“Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed” değerlendirmesi #formdayız

Yönetmen: Joshua Rofé
Tür: Belgesel
Formu dolduran: Merdan Çaba Geçer

Zaman dilimi ve mekân 

1965 Alaska’sında başlayan anlatı Bob Ross’ın yaşamındaki dönüm noktalarına temas ederek günümüz dünyasına kadar uzanıyor. 

Ne hakkında?

Birçok jenerasyonu tesiri altında bırakan The Joy of Painting’den tanıdığımız Bob Ross, ikonik saçları, yatıştırıcı ses tonu ve çizdiği mutlu küçük ağaçlar ile sadece dünyanın en ünlü sanat eğitmeni değil aynı zamanda kültürel bir fenomen. Alla prima tekniği ve öğrenmesi kolay fırça darbeleriyle tuvale döktüğü manzaraları 11 yıl ve 403 bölüm boyunca, 30 dakikadan az sürelerde çizdi. Sanatta hata diye bir şey bulunmadığına, kimi tatlı tesadüfler olduğuna dair öğretiyi, nahif kişiliğiyle zihinlere aşıladı.

Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed ise onun pek bilinmeyen bir yönü hakkında: İş imparatorluğu ekseninde dönen finansal mücadeleler. Vefatının ardından Bob Ross Industries’in kurucularından Kowalski Ailesi’nin fikri mülkiyet haklarını tamamen ele geçirdiği, Bob’un oğlu Steve Ross’un milyonlarca dolarlık bu servete dokunamadığı iddia ediliyor.

İlk intiba?

Filmin “ihanet” ve “hırs” gibi güçlü kelimeleri barındıran başlığı veya Bob Ross’un ekrandan silindiği kısacık fragmanının yarattığı intibaya aldanmamalı; bu sansasyonlarla bezeli, soluk soluğa takip edilecek bir izleme deneyimi değil. Her ne kadar umutsuzca öyle olmayı arzulasa da… 

Bob Ross’un adını kullanarak haksız kazanç edenler üzerine tek perspektiften aktarılanlar, bir noktadan sonra ilginç olmaktan fazlasıyla uzak. Öyle ki hukuki bir propaganda yapıldığı ve nihayetinde belgeselin de ona olan düşkünlüğümüzden nemalandığı hissediliyor. İnşa edilen yapı ne yazık ki dağınık, hatta sığ.

Derinlerde ne var?

Vahşi kapitalizm.

Kimler sever? 

Filmin Bob Ross’dan ziyade eksenindeki çıkar savaşları ile ilgilendiği çok açık. Yine de derinlerde bir yerlerde, The Joy of Painting’i izlemek dışında hakkında fazla bilgiye vakıf olmayanların ilgisini çekebilecek kimi trivialar barındırıyor. Hava Kuvvetleri’nde çalıştığı yıllar, flörtöz kişiliği, tekniğini ve televizyon programının formatını aldığı sanatçı Bill Alexander bazıları. Ve tabii düzenli olarak perma yaptırdığı gerçeği! 

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Dijital platformların hayatımıza girmesiyle belgesel sinema üretiminde verimliliğin artması ne kadar olumlu bir gelişmeyse, platformların seyirci çekme arzusuyla en basit anlatının etrafına bile büyük bir sır perdesi örmeye çalışıp tanıtım kampanyalarını büyük bir agresiflikle, inanılmaz skandalların ortaya çıkacağı yanılsaması vererek yürütmesi o kadar endişe verici. Gezegene ayak basmış en nahif insanlardan birinin ardından gelişen görece sıkıcı hukuk mücadelesi hakkında Wild Wild Country, Making a Murderer veya Tiger King tesiri yaratan bir belgesel çıkartmaya çalışmak akıl kârı değil. Beklentileri bu gerçeğin bilincinde şekillendirmek gerekli.

Soru işaretleri… 

Her ne kadar eylemlerinin savunulur tarafı olmasa da hukuk mücadelesinde galip gelmiş Kowalski Ailesi’ni dinlemeden; demeçlerinde kimi boşluklar barındıran, hatta yer yer inandırıcılığını yitiren Steve Ross’un veryansınlarına inanmak etik mi? Bob Ross’un kişisel ve sanat hayatına derinlemesine dalmak varken bir servet etrafında dönen bu finansal savaşlar gerçekten umrumuzda olmalı mı? Bob’u tanıyan onca insanın röportaj vermeyi reddetmesinin tek nedeni, Kowalskilerin kendilerine dava açacağından korkmaları mı gerçekten? 

Hakkında konuşturuyor mu?

92 dakikanın ardından akılda en çok o meşhur saçların perma olduğu gerçeği kalıyorsa, Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed’in hevesle konuşacağınız bir sinema olayı olduğunu söylemek güç.