Manchester’lı gruptan Chris Illingworth, üçüncü İstanbul konserleri öncesinde şarkı yazım metotlarını anlatıyor


Manchester’lı üçlü GoGo Penguin, cazdan elektronik müziğe, çeşitli etkileşimleri tek potada eritiyor ve ortaya ustalıkla kurgulanmış, dinleyen için heyecan verici detaylarla dolu şarkılar çıkarıyor. Grup üçüncü albümü Man Made Object’i ocak ayında efsanevi plak şirketi Blue Note etiketiyle yayınladı. Her albümünde hayrete düşüren fikirler sunan grubun canlı performansları da baştan sona mükemmel bir akışla ilerliyor. Bugüne dek iki kez İstanbul’da sahne alan grup, bir hayli uzun yeni albüm turnesi kapsamında 30 Mart’ta Babylon Bomonti’de olacak. GoGo Penguin’in piyanisti Chris Illingworth, konser öncesinde sorularımızı yanıtladı.

Manchester’ın müzik sahnesi daha çok gitar odaklı gruplarıyla tanınıyor. Siz büyürken neler dinliyordunuz?

Ben gençken, evde ebeveynlerim genel olarak Led Zeppelin, Jethro Tull ve Velvet Underground gibi grupların albümlerini çalardı. Piyano çalmayı öğrenirken, klasik müziğin yanında bu gruplara da ilgi duymaya başladım. Sonrasında daha fazla elektronik müzik (The Chemical Brothers, Underworld ve Prodigy) ve daha fazla modern rock ve grunge (Nirvana, Foo Fighters ve Queens of the Stone Age) dinlemeye başladım. Hepimiz farklı zevkler ve ilham kaynaklarıyla büyüdük ve sanırım bu kendi müziğimizi oluştururken gerçekten yardımcı oldu.

Man Made Object albümüyle birlikte efsanevi plak şirketi Blue Note’un kataloğuna dahil oldunuz. Blue Note’un bir parçası olmak nasıl hissettiriyor?

Bu inanılmaz bir şey. Hâlâ zaman zaman bunun gerçekleştiğine inanamadığımız oluyor. Geride kalan birkaç yıl bizim için harikaydı, her şey çok hızlı gelişti. Blue Note’tan gelen teklif bir anda ortaya çıktı ve bizim içinde büyük bir sürpriz oldu. Son albümümüzde bizimle birlikte çalışırken harikalardı ve böylesine bir şirketin tarih ve mirasına dahil olduğumuz için fazlasıyla gururluyuz.

Man Made Object’in hazırlık aşamalarında nasıl bir metot izlediniz? Albüm için şarkı yazım sürecinde nasıl bir ortamdaydınız?

Birimizin gruba sunduğu bir fikirle ortaya çıkıyor her şey. Bu düzenlenmiş ve gelişmiş bir şey de olabilir ya da küçük bir fikir parçası da olabilir. Sonrasında bunu birlikte şekillendirmeye başlıyoruz. Aslında v2.0 albümündekine benzer bir metot bu ama yeni albümdeki en önemli farklılıklardan biri, başlangıçtaki eskizleri oluşturma metodumuzdu. Örneğin Rob fikirlerinin büyük kısmını Ableton ve Logic kullanarak yazdı ve bize sonrasında akustik enstrümanlarla çalacağımız elektronik taslaklar getirdi. Her şey taslaklardaki ruhu koruyarak karakteristik özelliklerimizi müziğe dahil edebilmekte saklı. “Protest”, bu kez nasıl farklı bir metot kullandığımızı örneklemek adına iyi bir şarkı. Piyanodan uzaklaştığım zaman, farklı bir perspektifle nasıl fikirlerin aklıma geldiğini görmek istedim ve şarkının ilk taslağını bir ritim makinesi uygulamasıyla iPhone’umda hazırladım. Şarkı yazımının büyük kısmını Manchester’da yaptık ama İskoçya’daki Loch Fyne’da hiçliğin ortasındaki bir kır evine gidebilecek ve beste yapabilecek zamanı bulduk. Kayıtları da v2.0 albümünde olduğu gibi Galler’deki bir stüdyoda yaptık. İnanılmaz bir kuruluma sahipler ve aklınızı meşgul edecek her şeyden uzak oluşu müziğe odaklanmanız için ideal bir yer.

Son albümünüz şimdiye kadar yayınladığınız üçüncü uzunçalarınız. Geriye dönüp baktığınızda müzikal yaklaşımınızdaki en önemli değişiklik nedir?

Bunu söylemek gerçekten zor, hem kişisel olarak hem grup olarak gelişme ve değişmeler, neredeyse her gün çalışıyor ve fikirler geliştiriyor olduğumuzu düşünürsek çok kademeli oluyor. Her zaman kendi enstrümanlarımızla yapacaklarımız konusunda kendimizi zorlamaya çalışıyoruz. Bence yapmaya çalıştığımız esas şey o anda kim olduğumuzun bir fotoğrafını almak ve bu büyümeye, grup olarak gelişmeye ve hayatı bireysel olarak deneyimlemeye devam ettiğimiz sürece farklı olacak.

Bir röportajınızda Acoustic Ladyland’den Zakir Hussain’e çok geniş bir skaladan ilham kaynaklarınızı sıralamışsınız. Yakın zamanda yayınlanmış albümlerden sizi en çok heyecanlandıranı hangisiydi?

Rival Consoles geçtiğimiz yıl Howl isimli harika bir albüm yayınladı. Ve hepimiz Lorn’un umarım bu yıl yayınlanacak olan yeni albümü için heyecanla bekliyoruz. “Acid Rain” şarkısı ve şarkıyla inanılmaz bir uyum gösteren klibi mükemmeldi.

“All Res” klibiniz için bir kez daha Antony Barkworth-Knight’la çalıştınız. Müziğinizin görsel eşlikçilerinin oluşumunda rol alıyor musunuz? Barkworth-Knight’ın işlerinde sizi en çok etkileyen şey nedir?

Biz bu aşamaya dahil olmayı seviyoruz ama Antony’ye kendi işini yapması için de güveniyoruz. O fantastik bir filmci. Müzikle ilgili en önemli şeylerden biri, dinleyen kişiye bir duyguyu yayabiliyor olması. Bence Antony görsellerde de bunu yapabilmek konusunda harika. Gizli bir şekilde birçok hissiyat ve anlamı yakalayabilmek gibi bir yeteneği var.

Önünüzde epey uzun bir turne var. Böylesine uzun bir turneye kendinizi nasıl hazırlıyorsunuz? Sizi bu turnede en çok heyecanlandıran şehirler hangileri?

Turne için her şeyin hazır olduğundan emin olmak adına birçok iş ve prova yapmamız gerekiyor, fırsat yakaladığımız zaman dinleniyoruz. Seyahat etmek ve çalmak her zaman inanılmaz bir deneyim olmuştur ama aynı zamanda bu epey yorucu. Ziyaret ettiğimiz yerlerde rahatlayacak çok az vakit bulabiliyoruz. Daha çok uçuş, konser, otel ve bir sonraki şehir için uçuş şeklinde ilerliyor. Bu yüzden dinlenebiliyor olduğumuz zaman dinlenmek bizim için çok önemli. Nisan ayında ilk Japonya konserlerimiz için Tokyo’ya gidiyoruz ve bunun için çok heyecanlıyız. Ayrıca sabırsızlandığımız bir başka konser de Amerika’daki Coachella Festivali’nde.

Bugüne dek İstanbul’da iki kez çaldınız. Dinleyicilerden biri olarak, GoGo Penguin’i bir kez daha canlı izleyeceğimiz için çok heyecanlı olduğumuzu söyleyebilirim. İstanbul’daki dinleyicileriniz için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Oraya gelip sizin için bir kez daha çalmak için sabırsızlanıyoruz. Orada her zaman mükemmel zamanlar geçirdik ve yeniden geliyor oluşumuz harika. Yakında görüşeceğiz!

Image
  1. İzciliğin en ütopik ve mistik hali: Kibbo Kift Kindred

    Geçtiğimiz ekim ayında Londra’daki Whitechapel Gallery’de Kibbo Kift Kindred: Entelektüel Barbarlar” isimli bir sergi açıldı. Sergiden ve aynı isimle yayınlanan kitaptan ilhamla sanatçı, izci başı, karikatürist, gazeteci ve sanatçı John Hargrave önderliğinde bir araya gelen Kibbo Kift Kindred topluluğu ve ideallerine bir göz atıyoruz.

  2. A’dan Z’ye: David Bowie

    Efsanenin hayatını, yaptıklarını ve düşünce tarzını, harf harf mercek altına alıyoruz.

  3. “Fırtınayt” öncesinde, çizgi hikâyesiyle: Büyük Ev Ablukada

    19 Mart günü tanışacağımız yeni Büyük Ev Ablukada şekli öncesinde, grubun heyecan verici hikâyesini hatırlıyoruz.

  4. Bir Austin kahramanı: Thor Harris

    Swans grubunun stil sahibi davulcusu Thor Harris’le yeni projeleri, çizimleri, kitapları ve depresyonla mücadele üzerine konuştuk.

  5. Değişim hiçbir zaman bitmez: GoGo Penguin

    Manchester’lı gruptan Chris Illingworth, üçüncü İstanbul konserleri öncesinde şarkı yazım metotlarını anlatıyor

  6. İki boyutlu bir müzik: Efe Demiral’dan “Inside Out”

    Müzik Hayvanı kataloğunun en yeni isimlerinden Efe Demiral’la ilk solo albümü üzerine.

  7. Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective

    İzmirli heyecan verici oluşumla şehrin müzik kültürü üzerine...

  8. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  9. Yıl boyu konuşulacak 20 filmle: 66. Berlin Film Festivali

    Yarışma filmlerinin önceki yıllara göre oldukça zayıf olduğu ve birkaç film dışında herkesin üzerinde fikir birliği ederek göklere çıkardığı filmlere pek rastlanmayan 66. Berlinale’nin göze çarpanlarını sizler için yorumladık.

  10. “Into the Forest” üzerine: Patricia Rozema

    “Eğer sanatçılar intikam fantezilerine alternatif teşkil edebilecek işler yapmayı denemezse hiçbir şey hiçbir zaman değişmeyecek.”

  11. Kariyeri hakkında 15 şeyle: Kristen Wiig

    Geçtiğimiz !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde The Diary of a Teenage Girl ve Nasty Baby filmlerinde karşımıza çıkan, Amerikan bağımsız sineması ve ana akım komedilerin yıldız isimlerinden birine dönüşen Kristen Wiig’e yakından bakalım.

  12. Bir sinema üretimi olarak film göstermek: Fol Sinema

    Burak Çevik’le üniversitede başlayan film gösterme deneyiminin nasıl Fol Sinema’ya dönüştüğünü, !f İstanbul için küratörlüğünü yaptığı Başka Haller bölümünü ve bütün bir film gösterme deneyimini konuştuk.

  13. A Bridge Too Far: Ahmet Polat

    “Nereye gitsem İstanbul’u da yanımda götürüyorum.”

  14. Abandoned in Place: Houston, ses ver?

    Amerikalı fotoğrafçı Roland Miller’la dünyanın uzaya açılan kapılarında bir gezintiye çıktık.

  15. Çizgi hikâye: Majör Haydar

    "Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi, kâh inerim yer yüzüne, seyreder âlem beni..."