“‘Oldu mu bu?’ sorusu korkunç bir şey, kendine sorunca daha da korkunç…”


Bu aralar Müzik Hayvanı’ndan çıkardığı ilk EP’si Su Akar Deli Bakar ile karşımızda olan Ahmet Ali Arslan, şarkılarındaki enerjisi ve içtenliğiyle birçok kişiyi yakalamayı başardı bile. Önümüzdeki zamanlarda ismini sık sık duyacağımız müzisyenle, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sofar İstanbul’daki performansının ötesinde, müziğine yön veren detaylar ve dahasıyla huzurlarınızda Ahmet Ali Arslan.  

Seni tanımayanlar için kısa bir özet geçelim. Liseden sonra Columbia Üniversitesi’nde elektronik mühendisliği okudun ve ardından İstanbul’a döndün. Şu an hâlâ devam ettiğin bir müzik eğitimin var MIAM’da. Ne zaman bir grup kurmaya ve bu işi ciddi bir şekilde yapmaya karar verdin?

Kendiliğinden oldu aslında. 2014 yazında senelerdir biriktirdiğim parçaların demolarını paylaşmaya başladım. Hepsi müzikle alakalı olan, yapmak istediğim birçok şeyden bir tanesiydi kendi müziğimi çalmak, söylemek. Bir şekilde insanlar, konserler çıktı önüme. Bıraktım kendimi biraz, o tarafa gitti hayat. Bir yandan da “ciddi bir şekilde”ye yoğunlaşırsam, geçtiğimiz yaz başı Boğaziçi’nde gittiğim Ara & Onnik Dinkjian konserini tarih olarak verebilirim: “Ben hayatımda bunu yapmak istiyorum” dedirten oydu.

Şarkılarını genelde kendin yazıyorsun. Bu süreçte seni motive eden şeyler neler oluyor? Sana ilham veren şeylerden biraz bahseder misin?

Kolay değil müzik yapma motivasyonunu ya da şarkıların nasıl çıktığını anlatmak. Bir çeşit içimdeki bir şeyleri paylaşma isteğinden doğuyor, orası belli. Müzik beni çok mutlu ediyor, ben de başkalarına verebilsem böyle bir şey, ne mutlu diyorum kendi kendime, orası da belli. Neyi paylaştığım, vermeyi seçtiklerim belki de anlatması en zor olan. Bana dokunan, özel olduğunu düşündüğüm anlardan, bazen kafamdaki resimlerden, severek hissettiğim her şeyden çıkabiliyor şarkılar.

Bazı şarkıların, arkadaşlarının yazdığı şiirler üzerine yaptığın besteler. Şarkı yazım aşamasında, kendi yazdığın sözler ya da başkasının yazdığı sözler üzerine çalışmanın ne gibi farklılıkları var?

Çoğu zaman beste önden geliyor benim için. Misal, Rafet Karaoğlu’nun yazdığı “Mehtap” ve “Rüya Bitti”de ilk önce beste vardı. Rafet’e gönderdim, o üzerine söz yazdı. İçinden ne geçirdiyse, müzik ona ne söylediyse. Onun yazdıkları üstünde ben biraz oynadım, besteye daha iyi oturtmak için. Bazen denedik, yapamadık. Çok zevkli birlikte çalışmak. EP’deki “Mektup”u da bir fikirden yola çıkarak beraber yazdık. Kendi başıma yazdığımda beste ve söz birbirini daha hızlı bir şekilde etkiliyor, değiştiriyor. Fakat “Oldu mu bu?” sorusu korkunç bir şey; kendine sorunca daha da korkunç. Daha fazla insanla tanışıp, daha fazla söz-beste almak vermek, daha kolektif işler yapmak çok isterim aslında. Ozan Sarohan ve Rana Uludağ’la biraz yakaladık o ritmi. O soruya gelmeden sevmiş oluyoruz parçayı.

Canlı performanslar genelde müzikseverlerin bir müzisyeni anlaması ve hattâ sevmesi için en uygun ortamlardan biri denebilir. Senin canlı performanslarla ilgili hissiyatın nedir? Aldığın tepkiler ve yaptığın müziğinin yansımasının sana ne gibi faydaları olduğunu düşünüyorsun?

Kendi müziğimi düzenli çalmaya başlayalı aşağı yukarı bir sene oluyor. Yavaş yavaş varıyorum keyfine. Çok seviyorum paylaşmayı ve ânında görmeyi; acep karşı taraf da benim hissettiğimi az buz hissediyor mu… Çalarken kafadaki başka türlü soruları düşünmemeyi, yarına bırakmayı yeni yeni öğreniyorum. Ben ne kadar zevk alıyorsam seyirci de o kadar hissediyor sanki. Bana faydası da aşırı sevgi ve devam etmeye motivasyon tabii ki.

Su Akar Deli Bakar EP’si için Müzik Hayvanı’yla çalıştın. Türkiye’de bağımsız plak şirketleri ve geleneksel olanlarla çalışmanın ne gibi farklılıkları olduğunu düşünüyorsun?

Müzik Hayvanı’yla bir aileye girmiş gibi hissettik. Hiç kimsenin birbirinden öte çok bir çıkarı olmadığı zaten ortada. Müziğe bakış da yakın olunca çok rahat ve sıcak oldu bizim için. EP zaten yapısı itibariyle çok işlenmiş değil. Öyle kalsın istedim. Sahneyi taşıyalım, grup olarak birbirimizle olan bağımızı ortaya koyalım istedim; eğrisiyle doğrusuyla. Geleneksel bir plak şirketinde yeni çıkış yapan birine böyle özgürlükler verilmiyordur diye tahmin ediyorum. Ne işin parasını gözeten birinin müziğe dokunmasını isterim, ne de ikna etmeye uğraşmayı. Bu tavır böyle. Müziğin kendisi ve yayın organı çekiyor zaten birbirini.

Albüm yayınlamak yerine Su Akar Deli Bakar EP’si ile yola çıkmayı tercih etmenin bir sebebi var mı? Bildiğimiz kadarıyla aslında Soundcloud hesabında albüm çıkarmaya yetecek kadar besten var. Bu beş şarkının ortak bir özelliği var mı?

Yayın stresi fenaymış, en basit hâliyle bile. Ki biz Müzik Hayvanı, işlenmemiş ses derken bayağı rahattık. Ben albüm albüm dinlerim genelde yeni dinlediğim müzikleri. O yüzden biraz büyüyor gözümde. Bu EP’yi niye EP yaptık: Soundcloud’daki demoların daha ötesinde dinlenecek hiçbir şeyimiz olmaması rahatsız etti beni. O yüzden belki de daha büyük bir adımdan önce hem bir şeyler vermek, hem de denemek istedik. Çok şey öğrendik. Bu beş şarkının ortak özelliği de aslında onları tam bu tınıyla hayal etmemiz. Yani dediğin gibi birçok parça var ama çoğunun belki albüm hâli bu grup aranjmanıyla olmayacak. Hayal kurmak serbest, ben enfes bir Müslüm Gürses prodüksiyonu gibi pop yapmak isteyebilirim mesela “Mehtap”ı. “Rüya Bitti”de belki İsmail Lumanovski klarnet çalıyor bizle. Her zaman genişleyebilir düzenlemeler, fakat bu şarkılar bu hâllerinin final olması gerektiğine inandığımız şarkılardı. O yüzden birlikteler. Gerisi yavaş yavaş, öğrendikçe gelecek.

İnternette birçok canlı performans videon var. Hiç klip çekmeyi düşündün mü? Klip çekmekle ilgili düşüncelerin neler?

Klip daha zor. Çünkü önce müzik var. “Kardeş şuna bi’ klip çekelim” deyip o müziği o müzikten daha az orijinal bir şeye katmak istemem sadece daha fazla insana ulaşsın diye. O yüzden görselin de beni etkileyen, güzelliğine ve yeniliğine inandığım bir şey olması gerekiyor. Onun için de doğru insanla tanışmak gerekiyor; neredeyse birlikte çalmak kadar yakın olmalı o ilişki. Ne olursa olsun canlı performans videosu da bir kurgudur çoğu zaman, ama belgeleme kısmı daha ağır onun. Klibin sanat olması gerekiyor bence.

Senin gibi genç bir müzisyenin Açık Radyo’da Türk geleneksel müziğiyle ilgili bir radyo programı yapıyor olması aslına oldukça ilginç. Türlü programının fikri nasıl çıktı? Her şeyden önce Türk Halk Müziği ve türevlerine ilgin nereden geliyor?

Aslında çok da ilginç olmamalı! O yüzden yapıyorum. Ekimden beri Ozan Sarohan’la yapıyoruz, kafamdaki programa biraz daha yaklaştı o zamandan beri. Burada girmeyeceğim bir sürü sosyal, politik sebepten dolayı içinde büyüdüğüm, eş dost edindiğim çevreler, insanlar hep daracık çerçevelere koyuyor Türk Halk Müziği’ni, sanat müziğini ve “bu civardan müzikler” diye anlatabileceğimiz birçok müziği. Türk Sanat Müziği için klasik rakı fasıl geyiği, Türk Halk Müziği zaten çok ayrı bir şeymiş meğer… Yani sanki yolda yürürken Radiohead dinlermiş gibi Cengiz Özkan dinleyemezmişim, sabah kalkınca Bülent Ortaçgil yerine klasik kemençe dinlenmezmiş, bağlama zaten çalınmazmış gibi gibi. Ben goygoyunu da yapıp bu müziği genç ağzıyla sunabilmek, paylaşabilmek istiyorum. Bu yüzden var Türlü. Basit, çok teknik detaya inmeden, Talip Özkan’ı, eğer genç dinleyici (sen-ben) ancak öyle dinleyecekse, cool yapmak için. Daha zor dinlenecekleri daha yeni seslerin aralarına gömerek… Ne kadar oluyor bilmiyorum ama kafadaki amaç bu.

Radyo demişken, Amerika’da bir caz radyosunda da çalışmışsın. Bu deneyimin hem radyo programında hem müzik üretiminde ne gibi etkileri olduğunu düşünüyorsun?

WKCR hayatımı değiştirdi. Ne müzik yapıyorsam o radyoya borçluyum desem abartı olmaz. Üniversite için New York’a gidene kadar çok da dinlememiştim Türkiye’den müzikler. Biraz sarıyordum yavaş yavaş, ney üflemeler falan. Ama ağırlıklı olarak yabancı müzik dinlerdim. Dışarıdan bakınca Türkiye’ye, bir de Türk müziği sunmaya başlayınca cahil Amerikalı’ya anlatır gibi, çok girdim bu civardan müziklerin içine. Çok dinledim, hayatımın ilk 20 senesi dinlemememi telafi etmeye çalışır gibi. Bir yandan da WKCR tavır olarak çok sertti. Ana akım olmayan her şeyi temsil etmeye çalışan ve kendi müzik anlayışından aşırı emin bir şekilde müziğe bazen gaddar bakabilen türden. Müzik dinleme disiplinim biraz şekillendi orada: yakında Cecil Taylor biyografisi yayınlayacak adamın çalışmasını görmek; 40 senedir her hafta içi sabahı Charlie Parker hakkında program yapan, Charlie Parker’ın albümlerinin seri numaralarını ve 27. doğum gününde giydiği çorabın rengini bilen adamın işini ne kadar ciddiye aldığını görmek; bir yandan da klasik Hint müziğinden deneysel elektronik müziğe kadar birçok müziği bu ciddiyetle sunmaya çalışan gençlerin arasında olmak bayağı şekillendirdi beni. Üstüne bir de John Zorn’undan Ara Dinkjian’ına hayranı olduğum birçok sanatçıyla röportaj imkânım oldu; büyük hazinedir benim için onların söyledikleri. Açık Radyo da ana akım olmayana inancıyla aynı radyonun buradaki devamı benim hayatımda. Aslında az önce sormuş olduğun Türk Halk Müziği’ne ilgim işte bu anlattıklarım yüzünden.  

Son zamanlarda dinlemekten keyif aldığın yerli sanatçılar oldu mu? Mesela evde otururken neler dinlersin?

Sırasız bir şekilde: İncesaz, Cengiz Özkan, Birsen Tezer, Fikret Kızılok… Büyük Duman hayranıyım. Ara Dinkjian / The Secret Trio, Selim Sesler, Erkan Oğur, MFÖ, Arif Sağ…

Ahmet Ali Arslan’ı önümüzdeki sene neler bekliyor? 2016’yla ilgili planların var mı?

Karışık birçok düşünce var. Hâliyle konserlere devam, İstanbul dışına gitmeler var. Sahneyi biraz daha renklendirmek var, Rana’ya vurmalı seti yaptık, tatlı oldu. Ozan’ın eline bir cümbüş vererek devam edeceğiz zannedersem. Bir yandan o aklımdaki albüm için öğrenmeye, kendimi geliştirmeye devam. Bir yandan da küçük küçük parça yayınlamacalar var. Tek bir tınıyla özdeşleşmek fikri hoşuma gitmiyor. Yani aslında büyük başarıdır ama olur da olursa beklentiye döner diye korkarım. O yüzden kafanızı karıştıracak bir sürü şey yayınlayabilirim birbirinden farklı farklı. Kızmayın bana.

  1. Pastırma yazı güneşi gibi: Ellen van Engelen

    “Genel olarak nostaljiden uzak durmaya çalışıyorum ama sanırım nostalji benim tabiatımda var.”

  2. Sovyetler sonrasından kişisel portreler: Sputnik Photos

    “Biz içinde bulunduğumuz ve referans verebileceğimiz bölgeden hikâyeler anlatmak istiyoruz… İşlerimizin en belirgin yanlarından biri belgesel fotoğraflarımızda kullandığımız metaforlar…”

  3. 'Yıldız Savaşları’nı nasıl bilirdiniz?: Star Wars mektupları

    17 Aralık 2015 olarak belirlenmiş vizyon tarihi gelip çatan Star Wars 7: Güç Uyanıyor (The Force Awakens) vesilesiyle farklı disiplinlerden yazar, eleştirmen ve müzik insanlarından Star Wars mektupları.

  4. Kadınlar Patti Smith’i anlatıyor: Horses albümü 40 yaşında!

    Müziğin yönünü değiştiren efsane albümlerden birini, günümüz müzisyenlerinden dinliyoruz.

  5. Müziğin görsel kimlikleri: Hayali karakterler ve maskotlar

    Iron Maiden’ın Eddie the Head’inden Mr. Oizo’nun Flat Eric’ine, müzik tarihinde yer etmiş karakterlerden bir seçki.

  6. Deliliğe varan ince ayrıntılar: Grimes’dan 'Art Angels'

    Grimes ve 2010’ların en iddialı feminist “pop” albümü Art Angels üzerine...

  7. Modüler synthesizer dünyası: Moog Mother-32 ve öncesi

    Modüler synthesizer dünyasına Moog'un son katkısı Mother-32’nin şerefine gittikçe popülerleşen ve alışkanlık yaratan bu modüler synthesizer illetini masaya yatırdık.

  8. Algıyı değiştirmek: Föllakzoid

    Şilili grubun gitaristi Domingo García-Huidobro’yla soyut ve zaman ötesi müzikleri üzerine.

  9. Samimiyetin şarkılarla buluştuğu en güzel hâl: Ahmet Ali Arslan

    "'Oldu mu bu?' sorusu korkunç bir şey, kendine sorunca daha da korkunç..."

  10. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  11. Los Angeles’tan bildiriyoruz: AFI Festivali

    Kendinizi mikro bütçeli bir Alman filmini Kim Gordon’la aynı salonda izlerken bulabileceğiniz, biletleri bedava olan AFI Festivali’nin nefis seçkisini ve festival için tasarlanmış özel “sanal gerçeklik” (VR) bölümünü masaya yatırıyoruz.

  12. Manzaranın ruhu: Gürcan Keltek’le Koloni üzerine

    Gürcan Keltek’in Kosova'da düzenlenen belgesel ve kısa film festivali DokuFest'te Balkan Sineması Yeni Yetenek Ödülü'nü kazanan, Kıbrıs Harekâtı'nın ardında bıraktıklarını anlatan Koloni belgeseli manzaranın ruhunu taşıyor. Kıbrıs’ta yaşananlara ve Kıbrıs coğrafyasına farklı bir bakış sunan film, bir bellek kartografı gibi.

  13. Gücünü kaybetmiş hiyerarşi: Sarmaşık

    Sundance Film Festivali’nde yarıştıktan sonra İstanbul, Adana ve Malatya Film Festivallerinin de ulusal yarışmalarında boy gösteren Sarmaşık, devasa bir geminin içindeki esaretten yola çıkıp, güncel bir Türkiye fotoğrafı çekiyor.

  14. Çeyrek asır sonra: Boyz n the Hood

    “Bu sabah televizyonu açtım, şiddet dolu bir dünyada yaşamakla ilgili bir program vardı. Hep yabancı ülkeleri gösteriyorlardı. Düşünmeye başladım ve dedim ki, ya bilmiyorlar, ya göstermiyorlar, ya da umursamıyorlar mahallemizde olanları. Bütün bu yabancı ülkeleri gösterdiler, ama hiçbiri kardeşimin başına gelenleri göstermedi...”

  15. Silahlar ve güller: Afganistan’ın savaş halıları

    Geçtiğimiz günlerde Scotsdale Modern Sanat Müzesi’nde düzenlenen Afgan Savaş Halıları: Orta Doğu’nun Modern Sanatı sergisi üzerinden, Afganistan’da önemli bir sanat dalı ve ifade biçimi olmaya devam eden bu gelenek üzerine.

  16. Ankara üçlemesinin son çizgi romanı: Uzak Şehir

    Ankara’da bir kenar mahallede, entrika, para hırsı, sınıf atlama çabası, hesaplar, kurnazlıklar ve ölümlerle dolu bir suç dünyası...

  17. Tommy Hilfiger: F.A.M.E

    Tommy Hilfiger 2015 Sonbahar/Kış Koleksiyonu F.A.M.E. (Fashion, Art, Music, Entertainment), moda, sanat, müzik ve eğlenceyi buluşturuyor

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler Doruk [email protected] Güran / illü[email protected] Melikşah Altuntaş / [email protected] Nural / [email protected] Kayıran / mü[email protected] Dostgül / [email protected] Cuylan [email protected] Mazonowicz / [email protected] yazı işleri Aycan Taşyü[email protected] [email protected] Naz İ[email protected] [email protected] Koç[email protected] reklam ve pazarlama Yetkin [email protected] katılımcılar Faruk Geyran, Berk Çakmakçı, Vardal Caniş Su, Tolga Tarhan, Müge Yıldız, Deniz İlbi, Merve Atılgan, Can Uzuner Erkorkmaz, Berat Pekmezci, Nazlı Dönmez, Naz Tansel, Can Çetinkaya, Sedat Girgin, Eren Arpacı, Doğukan Güvercin, Burak Dak. kapak görseli Ellen van Engelen bant mag. mekan Moda Mektebi Sokak.