi akmasını sağlayan rejisi için Edip Tepeli’yi tebrik etmek lazım. Oyunculara gelecek olursak; Ayşecan Tatari; Fransız aksanlı Christine’de nefis bir iş çıkartıyor. Oyunun gerektirdiği sahnelerdeki cesareti de takdire şayan. Kadınlarla arası iyi, hayatta her zaman kazanan egoist Davis’te Ali Yoğurtçuoğlu; çekingen ve içine kapanık Matt’de Gün Koper de harikalar. Üç oyuncu da hayatta karşılığı olan karakterleri sahneye taşımayı ve de seyirciyi hikâyelerine inandırmayı başarıyorlar. Ritmi bir an bile düşmeden keyifle izlenen Red Light Kışı; tüm öğeleriyle (çeviri de dahil olmak üzere) tıkır tıkır işleyen bir oyun. No Act Sahne’de izlenebilecek oyunun hak ettiği ilgiyi görmesini dilerim.

Yazar: Adam Rapp
Çeviri: Ayşecan Tatari- Edip Tepeli
Yönetmen: Edip Tepeli
Oyuncular: Ayşecan Tatari, Gün Koper, Ali Yoğurtçuoğlu