Modüler synthesizer dünyasına Moog’un son katkısı Mother-32’nin şerefine gittikçe popülerleşen ve alışkanlık yaratan bu modüler synthesizer illetini masaya yatırdık.


Geçtiğimiz ay, Los Angeles’taki yerel müzik dükkânlarından birisi olan Big City Music, Moog’un yeni çıkardığı bir synthesizer için bir tanıtım partisi düzenledi. Bu göz alıcı enstrüman, son zamanlarda giderek daha da ilgi çeken modüler synthesizer dünyasına Moog’un son katkısı olan Mother-32. Yarı-modüler (semi-modular) olarak tanımlanan bu alet vesilesiyle, gittikçe popülerleşen, bütçeleri zorlayan, yuvaları yıkan, alkol, uyuşturucu ve kumar gibi bir alışkanlık yaratan bu illeti masaya yatırmaya karar verdim. İşte size modüler synthesizer dünyası.

Image
Image
Image

Normal synthesizer’lar yetmiyor muydu, niye modüler synthesizer’lar çıktı?

Biraz tarih dersiyle başlayalım. Synthesizer’ların ilk ortaya çıkışı, Varese, Stockhausen gibi öncü müzisyenlerin, sonradan elektronik müzik olarak genelleştirilen müzik türünü yaratırken, değişik ses araçları icat etmeye çalışmalarına dayanıyor. Bu aletler giderek entegre hâle gelerek, tek başına çalışabilen bir ses üretici alete dönüşüyor ve sonunda RCA şirketi bir oda büyüklüğündeki ilk MARK 1’i 1940’larda üretiyor. Sonra 50’lere gelindiğinde, MARK 2’de gördüğümüz gibi görece olarak biraz daha basitleştirilmesine rağmen, bu aletlerin müzisyenlerin kullanımına açılması için ticari olarak satılabilecek ve kolay taşınabilir bir hâle dönüşmesi gerekiyor. Bu da ilk olarak Moog şirketinin 1964’te satışa çıkarılan, ilk synthesizer prototipini üretmesiyle gerçekleşiyor. Dolayısıyla aslında kullanıcılara açılan ilk synthesizer, modüler olmuş oluyor. Bu terim, bir synthesizer’ı oluşturan parçaların ayrı ayrı birimler hâlinde kontrol edilebildiği ve birbirlerine değişik şekilde bağlanarak yeni ses olanaklarının katlanarak arttırılabildiği analog sistemler anlamına geliyor. Hâlâ pahalı ve kullanması zor olduklarından zaman içerisinde daha da basitleştiriyorlar ve ortalıkta daha fazla gördüğümüz Minimoog, Prophet, Roland Juno, Korg Monopoly gibi yaygın, normal synthesizer’lara dönüşüyorlar. Zaman içerisinde bu standart synthesizer’lar müzikte o kadar kullanılıyorlar ki, günümüze geldiğimizde yeni tınılar peşinde koşan müzisyenler, daha kendine has sesler yaratmak amacıyla modüler synthesizer’lara olan talebi tavana vurduruyorlar. İşte bu şekilde, günümüzdeki modüler synthesizer çılgınlığı başlamış oluyor.

MOOG MOTHER-32

Moog ilk satışa başladığı andan itibaren, her yeni enstrüman çıkardığında tüm prodüktör ve müzisyenlerin gözü kulağı kesilir.  Bu aleti ilk kullananlar diğerlerine göre yaratıcılıkta bir avantaj elde ederler. Aleti hemen sahneye taşıyıp, kalabalıktan sıyrılmaya ve dikkat çekmeye uğraşılır. Ses teknolojisi, yeni enstrümanlar, havalı markalar, müzik piyasasının motorunun en temel parçasını oluştururlar. Bu, işin doğasında var. Moog Modular, Minimoog, Voyager, Taurus, Sub-Phatty, Little-Phatty, Memorymoog piyasaya çıktıklarında hep bu tip bir ilgiyi üzerine çekmiştir. Şimdi de modüler synthesizer’ların kazandığı popülerlikle, Moog hem daha hesaplı hem de kullanması çok daha kolay bir yarı-modüler synthesizer’ı piyasaya çıkarıyor. Yarı olmasının sebebi, temel parçaların (oscillator, filter, envelope) ayrılamaz bir şekilde birbirlerine tek alette bağlı olması ama kablolarla aralarında hâlâ daha fazla bağlantı sağlanarak ses üretme olanaklarının arttırılabilmesi. Hattâ iki tane synthesizer aynı anda kablolarla bağlanıp, birlikte kullanılarak daha fazla özgürlük de sağlanabiliyor. Ayrıca tabii ki hesaplı olması da, Mother-32’nin yarattığı yoğun ilginin çok ama çok önemli bir parçası. Tek tek parçaları toplanan Eurorack gibi modüler synthesizer sistemlerinden işe yarayan basit bir alet yaratabilmek için 2.000-3.000 dolar harcanırken, Moog Mother-32’nin Amerika satış fiyatı 600 dolar. Tüm bu sebepler yüzünden modüler sistemlere ilgi duyan ama çok para harcamaktan veya öğrenme zorluğundan çekinen müzisyenler için Mother-32 harika bir çözüm sunuyor.

Görünüşünden başlarsak, küçük boyutu taşınması için kolaylık sağlarken, açıkçası biraz oyuncak hissi de veriyor. Eğer klasik Moog Modular’ı düşünerek Mother-32’ye yaklaşılırsa bayağı hayal kırıklığına uğranabilir. Ama benim tanıtım partisinde gördüğüm gibi iki tane Mother-32 birbirine bağlandığında daha doyum verici bir görüntüye bürünüyor ve sadece stüdyoda değil, sahnede de istenen etkileyiciliğe sahip olabiliyor. Zaten kenarlarının klasik Moog ahşabı olması, Moog yazı tipi ve düğmelerin kalitesi beklenen yüksek düzeyde. En aşağıdaki klavye bölümündeki beyaz düğmeler, Moog’da pek alışık olmadığımız, Elektron ürünlerini hatırlatan bir hafifliğe sahip. Bana göre sorun değil ama bazıları bunlara hemen ilk görüşte takılıp rahatsız olabilir.

İki çıkışlı, sawtooth ve pulse tarzı ses dalgaları yaratan klasik Moog oscillator’ları, white noise çıkışı, VCO ve dışarıdan girilebilen sinyal arasındaki analog mikseri, 20 Hz-20 Khz aralığındaki kusursuz filtresi, square ve triangle tiplerinde çalışabilen LFO’su, VCO ve VDF modülasyonu ve aşağıda bulunan 32-step sequencer’ı, Mother-32’nin birbirinden ayrılmaz parçalarını oluşturuyor. Bu tamamen analog olan synthesizer’ı özel kılan ve adına modüler terimini koymamızı sağlayan asıl bölüm, kablo bağlantıları (patchbay) bölümü. Bu bölümde aletin gerçek potansiyeli ortaya çıkıyor. Çeşitli giriş ve çıkışlar arasındaki kablo bağlantılarıyla Cutoff, Resonance, LFO, Modulation, Gate, Tempo gibi birimler birbirilerini kontrol ederek normal synthesizer’larda ulaşılamayan kombinasyonları ortaya çıkarmış oluyor. Bu bölümü kullanmak gerçekten kolay ve çok hâkim olmadan, biraz deneme yanılmayla bile çok iyi sonuçlara ulaşmak mümkün. İşte bu patchbay bölümü Mother-32’yi alıveriş listesinin en başına koymamızı sağlıyor.

Bu özelliklerin dışında sekiz oktav kontrol edebilen ve sequencer kontrolünü sağlayan küçük beyaz klavyesi, midi, Cv, Ext In girişleri mevcut. Aletin asıl ses çıkışı tek jaklık bir mono çıkış ve kulaklık için de bu çıkış kullanılıyor. Mother-32 ayrıca Minitaur, Werkstatt gibi diğer Moog ürünleriyle beraber kullanılabildiği gibi EuroRack sistemlerle beraber kullanılmaya da uygun tasarlanmış.

Bir sonraki bölümde bahsedeceğim ve bu konuyla ilgilenenlerin salyalarına hâkim olamayacakları, ama aynı zamanda zar zor çalışıp kazanıp biriktirdikleri paraları da sonuna kadar harcamalarına sebep olacak sistemlerin yanında Mother-32 çok mantıklı bir alternatif olarak duruyor. Yeterince çocuk masasında takıldığımıza göre, şimdi asıl modüler synthesizer masasına geçelim ve garsonun getirdiği büyük ve pahalı meze tabağını incelemeye başlayalım.

BİRİMSEL BİRLEŞTİRİCİ EVRENİ

Bu evrende ilk yapılacak şey hangi sistemde birimleri toplayacağınıza karar vermek olmalı. Buchla, Frac, MU (moog unit), Serge, MOTM gibi farklı büyüklüklerdeki sistemler içerisinde en yaygını ve belki de bu yüzden en hesaplısı Eurorack. En çok birim bu formatta yer alırken, biraz daha para vermeyi göze alıp, daha az bulunur kendine has sistemler yaratmak isteyenler Buchla’ya bakabilir veya kendi Moog’unu yaratmak isteyenler MU’yu tercih edebilir. Bu noktada gözü kapayıp alışverişe başlamak yerine bir-iki tane yapılması yararlı şey var. Bir tanesi çok daha ucuza gelen soft synthesizer’lar, yani plug-in’ler kullanarak kendi müzik üretimine göre hangi birimlere ihtiyaç olabileceğinin bir listesini oluşturmak. Mesela Native Instruments Reaktor bu dünyaya giriş için oldukça kullanışlı. Arturia’nın Modular V’i, u-he’nin Bazille’i çok öğretici. Biraz bunlarla uğraşıp fikirler oluşturduktan sonra www.modulargrid.net‘e girip bir sonraki adıma başlanabilir. Bu sitede tüm modüler synthesizer sistemleri ve piyasada var olan birimler arasından kendinize özel sanal sistemler oluşturulabiliyor. Böylece bu dipsiz dünyada kaybolmak yerine, alışveriş listesi rahat rahat planlanabiliyor. Tabii genellikle herkes bir gerçekçi model, bir de rüyalarındaki sistemi oluşturuyor. Rüya kurmaktan bir zarar gelmez. Böylece başka kullanıcıların tasarladıkları sistemlere de bakarak fikir almak mümkün olabiliyor. ,

Eğer yeteri kadar hazırlandığımızı düşünüyorsak market kısmına geçebiliriz. Bu noktada sorulacak soru, hangi belli başlı birimler ve hangi markaları almak lazım. Bu birimleri onyıllardır üreten markalar olduğu gibi mikro düzeyde ve az sayıda üretim yapan butik markalar da var. Akılda tutulması gereken markalar başlıca şöyle: Doepfer, Analogue Solutions, Pittsburgh Modular, Intellijel, Malekko, Modscan, Cwejman, Make Noise. Bu markaları genel olarak incelemek yerine belli başlı birimlere bakalım.


OSCILLATOR

Ses sinyalinin yaratıldığı bu birim bir birleştiricinin olmazsa olmazı. Square, sine gibi belli başlı dalga tipleri üretmek istediğimiz sese ulaşmaktaki ilk adım. Bu birim için önerilebilecekler Intellijel, Tiptop Audio, Harvestman, Cylonix.

FILTER

Ses frekanslarının ne kadarını duyacağımızı (cutoff), hangi frekanslara daha çok vurgu yapmak istediğimizi (resonance) belirlediğimiz birim, filtreler. Dikkat çekici markalar Doepfer, Tiptop, Flight Of Harmony, Harvestman, Intellijel.

ENVELOPE

Sesin şiddetinin zamana göre ayarı Envelope birimlerinde yapılıyor. Hızla maksimum noktasına mı çıkacak yoksa yavaş yavaş mı yükselecek (attack), ne kadar süre maksimumda kalacak (decay, sustain) ve sesin duruşu hızla mı kesilecek yoksa yavaş yavaş mı azalacak (release)… Tüm bunlara envelope birimlerinde karar veriyoruz. Pittsburgh Modular, Malekko, Cwejman, Make Noise öne çıkan markalar.

MIXER

Farklı oscillator’lar arasındaki veya dışarıdan girilecek ses kaynakları arasındaki seviyeleri belirleyeceğimiz birim, mikser birimi. Make Noise, Honourable Mentions Intellijel ismi hemen akla gelen markalar.

SEQUENCER

Dışarıdan veya içeriden sağlanabilen bir tempoya (clock) göre oscillator’lardan çıkan seslerin frekanslarını değiştiren, yani kendi kendine notalar çalmasını sağlayan birim, sequencer. Duymaya alıştığımız synthesizer arpeggio’ları işte bunun gibi sequencer olarak adlandırılan birimler sayesinde yapılıyor. Pittsburgh Modular, 4MS Pedals, Make Noise, Tiptop öne çıkan markalar.

FX

Sesin tekrarlanmasını sağlayan Delay, hacim kazandıran Reverb, faz yaptırıp stereo efekti sağlayan Chorus, Phaser, frekansları manipüle ederek harmoniler yaratan Ring Modulator gibi çok sayıda efektleri de birleştiriciye ekleyerek ses paletimizi genişletebiliriz. Make Noise, Harvestman, Doepfer, Honourable Mentions akla ilk gelen markalar.

Bu birimler dışında LFO’lar, Gate’ler, Function Generator’lar ve daha niceleri mevcut. Tüm bunlarla uzun zaman geçirip deneyler yaparak farklı farklı sonuçlara ulaşmak mümkün. Ayrıca unutmayalım, birimsel bir sistem yaratmanın en güzel tarafı her bir birimin içerisindeki parametreleri kablo bağlantıları (patchbay) sayesinde birbirine bağlayıp, daha önce o şekilde kullanılması düşünülmeyen fonksiyonlar da çıkarabilmek. Bu gibi kombinasyonların ve olasılıkların fazlalığı, birimsel birleştiricileri çekici kılan en önemli faktör.


Image
Image

SONUÇ

Eğer kafalar karışmaya başladıysa panik yapmaya gerek yok. Kendi birleştiricini kurmak bazıları için hayat boyu süren bir macera. Hatta bir noktada müzik yapmaktan daha bile önemli bir hâle geldiğini söylemek yanlış olmaz. Tüm bu aletlerin planlaması, biriktirilmesi, kendine has şekillerde kullanımı kendine küçük ama çok heyecanlı bir alt kültür yaratmış durumda. Sadece bir müzik enstrümanı peşinde koşmuyor, teknolojinin ve ses tasarımının da işin içine girdiği gizli bir gruba dahil olmuş oluyorsun. Bunun sonucunda gerçekten kendine has bir şeyler ortaya çıkardığını hissetmeye başladığında da bunları kompozisyonlara dönüştürebilir ve hattâ sahnede diğer insanlarla paylaşmaya başlayabilirsin. Profesyonel veya amatör bir yapımcı olarak da elindeki ses paletini zenginleştirebilir, diğer birleştiriciler kadar kolay kontrol edemediğin, seni de üretim esnasında şaşırtacak, işin içerisine biraz daha kaos ve heyecan katacak bir aleti kendin inşa edebilirsin. Veya bütün bu planlama ve teknik bilgilerin içerisinde kaybolmaktan korkuyorsan da başta bahsettiğim Moog Mother-32 ile bu dünyaya yumuşak bir giriş yapıp zaman içerisinde daha fazla ilgilenip ilgilenmeyeceğine karar verebilirsin.

Bu konuya değinmişken 2014 yılı yapımı I Dream Of Wires‘dan bahsetmemek olmaz. Bu belgeselin ana karakteri birimsel birleştiriciler (modular synthesizers). 1960’lardan başlayarak, Moog ve Buchla ile beraber bu müzik aletlerinin gelişimini izliyor, Gary Numan, Trent Reznor, James Holden gibi müzisyenlerle röportajlarla konuyu zenginleştiriyor ve elektronik müzik için referans belgesellerden biri hâline geliyor. Para ve zaman gibi az bulunan ve can sıkan etkenlerin umut kırmasını engellemek, kendi sistemini kurmak için gaza gelmek için birebir.

  1. Pastırma yazı güneşi gibi: Ellen van Engelen

    “Genel olarak nostaljiden uzak durmaya çalışıyorum ama sanırım nostalji benim tabiatımda var.”

  2. Sovyetler sonrasından kişisel portreler: Sputnik Photos

    “Biz içinde bulunduğumuz ve referans verebileceğimiz bölgeden hikâyeler anlatmak istiyoruz… İşlerimizin en belirgin yanlarından biri belgesel fotoğraflarımızda kullandığımız metaforlar…”

  3. ‘Yıldız Savaşları’nı nasıl bilirdiniz?: Star Wars mektupları

    17 Aralık 2015 olarak belirlenmiş vizyon tarihi gelip çatan Star Wars 7: Güç Uyanıyor (The Force Awakens) vesilesiyle farklı disiplinlerden yazar, eleştirmen ve müzik insanlarından Star Wars mektupları.

  4. Kadınlar Patti Smith’i anlatıyor: Horses albümü 40 yaşında!

    Müziğin yönünü değiştiren efsane albümlerden birini, günümüz müzisyenlerinden dinliyoruz.

  5. Müziğin görsel kimlikleri: Hayali karakterler ve maskotlar

    Iron Maiden’ın Eddie the Head’inden Mr. Oizo’nun Flat Eric’ine, müzik tarihinde yer etmiş karakterlerden bir seçki.

  6. Deliliğe varan ince ayrıntılar: Grimes’dan ‘Art Angels’

    Grimes ve 2010’ların en iddialı feminist “pop” albümü Art Angels üzerine...

  7. Modüler synthesizer dünyası: Moog Mother-32 ve öncesi

    Modüler synthesizer dünyasına Moog'un son katkısı Mother-32’nin şerefine gittikçe popülerleşen ve alışkanlık yaratan bu modüler synthesizer illetini masaya yatırdık.

  8. Algıyı değiştirmek: Föllakzoid

    Şilili grubun gitaristi Domingo García-Huidobro’yla soyut ve zaman ötesi müzikleri üzerine.

  9. Samimiyetin şarkılarla buluştuğu en güzel hâl: Ahmet Ali Arslan

    "'Oldu mu bu?' sorusu korkunç bir şey, kendine sorunca daha da korkunç..."

  10. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  11. Los Angeles’tan bildiriyoruz: AFI Festivali

    Kendinizi mikro bütçeli bir Alman filmini Kim Gordon’la aynı salonda izlerken bulabileceğiniz, biletleri bedava olan AFI Festivali’nin nefis seçkisini ve festival için tasarlanmış özel “sanal gerçeklik” (VR) bölümünü masaya yatırıyoruz.

  12. Manzaranın ruhu: Gürcan Keltek’le Koloni üzerine

    Gürcan Keltek’in Kosova'da düzenlenen belgesel ve kısa film festivali DokuFest'te Balkan Sineması Yeni Yetenek Ödülü'nü kazanan, Kıbrıs Harekâtı'nın ardında bıraktıklarını anlatan Koloni belgeseli manzaranın ruhunu taşıyor. Kıbrıs’ta yaşananlara ve Kıbrıs coğrafyasına farklı bir bakış sunan film, bir bellek kartografı gibi.

  13. Gücünü kaybetmiş hiyerarşi: Sarmaşık

    Sundance Film Festivali’nde yarıştıktan sonra İstanbul, Adana ve Malatya Film Festivallerinin de ulusal yarışmalarında boy gösteren Sarmaşık, devasa bir geminin içindeki esaretten yola çıkıp, güncel bir Türkiye fotoğrafı çekiyor.

  14. Çeyrek asır sonra: Boyz n the Hood

    “Bu sabah televizyonu açtım, şiddet dolu bir dünyada yaşamakla ilgili bir program vardı. Hep yabancı ülkeleri gösteriyorlardı. Düşünmeye başladım ve dedim ki, ya bilmiyorlar, ya göstermiyorlar, ya da umursamıyorlar mahallemizde olanları. Bütün bu yabancı ülkeleri gösterdiler, ama hiçbiri kardeşimin başına gelenleri göstermedi...”

  15. Silahlar ve güller: Afganistan’ın savaş halıları

    Geçtiğimiz günlerde Scotsdale Modern Sanat Müzesi’nde düzenlenen Afgan Savaş Halıları: Orta Doğu’nun Modern Sanatı sergisi üzerinden, Afganistan’da önemli bir sanat dalı ve ifade biçimi olmaya devam eden bu gelenek üzerine.

  16. Ankara üçlemesinin son çizgi romanı: Uzak Şehir

    Ankara’da bir kenar mahallede, entrika, para hırsı, sınıf atlama çabası, hesaplar, kurnazlıklar ve ölümlerle dolu bir suç dünyası...

  17. Tommy Hilfiger: F.A.M.E

    Tommy Hilfiger 2015 Sonbahar/Kış Koleksiyonu F.A.M.E. (Fashion, Art, Music, Entertainment), moda, sanat, müzik ve eğlenceyi buluşturuyor

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler