Amerikalı fotoğrafçı Roland Miller’la dünyanın uzaya açılan kapılarında bir gezintiye çıktık


Çocukluğunu uzay programlarını takip ederek ve uzaya gönderilen roketleri izleyerek geçiren Amerikalı fotoğrafçı Roland Miller uzay üsleriyle ünlü Cape Canaveral bölgesinin yakınındaki bir üniversitede öğretmenlik yapmaya başladığında bu çocukluk tutkusu yeniden alevlenmiş. Soğuk Savaş döneminde kurulan, şimdi terkedilmiş uzay üslerini fotoğraflamaya karar veren Miller, iki yıl süren bu projenin sonucunda Abandoned in Place isimli, uzay yarışı döneminin etkileyici bir temsilinden oluşan bir fotoğraf serisini ve kitabını çıkardı. Roland Miller’la geçtiğimiz ay sergisi açılan Abandoned in Place üzerine kısa bir sohbet için aşağıya buyurun.

Image

Abandoned in Place projesinin nasıl geliştiğini, fikrin nasıl ortaya çıktığını anlatır mısın biraz?

Cocoa Florida’da Brevard Community College’da çalışıyordum. Cape Canaveral Air Force Station ve Kennedy Space Center bu okula sadece bir kaç mil uzaklıktaydı. Bir gün Cape Canaveral Air Force Station’daki eski ofis binalarından birini yenilemeye çalışan bir çevre mühendisinden telefon aldım. Eski binada bir de fotoğraf stüdyosu bulunduğunu söyledi ve kimyasallardan nasıl düzgün bir şekilde kurtulabileceği konusunda bana danışmak istedi. Bu şekilde tanıştık ve beni Launch Complex 19’a götürdü. Görür görmez bu mekânı çekmek istediğimi anladım. Aynı zamanda bunun gibi artık terk edilmiş başka uzay araştırma üslerinin de olduğu ortaya çıktı. Ancak gene de gereken izinleri almam iki sene sürdü. NASA’ya bundan önce yaptığım işleri ve fotoğraflarımı gösterince projeye farklı mekânlarda devam etmem için gerekli izni verdiler.

Web sitendeki fotoğraflar arasında gezinirken ilk tepkim biraz çelişkili bir his oldu zira çektiğin bu terk edilmiş mekânlar hem geçmiş hem de geleceği temsil ediyorlar. Sen Amerika’nın farklı bölgelerindeki terk edilmiş uzay üslerini gezerken neler hissettin?

Bir zamanlar tüm dünyanın ilgi odağı olan, ancak şimdi terkedilmiş ve çürüyen bu merkezleri gezmek gerçekten olağanüstü bir deneyimdi. İnsan hayatın geçici doğası ve bir dönem değerli olan bir şeyin kısa bir zaman içinde önemini kaybedebileceği üzerine düşünüyor. Aynı zamanda benim için çok heyecan verici bir deneyim oldu. Çocukken sürekli uzay araştırmalarını takip ederdim ve yıllar sonra bu mekânları gezme ve fotoğraflama şansını yakalamış olmam çok değerli benim için.

Image
Image
Image

Kaç uzay üssü gezdin ve fotoğrafladın? Projede yer alan uzay üslerin işlevsel çeşitliliği ve buna dayalı olarak estetik farkları nelerdi?

Hepsi farklı tesislerden oluşan toplam 12 uzay üssünü ziyaret ettim. Bunların büyük çoğunluğu Cape Canaveral Air Force Station bünyesinde bulunan fırlatma merkezleriydi. Ayrıca genelde Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu ve batısında yer alan çeşitli üslerde, kontrol odalarını, roket motoru test alanlarını, rüzgâr tünellerini, vakum çemberlerini ve başka tesisleri de fotoğrafladım.

Abandoned in Place projesini “belgesel, soyut ve melez imgelerin bir birleşimi” olarak tanımlandırıyorsun. İmajlara yaratıcı müdahalelerini ve arkasında yatan düşünceleri anlatır mısın?

Projenin başından itibaren kafamda hem belgesel hem de soyut nitelikte imgelerden oluşan ikili bir yaklaşım vardı. Bütün hikâyeyi aktarabilmek için anlaşılabilen ve temsili imgelere ihtiyacım olduğunun farkındaydım. Ancak aynı zamanda ele aldığım konu yorumlamak ve estetik açıdan keşfetmek için de yeterince olgunlaşmıştı. Uzay yarışlarını ve Soğuk Savaş’a dair daha derinde yatan alt metinleri ve anlamları ortaya çıkarmak için konuya hem soyut hem de belgesel stilinde yaklaşmam gerekiyordu. Ancak projenin ilk dönemlerinde küratörler ve fotoğrafları gösterdiğim başka sanatçılar iki stilden birini seçmem gerektiğine dair iyi niyetli uyarılar yaptılar. Bir diğer yandan, hangi stille devam etmem konusunda bir görüş birliği de yoktu. Ben sanatçıların spesifik bir stilde iş üretmesinin genelde yararlı olduğunu düşünürüm. Ancak bazı durumlarda farklı stillerin bir araya gelmesi işlerin anlam katmanları açısından daha zengin olmasını da sağlıyor. Bu proje de o durumlardan biriydi.

İmajların manipülasyonu konusunda, sadece perspektif düzeltme, renk açma ve koyultma gibi, Photoshop’la gerçekleştirdiğim ancak geleneksel karanlık oda ve baskı teknikleriyle de yapılabilinecek müdahalelerde bulundum.

Image
Image
Image

Hastaneler, fabrikalar veya alışveriş merkezleri gibi belli bir bağlam çerçevesinde gerçekleştirilen terk edilmiş mekân fotoğrafçılığı hemen hemen her zaman terk edilmişliğin getirdiği karanlık ve etkileyici bir atmosfer estetiği sunuyor. Ancak bu projede bağlamın uzay yarışı, Soğuk Savaş ve atom bombası tehdidi olduğunu düşünürsek senin fotoğrafların bu atmosfere kontrast oluşturan, aydınlık bir yöne sahip. Sen de bu kontrastı hissediyor musun fotoğraflarında? Eğer hissediyorsan bu planlanmış bir yaratıcı inisiyatif miydi yoksa fotoğrafladığın üslere ait bir özellik mi?

Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde terk edilmiş bina ve alanlara yönelik ciddi bir ilgi söz konusu. Bu bağlamda inanılmaz işler çıkarak fotoğrafçılar var. Stephen Wilkes’ın Ellis Adası fotoğrafları örneğin. İnanılmaz güzeller. Benim fotoğraflarım ve çoğu terk edilmiş alan fotoğrafçılığı arasında birkaç fark var. İlki, benim daha çok dış alanları fotoğraflamış olmamdan geliyor, zira çoğu terkedilmiş bölge fotoğrafçılığı iç mekâna yönelik. Ve bu fark ışığın karakterini çok etkiliyor. İkincisi ise terkedilmiş alan fotoğrafçılığında sık sık kullanılan HDR (Yüksek Dinamik Aralık) programlarından uzak duruyor oluşum. Benim için HDR’ın getirdiği doygunluğu yüksek ve keskin renkler sürekli fortissimo (yüksek hızda, kuvvetli) çalınan bir senfoni dinlemeye benziyor; daha sessiz bölümler, inişler ve çıkışlar yok. Bu yaklaşım izleyiciyi daha az belirgin olan doku ve renklerden mahrum bırakıyor.

Cape Canaveral’da gerçekleştirdiğim çekimlerin büyük çoğunluğu gün doğumunda, güneş ışığının atmosfer tarafından filtrelendiği, gül pembesi ve turuncu arasında bir ışığın oluştuğu vakitlerde yapıldı. Benim ciddi bir renk takıntım var, hem görsel hem de teknik olarak. Işığa ve renklere verdiğim önemin bu fotoğraflara daha aydınlık ve daha az depresif bir his kazandırdığını düşünüyorum.

En önemlisi, bence bu fotoğraflar eper Soğuk Savaş’ın ısındığı bir alternatif dünya geleceğine dair de ipuçları taşıyor. Bunu Stonehenge, Maya tapınakları ve Mısır piramitleri gibi arkeolojik alanlara görsel referanslar vererek iletmek istedim. Şimdi tarihi ve arkeolojik önem taşıyan bu alanlar eskiden kültürün, ekonominin ve bilimin merkezleriydi ve göreceli olarak benim çektiğim terk edilmiş uzay üslerine bu açıdan benziyorlar. Umuyorum ki bu terk edilmiş uzay üsleri gelecekte diğer eski medeniyetlerin bilimsel ve kültürel merkez örneklerinden biri olmaktan ziyade, insanın uzay araştırmalarından uzaklaştığı kısa bir dönemi temsil ederler.

Projenin geleceğinde neler var? Bir sergi olacak mı?

Abandoned in Place portföyünde 43 imge 27 Şubat tarihinden itibaren Denver Colorado’da bulunan Wings Over the Rockies Air & Space Museum’da sergilenmeye başladı. Sergi 2016 Temmuz’a kadar devam edecek. Şu aralar başka sergiler de planlıyorum.

Image
Image
Image
  1. İzciliğin en ütopik ve mistik hali: Kibbo Kift Kindred

    Geçtiğimiz ekim ayında Londra’daki Whitechapel Gallery’de Kibbo Kift Kindred: Entelektüel Barbarlar” isimli bir sergi açıldı. Sergiden ve aynı isimle yayınlanan kitaptan ilhamla sanatçı, izci başı, karikatürist, gazeteci ve sanatçı John Hargrave önderliğinde bir araya gelen Kibbo Kift Kindred topluluğu ve ideallerine bir göz atıyoruz.

  2. A’dan Z’ye: David Bowie

    Efsanenin hayatını, yaptıklarını ve düşünce tarzını, harf harf mercek altına alıyoruz.

  3. “Fırtınayt” öncesinde, çizgi hikâyesiyle: Büyük Ev Ablukada

    19 Mart günü tanışacağımız yeni Büyük Ev Ablukada şekli öncesinde, grubun heyecan verici hikâyesini hatırlıyoruz.

  4. Bir Austin kahramanı: Thor Harris

    Swans grubunun stil sahibi davulcusu Thor Harris’le yeni projeleri, çizimleri, kitapları ve depresyonla mücadele üzerine konuştuk.

  5. Değişim hiçbir zaman bitmez: GoGo Penguin

    Manchester’lı gruptan Chris Illingworth, üçüncü İstanbul konserleri öncesinde şarkı yazım metotlarını anlatıyor

  6. İki boyutlu bir müzik: Efe Demiral’dan “Inside Out”

    Müzik Hayvanı kataloğunun en yeni isimlerinden Efe Demiral’la ilk solo albümü üzerine.

  7. Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective

    İzmirli heyecan verici oluşumla şehrin müzik kültürü üzerine...

  8. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  9. Yıl boyu konuşulacak 20 filmle: 66. Berlin Film Festivali

    Yarışma filmlerinin önceki yıllara göre oldukça zayıf olduğu ve birkaç film dışında herkesin üzerinde fikir birliği ederek göklere çıkardığı filmlere pek rastlanmayan 66. Berlinale’nin göze çarpanlarını sizler için yorumladık.

  10. “Into the Forest” üzerine: Patricia Rozema

    “Eğer sanatçılar intikam fantezilerine alternatif teşkil edebilecek işler yapmayı denemezse hiçbir şey hiçbir zaman değişmeyecek.”

  11. Kariyeri hakkında 15 şeyle: Kristen Wiig

    Geçtiğimiz !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde The Diary of a Teenage Girl ve Nasty Baby filmlerinde karşımıza çıkan, Amerikan bağımsız sineması ve ana akım komedilerin yıldız isimlerinden birine dönüşen Kristen Wiig’e yakından bakalım.

  12. Bir sinema üretimi olarak film göstermek: Fol Sinema

    Burak Çevik’le üniversitede başlayan film gösterme deneyiminin nasıl Fol Sinema’ya dönüştüğünü, !f İstanbul için küratörlüğünü yaptığı Başka Haller bölümünü ve bütün bir film gösterme deneyimini konuştuk.

  13. A Bridge Too Far: Ahmet Polat

    “Nereye gitsem İstanbul’u da yanımda götürüyorum.”

  14. Abandoned in Place: Houston, ses ver?

    Amerikalı fotoğrafçı Roland Miller’la dünyanın uzaya açılan kapılarında bir gezintiye çıktık.

  15. Çizgi hikâye: Majör Haydar

    "Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi, kâh inerim yer yüzüne, seyreder âlem beni..."