Cennet Gibiydi, Maalesef (Tiyatro diye bir şey yok)

Yazı: Asya Yigit

“The god of theatre was transgender. The theatre itself was a consciousness altering experience of love, queerness and liberation for everyone. (Tiyatronun tanrısı transseksüeldi. Tiyatronun kendisi de herkesin farkındalığını değiştiren bir aşk, kuir ve özgürlük deneyimiydi.)

Ürdünlü oyun yazarı, tiyatro sanatçısı Amahl Raphael Khourinin yazdığı ve sanatçı Myrto Stampoulou ile gerçekleştirdiği It Was Paradise, Unfortunately (No such thing as theatre) / Cennet Gibiydi, Maalesef (Tiyatro diye bir şey yok) performansı, hafıza ve gelecek tahayyülleri arasındaki bağların güncel yapıtlar aracılığıyla araştırıldığı Gelecek Hatıraları sergisi kapsamında Pera Müzesi’nde yer aldı.

Bir Dionysos tasviri.

Konusu nedir?

Belgesel tiyatro örneklerinden biri olan performansında yazar Raphael Amahl Khouri, gelecekte tahayyül edilen ütopya fikrinin geçmişte var olmuş bir tarihine davet ediyor. Tiyatronun ne olduğu; şarap ve şölenlerin, aynı zamanda tiyatronun tanrısı olarak da bilinen Dionysos üzerinden araştırılıyor. Performans, batının tarihsel anlatısında dışarıda tutulan LGBTİ+ karakterlerin ilk örnekleri olarak okunan Osiris’ten Dionysos’a; var olması heyecan verici bir şöleni yeniden çağırarak, geleceği kuir ve kesişimsel bir ütopya üzerinden hayal etmeye olanak tanıyor.

Darling, don’t you mean you wanna be an actress! (Aşkım, aktris olmak istediğini kastetmiyor musun!)

Oyun yazarı olmanın zor, trans oyun yazarı olmanın daha da zor olduğu bir düzlemde, neden oyun yazarı olmakta ısrar ediyorum sorusu ile başlayan Khouri, geçmişle bugün arasında kurduğu diyalektik ilişki üzerinden çocukluk yıllarına götürüyor seyirciyi. Trans temsilinin sahnede yok denecek kadar az olduğu, yaşamın çoğu noktada zorlaştığı bir yerde, her şeye rağmen yapması gerekenin bu olduğuna inandığını ekliyor. Belki de çoğu şey birinci sınıfta sorulan o soruya verilen cevabın üstünün çizilmesi ile başladı; Büyüyünce ne olmak istiyorsun?

-Actor! (Aktör!)

Peki tiyatro dünyayı değiştirebilir mi?

Performans boyunca Khouri’nin “Neden tiyatro yapıyorum?” sorusuna istemsizce eşlik ediyoruz, gerçekten neden yapıyoruz bunu! Büyük ve duyduğumuz zaman koşarak kaçtığımız idealler bir yana; çoğumuz, içinde sıkıştığımız rolleri anlamak için veya o derdi dile döküp başkası tarafından bir nebze görülür olmak için çabalıyoruzdur belki de. Tam da bu noktada, yönetmenlik döneminde karşılaştığı oyunların bir trans olarak kendisini temsil etmediğini fark eden Khouri, belgesel tiyatro ile tanışıyor ve bir bağımlılık olarak tarif ettiği tiyatronun kaynağını Dionysos ile şölenlerde arıyor.

Kütahya’daki Aizanoi Antik Kenti’nde yürütülen kazı çalışmalarında bulunan Dionysos başı. (2021)

Dionysos: Tiyatro dünyayı bir defalığına değiştirmiş olabilir

Şimşeğin çakması ile saniyeler süren bir aydınlanma gibi duruyor Dionysos için düzenlenen şenlikler ve dini şölenler. İkili cinsiyeti parçalara ayıran; yabancının, ötekinin, kadınların ve dinsel coşkunun tanrısı Dionysos, erkek olarak atanmış bir bedene bağlı olan kadınsılığı ile özgürlüğün (Latincede isimlerinden biri olan Liber) durduğu yerde duruyor. Yılda dört defa olmak üzere düzenlenen Büyük Dionysia festivallerinde, tıpkı her tanımın arasında olan Dionysos gibi tüm katılımcılar da kıyafetleriyle ikili cinsiyet kabulünün dışına çıkıyormuş. Dionysos’un ikili olmayan transfeminen kimliğini sahiplenen bu Büyük Dionysia festivalleri, sadece Atina ile sınırlı kalmayıp, dünyanın birçok farklı yerinde düzenlenmiş. Büyülü yalnızlıklar içinde, herkesin doğanın birer azılı vahşisine dönüşerek sevgiyi kucakladığı büyük şölenlere dönüşmüş.

Dionysos heykellerinin olduğu müzeleri gezen ve ona dair olan her şeyi bulmaya çalışan Khouri, isminin geçtiği metinlerde de sürekli arada olan Dionysos’u; kadın ile erkeğin, zengin ile fakirin, yaşlı ile gencin ve ölümlü olan ile ölümsüz olanın yani tanrı ile insanın, ne tam olarak tanrı ne de tam olarak insan olanın durduğu bir yerde bulmuş hep. Maenadların evden kaçıp kendisini takip ettiği, birlikte yüksek tepelere çıktıkları Dionysos; feminizmin sakallı tanrıçası…

En çok neyi sevdin?

Performansı benim için heyecanlı kılan en önemli noktalardan biri, yazarın kendi derdini toplumsal bir ütopyanın içinde eritmiş olması oldu; çocukluğun, yaşanmış olabilme ihtimalinden kurulan bir gelecek düşünün içinde kendini aradığı noktada. Tiyatro veya bir zamanlar hayalini kurduğumuzda üzeri çizilen şeyleri bulmak adına yaptıklarımız dünyayı ne kadar değiştirir bilmiyorum ama aramanın kendisi de hepimizin içinde özgürce olmak isteyebileceği bir şölen sunabilir bize.

Heavenly Blue (morning glory) çiçeği.

En çok hangi âna yükseldin?

“Heavenly Blue” (morning glory) ile tanıştığım an sanırım. Kendilik kavramının fazlaca bireysel olduğu bir yerden, bu kavramın sınırlarını eriten bir yerden okudum Heavenly Blue çiçeğini. Büyük bir festivalde, binlerce insanla birlikte kendime dair duygumu bir an için bıraktığım an… Kendi bedenlerimizi terkettiğimiz ölçüde karıştığımız tanrı bedenleri…

Soru işaretleri ve açtığı tartışmalar

Tiyatronun bir süper gücü olduğunu düşünürsek, gerçekten o güç ne olurdu acaba? Bizi iyileştirecek bir güce sahip olur muydu? Tarihsel anlatılara baktığımız zaman; çoğu kimliği dışarıda bırakan, temsiliyetine izin vermeyen bir yerde iyileştirici gücü bir yana, Khouri’nin de altını çizdiği gibi kendimizi okumamıza engel olan bir mekanizmaya dönüşür / dönüşebilir. Diğer yandan, benim dışımda kalan her şeye karşı empati gücümü artıran yanı ile tiyatro, herkesi kapsayan bir yerden aşka, yaşama ve özgürlüğe dair bilinci dönüştüren bir deneyime evrilebilme potansiyeline de sahip olabilir ve oldu da.

Tiyatroyu klasik anlamda bir katarsis oluştan çıkarıp, şehirlerimizi çürümeden kurtaracağına inanılan ve elinde şarabıyla dolaşan Dionysos’un şenliklerine yeniden dâhil edersek, bir kurtarıcıya da ihtiyacımız kalmayabilir.

Ve tam da bu noktada, Penzance’den Pakistan’a kadar tüm Helenistik dünya ve ötesinde; Batı’nın şimdiye kadar bildiği, topluma yönelik muhtemelen en politik radikal müdahalenin bir parçası olarak kuir bir Tanrı’ya coşkulu şölenlerle katılan insanların neşesini bulabiliriz belki de.