Ankara’da bir kenar mahallede, entrika, para hırsı, sınıf atlama çabası, hesaplar, kurnazlıklar ve ölümlerle dolu bir suç dünyası…
2013’te Dumankara, Hayat Bir Yangındı ile başlayıp Emanet Şehir ile devam eden Ankara üçlemesi, günümüzde geçen bir suç hikâyesi olan Uzak Şehir ile sonlanıyor. Kasım ayında İletişim Yayınları aracılığıyla raflara çıkan Uzak Şehir, Ankara’nın kenar mahallelerindeki kaybedenlerin sürükleyici bir hikâyesi; hırsızların, dolandırıcıların, eskortların etrafında gelişen karanlık bir öykü. Entrika, para hırsı, sınıf atlama çabası, hesaplar, kurnazlıklar ve ölümlerle dolu bir suç dünyasını anlatan Uzak Şehir, üçlemenin diğer kitapları gibi Levent Cantek’in kaleminden çıktı. Ankara’yı bir hayli yakından tanıyan Cantek, 90’lı yıllardan beri çıkardığı çizgi roman fanzinleri, yazdığı makaleler ve hazırladığı kitaplarla Türkiye’de çizgi roman alanında değerli bir figür. Hikâyeyi resmeden ise, üçlemenin diğer kitaplarında da olduğu gibi, Bant Mag. sayfalarındaki illüstrasyonlarından da tanıyabileceğiniz Berat Pekmezci. Uzak Şehir’i yazarı ve çizerinden dinliyoruz.




YAZAR LEVENT CANTEK YANITLIYOR
Çizgi roman yapma hayaliniz ve çizgi roman sevginizin oluşmaya başlamasına dair en erken anılarınız nelere dayanıyor?
İlkokul ikinci sınıfta 32 sayfalık tek ortalı defterlere çizgi roman yapıyor, 2 lira karşılığında arkadaşlara o defteri kiralıyordum. Pilot Yayınları isimli bir yayınevim vardı! Daha ciddi bir teşebbüsü 15 yaşındayken yaptım, mektup arkadaşlığı yoluyla çeşitli çizerlerle çizgi roman üretmeye başladım. Benim yazdığım ilk çizgi roman 1985’te Korku Dergisi’nde yayımlandı. Aklımda olan, hep yapmak istediğim bir şeydi çizgi roman.
2013’te Dumankara, Hayat Bir Yangındı ile başlayıp Emanet Şehir ile devam eden Ankara üçlemesi, günümüzde geçen bir suç hikâyesi olan Uzak Şehir ile sonlanıyor. Seriye başlarken kendinize ve okura verilmiş bir söz vardı, bu anlamda serinin tamamlanmış olması neler hissettiriyor?
Tempolu, sahiden çok çalışarak geçen bir hayatım var. Bitti artık sevincini ve hissini çok yaşayamıyorum aslına bakarsanız. Kutlamasını bilmiyorum galiba. İnatçı biriyim, başlarken bitireceğimi biliyordum. Berat çalışkan bir çizer. O olmasaydı muhtemelen bu iş uzardı, onu da kabul etmem gerek. Şu hoşuma gidiyor; üretim devamlılığı olmayan bir ülkede tuhaf bir gayret gösteriyoruz ve sonuç alıyoruz, bitiriyoruz. Her yıl bir albüm tamamlamak istiyorum. Bakalım, gittiği yere kadar deneyeceğim.
Uzak Şehir’in hikâyesi kafanızda nelerin etkisiyle ve ne zaman oluşmaya başladı? Dumankara’yı bitirdiğimde aklımda olan hikâyelerden biriydi, üçlemeyi karanlık bir senaryoyla tamamlamak istiyordum. Bugünle ilgili bir sözü olmalıydı. Üçleme tek tek okunabilir ama bittiğinde veya sırayla okunduğunda bir tavrı olduğu anlaşılmalıydı. 80’li yılların sonunda ucundan kıyısından mağduru olduğum, nasıl çalıştıklarını öğrendiğim bir hırsız ve dolandırıcılık çetesi vardı. Volkan ve Cavit, biraz oralardan geliyor. Uzak Şehir için suç dünyasından kadın ve erkek, çok insanla sohbet ettim. Volkan bir uyuşturucu satıcısı da olabilirdi, ana entrika farklı olunca hırsızlara döndüm. İleride, yıllar sonra bugün anlatmamayı tercih ettiğim şeyleri senaryolaştıracağım.
Uzak Şehir, yoksulların ve kaybedenlerin hikâyesi; hırsız Volkan’ın, eskort Lili’nin ve kirli esnaf ve tedarikçi Cavit’in karanlık hikâyesini anlatıyor. Ana karakter Volkan saf, iyi kalpli ama yoksulluktan bıkmış ve hırsızlığa bulaşmış bir karakter. Karakterleri oluştururken farklı referans noktalarınız neler oldu?
Çıkış noktam, bir kenar mahalleydi. Kimsenin mutlak iyi ya da kötü görünmesini istemiyordum, özdeşlik kurulamayacak karakterleri ve belirli bir soğukluğu olsun istiyordum. Bütün kenar mahallelerin az ya da çok, suçla ilişkisi olur; sınıf atlamak ve yırtmak isteyen insanların olduğu yerde para hırsı ve tutkusu olur. Paranın olduğu yerde mutlaka paylaşım kavgası olur. Hiyerarşi oluşur. Yukarıdakiler aşağıdakiler kavgası olur. Kurnazlıklar, cesaret gösterileri, kendini sakınmalar, yaltaklanmalar, hesaplar, abiler, reisler, başkanlar filan çıkar, yaşanır… Volkan bir hırsız, Cavit o hırsızları yöneten bir tedarikçi, yukarıya/muktedirlere iş yapan küçük esnaf. Siyasi bir entrika ve çekişme anlattığım için mahalleye, aileye, ilişkilere yoğunlaşmadım. Lili’yi merkeze taşıdım ama aşk ya da cinsellik hikâyenin önüne geçsin istemiyordum. Tempolu, değinerek geçtiğim, her şeyi tamamlamadığım, okura bırakılmış tarafları olan bir hikâye Uzak Şehir. Ölülerin anlattığı bir hikâye deyişimi, okuyanlar daha iyi anlayacaktır diye düşünüyorum.
Üçlemenin Ankara’da geçiyor olmasının ayrı bir çekiciliği var. Ankara çok iyi bildiğiniz bir yer. Ankara’nın tanıdığınız gerçeklikleri Ankara kurgularınıza nasıl ilham veriyor, nasıl besliyor?
Bu, çok tarif edilebilir bir şey değil. Bütün ailem Ankaralı, 12 yaşımdan beri çalışıyorum, Ulus’ta yıllarca çalıştım, konuşkan biriyim, geçim derdi nedir, küçük esnaf nedir iyi bildiğimi düşünüyorum. Son 20 yıldır akademisyenlik, editörlük, yazarlık yaparak geçiniyorum. Bunlar bir tecrübe ama yazarlık başka türden bir profesyonellik gerektiriyor. Anlatacağınız şeyle ilgili çalışmak, mekân görmek, hatırlamak, dinlemek, başka türlü düşünmek lazım. Elbette Ankara’dan besleniyorum, beslenmişimdir ama anlattığım hikâyeler başka bir şehirde de geçebilirdi, farkındayım.
Uzun zamandır çizgi roman serüveninin içindesiniz. Çizgi romana gönül vermiş, Türkiye’de çizgi roman üzerine çalışmış birisiniz. Çizgi roman üretiminin Türkiye’de zaman içindeki gelişiminde etkili olmuş en belirgin faktörlerin neler olduğunu gözlemlediniz?
Memleketteki çizgi roman üretimini belirleyen şey ister istemez telifler oldu hep. Gazeteler iyi telif verdikleri için gazetelere, mizah dergileri iyi telif verdikleri için mizah dergilerine göre üretim yapıldı. Çizgi ve hikâyeler, yayınladıkları mecralara göre şekillendiler. Bizim çizgi romanımız, Gırgır’ın başarısı nedeniyle, komik çizgili ve yeraltı eğilimlidir. Oradan ilerlesek, ana akım dışına kaçarak albümlerle yeni şeyler denesek, global ilgi çeken farklı bir tarz tutturabilirdik. Bu söylediğim iyimser bir yorum olabilir ama hissettiğimi söylüyorum; ıskalanmış bir fırsat gibi geliyor bu bana.


ÇİZER BERAT PEKMEZCİ YANITLIYOR
Serinin tüm romanlarında senin çizgilerin yer aldı. Üçlemenin ilk romanı Dumankara, Hayat Bir Yangındı’daki 19 çizerden biriydin. Emanet Şehir ve Uzak Şehir’de ise tek çizerdin. Çizgi roman tecrübesinin diğer üretimlerinden ne şekillerde farklılaştığını söyleyebilirsin?
Çizgi roman hazırlamak maraton koşmak gibi. Sonunu başarıyla getirebilmek için tempoyu ve zamanlamayı bir düzene oturtmak gerekiyor. Ne çok hızlanmak ne de ara verip boşlamak iyi anlamda bir yardım olmaz. Masa başında saatlerce kalkmadan tek başına çalışmak da kimileri için sıkıcı olabilir. O yüzden sabır ve disiplin gerektiren bir üretim olduğunu söyleyebilirim.
Uzak Şehir hikâyesinde en sıkı bağ kurduğun unsurların neler olduğunu söyleyebilirsin?
Doğarken kendi seçmediğin şartlar yüzünden sürdürdüğün mutsuz hayattan kurtulmak için uğraşıp durursun. Şanslıysan başarırsın, şansın yoksa da bu mücadelede tüketirsin ömrünü. Uzak Şehir de bunun için uğraşan karakterler barındırdığı için yakın hissettiğim bir kitap oldu.
Kendin yazıp kendin çizmek gibi bir arzun var mı? Yoksa farklı yazarlarla çalışmak senin için keyifli olan mı?
Şimdiye kadar hiç kendim yazmadım ama bir gün tabii ki de kendi hikâyelerimi çizeceğim. Sonuçta esas olan hikâyedir. Kendi hissettiklerimi insanlarla paylaşabilirsem ancak tam olarak bu işi yapmış olacağımı düşünüyorum. Ama farklı yazarların senaryolarını çizgiyle anlatmak da kendi içinde keyifli bir süreç.
Türkiye’de ve yurtdışında takip ettiğin çizer ve serilerden biraz bahsedebilir misin?
Takip ettiğim çizerler geniş bir yelpazede. Chris Ware, Daniel Clowes, Adrian Tomine, M. Frezzato, Naoki Urasawa, Frederik Peeters, Greg Capullo, Sean G. Murphy, Paul Pope; Türkiye’den de Cem Dinlenmiş ve Cihan Kılıç’ı takip ediyorum. Drawn&Quarterly, Nobrow ve First Second yayınevlerinin de editöryel tercihlerini beğeniyorum.
