Deniz Poyraz için yazdıklarına dışarıdan bakabilmek önemli

Bant Mag. No:77’deki 8 yazarın zihnini kurcaladık dosyasında, yakın dönemde yeni ya da ilk kitabını paylaşmış bazı yazarların yaratım dünyalarını keşfe çıkalım istedik. Farklı hikâye anlatıcılarının yazma pratiklerini, bu meşakkatli işi sürdürürken tutundukları farklı motivasyonları, yaratım dünyalarını besleyenleri kurcalamak bizce çok anlamlı.

Dört uzun öyküye verdiği, İletişim Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı Dünya Unutana Kalır’da; 1990’lar sonu ve 2000’ler başında, Y kuşağının büyüme hikâyesini, Trakya’nın otantik atmosferi içinden anlatıyor Deniz Poyraz. Aklımızdakileri sorduk, merakımızı cömertçe giderdi.

“Yeni bir şeyler yazmaya başladığımda hayatla arama mesafe girer genelde.”

Anlatacağım hikâyenin evvela beni etkilemesi gerekir. Kafamda dönüp duran kurgunun bendeki inandırıcılığı ve yoğunluğu zamanla azalmışsa, bilirim ki okur nezdinde de bu böyle olacak. Bu yüzden, bazen haftalarca hatta aylarca düşündüğüm hikâyelerden vazgeçmek durumunda kalırım. Böylece, masamda üzerimdeki etkisini sürdürmeye devam eden, benim zamanıma yenilmeyen hikâyeler birikir. Bunlar da usulca öyküye dönüşür. 

Örneğin, son kitabımda dört uzun öykü yer alıyor. Bu sekiz veya on sekiz öykü de olabilirdi; fakat birkaç yıllık yazma sürecimde hepsinden geriye yalnız bu dört öykü kaldı. Bir okur olarak iyi bir metinden ne bekliyorsam, yazarken de bunlara dikkat etmeye çalışıyorum. Tabii bir kitabı yazmaya başladığınızdaki anlayışınızla, süreç neticelendikten sonraki düşünceniz farklı olabiliyor. Yazmak oldukça dinamik bir eylem. Başta parlak gibi görünen bir fikir, yazdıkça sizdeki etkisini yitirebiliyor. Hikâye açıldıkça aklınıza yeni ve daha iyi buluşlar gelebiliyor; hikâyenin merkezine koymayı planladığınız karakter, yan role düşüyor; bir diğerinin rolü genişliyor. Gibi. O an yazdıklarınıza dışarıdan bakabiliyorsanız eğer, bunları yakalayıp hikâyenizi derinleştirebiliyorsunuz.

Yeni bir şeyler yazmaya başladığımda hayatla arama mesafe girer genelde. Evde, masa başında geçecek deliksiz bir zaman başlar benim için. Koca koca aylar, yalnızca uyuyup uyanıp yazdığım tek bir güne dönüşür. Ardından dosyamın ilk taslağı oluşmuş olur. Bundan sonraki bölümü ince işçilik olarak tabir edebilirim. Bazen sancılı olsa da yazma sürecimi seviyorum. Verili dünyadan vazgeçip kurgu-evrende haftalar, aylar geçirmek zor gelmiyor. Üstelik hikâyelerimin okurun dünyasında bulacağı karşılığı hayal etmek de işin başka bir güzelliği. Meşakkatli kısım ise bu sürecin dışında kalan hemen her şey, diyebilirim. Edebiyat üretimine dair temel motivasyonum ise “anlamaya çalışmak”. Hayatı, insanı, toplumu, doğayı… 

Fakat her kitabın motivasyonu farklı oluyor. Dünya Unutana Kalır’ı bugün hayatımızın her alanında hissettiğimiz sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bunalımların üzerimizdeki etkilerini anlamak adına yazdım. Bir de emekçi sınıfın meselelerini, emek cephesinin her an yüzleşmek zorunda kaldığı eşitsiz toplum düzenini iyi edebiyat okurunun gündemine sokabilmek fikri beni hayli motive etti. 

Beni yazmaya iten asıl şey ise, okuduğum iyi kitaplar oldu. On yıl önce de şimdi de yazdığım her şey okuduğum iyi metinlerle beraber şekillendi, şekilleniyor. Evvela iyi bir okur olmadan güzel metinler üretmeniz mümkün değil. İnsan uzun süre edebiyatla hemhal olduktan sonra da kendi hikâyelerini anlatmanın sayısız yöntemini öğreniyor. Çağdaş yazarlar, bugün sahip oldukları her şeyi yüzyıllar boyunca yazın sanatına emek vermiş o ustalara borçlu. Onların eserleri, içinde ömür boyu sıkılmadan yüzebileceğimiz sonsuz bir derya… Yazmak isteyip de fikir aşamasında kalanlara tavsiyem, okumayı asla bırakmamaları olurdu herhalde. Kitabın birinde, nereden başlayacaklarına dair bir ipucunu illa ki yakalayacaklar diye düşünüyorum.

“8 yazarın zihnini kurcaladık” dosyasının tamamı Bant Mag. No:77’de okunabilir.