Bir Yaz Gecesi Festivali perdesinde Oscar Wilde uyarlamaları

İstanbul Boğazı’nın kıyısında bulunan Beykoz Kundura’nın geçmişi yaklaşık 200 yıl öncesine dayanan tarihi atmosferinde, ziyaretçilerine müzik ve sinemaya dair yeni deneyimler sunmak amacıyla bu yıl altıncısı düzenlenen Bir Yaz Gecesi Festivali, 14 Ağustos’a kadar cumadan pazara devam edecek. Breakfast at Tiffany’s ve The Party gibi müzikleri Henry Mancini imzası taşıyan Blake Edwards yapımlarının yanı sıra canlı müzik eşliğinde üç sessiz film de festival kapsamında izlenebilecek. 

Bir Yaz Gecesi Festivali’nin sessiz film programında yer alan yapımların ilki, Büyük Buhran ve Nazi iktidarı öncesi Berlin’ini, şehirden kırsala yapılan bir yolculuk üzerinden incelikli görüntülerle belgeleyen; hikâye anlatıcılığına getirdiği gelişigüzel yaklaşımı, duygusal dolaysızlığı ve neredeyse antropolojik bakışıyla bugün hâlâ tazeliğini koruyan 1929 tarihli Menschen am Sonntag (Pazar Günü İnsanları). 5 Ağustos gecesi İzlandalı deneysel müzik kolektifi Múm’un besteleriyle birlikte eşsiz bir seyir tecrübesi yaşatacak filmi Korhan Futacı ve BaBa ZuLa müzikleriyle yeni birer ruh kazanacak iki Oscar Wilde uyarlaması takip edecek. Biletler tam burada.

Wilde’ın yaşamına hızlı bir bakış

Ravenna, The Ballad of Reading Gaol, The Picture of Dorian Gray ve daha nice unutulmaz eserin yaratıcısı Oscar Wilde, şiirleriyle genç İrlandalı devrimcilere umut veren Jane Francesca Wilde ve tıp bilimine hizmetleri nedeniyle şövalye unvanı almış bir göz cerrahı olan Sir William Wilde’ın ikinci çocuğu olarak 1854’te Dublin’de doğdu. Sıra dışı bir öğrenciydi; kazandığı bursla Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nde okudu. Burada, endüstriyel çağın faydacılığına tepki olarak ortaya çıkan ve sanatı, politik amaçlardan kurtarıp saf güzelliğe ulaşmak için üretmeye yönlendiren estetizm akımına yakınlaşmaya başladı.

Alışılagelmiş “eril”likten uzak hâli, cinsel yönelimi, imajı ve nüktedan diliyle dikkat çekse de aynı sebeplerden dolayı varlığı endişe veren bir figür oldu Oscar Wilde. Kaleme aldığı şiirler, roman ve oyunların yanı sıra Londra’da estetizm dersleri verdi; kimi gazete ve dergilerde köşe yazarlığı ve editörlük de yaptı. Eşcinsel ilişkileri basında yer bulmaya başlayınca “büyük ahlaksızlık” suçuyla iki yıl hapis cezası aldı. Serbest kaldıktan üç sene sonra Paris’te bir fakir odasında hayatını kaybetti. Daima güzel olanın peşinde koşan, yaşadığı dönemdeki toplumun etrafını saran ikiyüzlülüğe dürüstçe meydan okuyan Oscar Wilde’ın eserleri, ardından gelen nesilleri bugün hâlâ etkilemekte.

Lady Windermere’s Fan (1925)
Gerçek iyilik nedir?

6 Ağustos’ta Bir Yaz Gecesi Festivali perdesinde izlenebilecek Lady Windermere’s Fan (Lady Windermere’in Yelpazesi), Wilde’ın ilk büyük başarısı olan aynı adlı tiyatro oyununun 1925 tarihli bir uyarlaması. The Importance of Being Earnest (Ciddi Olmanın Önemi) ve An Ideal Husband (İdeal Bir Koca) oyunları ile bir komedi üçlemesine dönüşecek serinin bu dört perdelik ilk durağı, ilk kez 1892’de Londra’daki St. James Tiyatrosu’nda sergilenmiş. Lord Windermere ile evliliğindeki sadakati sorgulayan Lady Windermere ve sosyeteye dönmek için onun hayatına yeniden girmeye çalışan, öldüğünü sandığı annesi Bayan Erlynne etrafında kurulan anlatısıyla Viktorya dönemi toplumunun “göstermelik” yaşantısını alaşağı ediyor; erdem, ahlak, iyilik kavramlarını kurcalıyor. 

2002’de ABD Ulusal Film Arşivi’ne seçilen uyarlama ise yolu Berlin’den Hollywood’a uzanan; ince zevki, pırıltılı zekâsı, zarafeti, yerinde kullandığı cinsel nüansları ve cesur mizahıyla “Lubitsch dokunuşu” olarak adlandırılan kendine özgü stilini oluşturmuş Alman yönetmen Ernst Lubitsch imzalı. 

Başrollerini May McAvoy ve Irene Rich’in paylaştığı sessiz film, uzun soluklu müzikal yolculuğu boyunca hem Tamburada, DANdadaDAN, Kara Orkestra, Konstrukt ve Marika gibi çeşitli toplulukların bir parçası hem de solo olarak yerli sahneyi kendi tohumlarından serpilen seslerle besleyen saksafoncu ve şarkı yazarı Korhan Futacı’nın müzikleri ile birlikte deneyimlenecek. Geçtiğimiz aylarda, İstanbul’un kaosundan bir Gazapizm atışmasına, henüz 19 yaşındayken kaybettiğimiz Ali İsmail Korkmaz’ın anısından varoluşsal yaralarımıza ve çok daha fazlasına uzandığı Karmaşaya Aşina adlı bir albüm yayımlayan Futacı, canlı performanslarında inşa ettiği ayin atmosferini bu kez Beykoz Kundura’ya taşıyacak.

Salomé (1922)
Femme fatale arketipine bir öncü

Modern tiyatro için bir devrim olarak anılan ve sayısız sanatçıya ilham vermiş olan Salomé, Oscar Wilde’ın Fransızca dilinde yazdığı tek eser. Kaynağını İncil’den alan oyun metni, uğruna ölüm fermanları verilecek kadar baştan çıkarıcı bir prensesin öyküsünü konu alıyor. Şehvetli dansıyla Judaea (Yahudiye) valisi üvey babası Herod’u derinden etkileyen Salomé’un dileğiyle katledilen Vaftizci Yahya’nın (John the Baptiste) sonu, İncil’e göre, Herod ile evliliğini onaylamadığı Herodias’ın intikam arzusu sebebiyle geliyor. Wilde’ın orijinalinden farklılaşan kurgusunda ise eşcinsel olarak tasvir edilen Vaftizci Yahya, Salomé’un aşkını reddedince prenses, aynı etkileyici dansın ardından Yahya’nın başını bir gümüş tepside istiyor.

“Senin bedenine âşığım, Yahya! Bedenin tırpancıların hiç biçmediği bir zambak tarlası kadar beyaz. Bedenin Judaea’nın dağlarında yatan ve vadilere dökülen karlar gibi beyaz. Arap Kraliçesi’nin bahçesindeki güller bile senin bedenin kadar beyaz değildir. Ne Arap Kraliçesi’nin bahçesinin gülleri ne de Arap Kraliçesi’nin baharat bahçesi; ne yaprakların üstünde parlayan gün ışığının ayakları, ne de denizin gönlünde yatan ayın yüreği; dünyada senin bedenin kadar beyaz başka hiçbir şey yoktur. Bedenine dokunmama izin ver.” sözlerine rağmen aşkına karşılık bulamayan Salomé’un öyküsünü 1922’de, dönemin avangart dansçısı ve sinema tarihinin ilk kadın yönetmenlerinden Alla Nazimova, bir filme çekmek üzere senaryolaştırıyor, hatta başrolü de üstleniyor.

Çekildiği dönemde karşılık bulamayıp Nazimova’nın yapımcılık kariyerini bitiren Salomé bugün, Amerikan sinemasının ilk sanat filmi olarak anılan bir kült. Bir Yaz Gecesi Festivali kapsamında 7 Ağustos’ta gösterilecek filme, yaklaşık 30 yıllık yolculuğu boyunca kökleri Anadolu’nun seslerine dayanan psikedelik kompozisyonlarını dünyanın dört bir yanında tireştiren BaBa ZuLa müzikleri eşlik edecek. 2020’de Hayvan Gibi adlı bir uzunçalar yayımlayan grubun spiritüel tınılarının, kutsal bir anlatıdan beslenen Salomé’un etkisini katlayacağına şüphe yok.