Swans grubunun stil sahibi davulcusu Thor Harris’le yeni projeleri, çizimleri, kitapları ve depresyonla mücadele üzerine konuştuk.
Shearwater’ın erken dönem üyesi ve 1980’ler New York’undan çıkma Swans’ın 2010’da yeniden bir araya gelmesinden bu yana vurmalı üstadı olarak tanıdığımız Thor Harris, Austin’de bahçesi kendi yaptığı heykellerle dolu evinde yaşayan bir kahraman. Bill Callahan’dan Xiu Xiu’ya birçok farklı müzisyenle yaptığı ortaklıkların onlara yazdığı mektuplar aracılığıyla gerçekleştiğini öğrenince hikâyelerini iyice merak ettiğimiz Harris, müziğin yanı sıra, olağanüstü marangozluk yeteneğiyle kendi enstrümanlarını oyan, akıllara zarar resimler yapan bir deha. Geçirdiği ağır depresyonu, benzer mücadeleler içindeki insanlarla gerçek bir dayanışmaya dönüştürebilmeyi başarmış biri. Thor Harris’in buna yönelik hazırladığı kitaplar, içini döktüğü bir belgesel, çizimlerini, mektuplarını bir araya getiren çok etkileyici çalışmaları var. Yıldız bir kadroyla Thor and Friends adlı projesi üzerinde çalışmakta olan Harris, hikâyelerini bizle paylaştı.
Ne zamandan beri çizim yapıyorsun? Bir röportajında lise öğrencilerine resim öğretmenliği yaptığını da okumuştum.
Küçüklüğümden beri resim ve heykelle ilgileniyorum. Evet, beş yıl boyunca lisede resim öğretmenliği yapmıştım. Genç insanlarla her gün resim yapmak harikaydı. Sanat öğretmek kolay bir şey değil. Yapabileceğiniz en güzel şey onları teşvik etmek ve birkaç teknik tüyo vermek oluyor.
A Post Apocalyptic Tale of Friendship adlı kitabın turne esnasında çizmiş olduğun resimleri bir araya getiriyor. Sürrealist çizimlerin çok etkileyici ve çoğunlukla kışkırtıcı. Zihnin derinliklerine dokunabildikleri için insan doğrudan bağ kurabiliyor. Sence çizim, resim yapmak ve depresyonla mücadelenin nasıl bir ilişkisi var?
O çizimler bilinç akışından çıkmış çizimler. Dünyayı gezme deneyimim esnasında kayıtsız, muazzam ve ıssız diyarlara doğru yolculuklara dair yaptığım çizimler. Çizmek ve diğer üretimlerin depresyonla mücadele eden insanlara tam olarak nasıl yardımcı olduğunu bilmiyorum ama birçoğumuz bu üretimlerde bulunuyor. Bence bu bir baş etme mekanizmasından ziyade çok yoğun şeyler hissetmenin bir yan ürünü oluyor.
Anladığımıza göre ahşap gibi malzemelerle uğraşmak ailenden gelen bir şey. Ne zamandır bu uğraşıyı yürütüyorsun? Kendi enstrümanlarını yapmaya ne zaman başladın?
Evet, aileden gelen bir gelenek. Küçüklüğümden beri etrafım aletler ve çeşitli malzemelerle çevrili. Davul çalmaya 10 yaşında başladım ve kısa süre sonra da enstrümanları modifiye eder, kendi enstrümanlarımı yapar oldum. Kendi yaptığım elektrik viyola ve elektrik çekiçli bir santur çalıyorum. Son zamanlarda da kendi marimbalarımı yapıyorum.
Swans üyesi olma, Bill Callahan ve Xiu Xiu’yla birlikte çalışmaya başlama hikâyelerin çok etkileyici. Onlara yazdığın mektuplarla ulaşmışsın. Bu mektuplarda ne yazıyordu? Kısaca anlatabilir misin?
Michael Gira, Bill Callahan ve diğer birçok kişiye mektup yazdım, onlara müziklerini çok sevdiğimi ve birlikte çalışmaktan memnuniyet duyacağımı söyledim. Michael’la Swans are Dead turnesi sırasında, 1996 yılında tanışmıştık. Birkaç ay sonra minibüsüme atlamış, arkayı kendi yaptığım bir dolu tuhaf enstrüman ve klasik davul setleriyle doldurmuş bir şekilde ilk Angels of Light albümünü kaydetmek üzere Atlanta’ya doğru gidiyordum. Hayranlık duyduğum bu adamla birlikte çalışacağım için ne kadar heyecanlı olduğumu söylememe gerek yok sanırım. Michael çok etkileyici ve cesur bir sanatçı. Onunla çalışmanın her zaman çok kolay bir şey olduğunu söyleyemem ama o çok güvenilir ve cömert bir dost. Bill Callahan’a mektubumu bir peçete üzerine yazmış ve ona ev almasında yardımcı olan bir emlakçı aracılığıyla ulaştırmıştım. Bill müziğinde birçok farklı yaklaşıma açık biri. Dream River albümüyle çok gurur duyuyorum.
Swans ve eskiden dahil olduğun Shearwater’ı, şarkı yazma ve çalışma pratikleri üzerinden karşılaştırdığında nelerle karşılaşıyorsun?
Farklı müzisyenlerle çalışmak benim işimin en ilginç yanlarından biri. Shearwater birkaç yıl boyunca gerçek bir grup gibi hareket ediyordu. Hepimiz kendi bölümlerimizi yazıyor ve ortaya yaratıcı bir birikim koyabiliyorduk. Animal Joy o grubun sonunun başlangıcı gibiydi. Kimberly ve ben ondan kısa bir süre sonra gruptan ayrıldık. Şu anda tek kişilik bir gösteriye dönüşmüş halde. Michael ise insanların fikirleriyle ilgilenen biri. Onları düzenleyip kendi fikirleri haline dönüştürmeyi seviyor. Bana göre bu genellikle müziğin daha az dinamik tınlamasına sebep olabiliyor. Bu gibi topluluklar herkes kendine düşen sesleri kontrol ettiğinde en iyi sonucu veriyor diye düşünüyorum. Bence bu yüzden birçok grubun en iyi çalışmaları en erken çalışmaları oluyor. Genellikle ilk ve ikinci albümler, tek kişinin kontrolü ele almasından önce yapılan müzikler daha ilginç ve kalıcı olabiliyor. En sevdiğimiz albümler, insanların birlikte çalışarak, birbirini itip çekerek ortaya koyduğu albümler oluyor. Ben daha az özerk ya da tamamen özerk olduğum farklı durumlarda çalışabiliyorum ve çalışmaya da devam edeceğim. Eğer ortaya çıkan işin daha güzel olmasını sağlayabiliyorsam, beni tatmin eden bu oluyor.
Bir dönem intihar hattında çalışmışsın. İnsanların yanında olup, onları dinlemiş, onların hayatlarına katkıda bulunmuşsun. Çok büyük bir deneyim olmalı bu. Sana neler kattı? Beklediğin gibi bir şey miydi?
Benim için çok ilginç bir deneyimdi. Arayanların çoğu yalnız hissettikleri için arıyordu. Gecenin bir yarısı koca bir şehirde minicik bir ofiste oturup tanımadığın birinin ne kadar yalnız hissettiğini ve neler düşündüğünü dinlemek çok acayip bir şey. Neden bu kadar yalnız? Kardeşleri yok mu? Varsa neredeler? Çok yakın bir arkadaşı var mıydı? Ne oldu? Bu insanların her birinin kendi hikâyesi var. Ve ben onları dinledim. Onlar için tek yapabildiğim daha az yalnız hissetmelerini sağlayabilmekti. Problemlerini somut olarak çözmeye dair bir şey yapmışlığım çok nadirdir ama elimin altında sosyal yardım kuruluşları, evsiz barınakları ve sağlık merkezleriyle ilgili tüm bilgiler bulunuyordu. Parçalanmış ruhlar, sınıf, etnik köken ya da herhangi başka bir ayrım gözetmiyor.
Bugünlerde depresyonla mücadele edenlere yönelik herhangi bir çalışma yürütüyor musun? Seninle benzer deneyimleri yaşayan insanlar seninle iletişime geçiyor mu?
Ocean of Despair adlı bir çizgi roman hazırlamıştım. Sonrasında da Mental Health Center için kısa bir belgesel yayınladım. Konserlerden sonra yanıma gelip yedi dakikalık bu filmin onlara ne kadar da yardımcı olduğunu söyleyen o kadar fazla kişi oluyor ki, bu beni büyülüyor. Depresyonla mücadele eden birinin kendini daha az yalnız hissetmesini sağlayacak bir şey yapabilmiş olduğumu düşünmek beni yapmış olduğum her şeyden daha fazla gururlandırıyor. Cehennemin dibine uzanıp onları çekip çıkaramam ama acı çeken insanlara bu acının sonsuza kadar sürmeyeceğini anlatabilirim. Binlerce tedavi seçeneği var ve depresyondan sonra hayat çok daha zenginleşip güzelleşiyor. Çevreyi saran zehirli sisin dışarısında bir hayat var ve gündelik korkuları görmek bu hayat için duyulan aşkı büyütüyor.
Dear God adlı kitabın tanrıdan anneye, birçok farklı karaktere yazılmış kartpostalları olağanüstü sanatçı işleriyle bir araya getiriyor. Çok iyi bir fikir. Bu mektupları ne zaman yazdın? Böyle bir kitaba dönüştürme fikri nasıl gelişti?
1990’dan beri sürekli yollardayım ve hep aklımda, ölmüş insanlar, fikirler, ulaşılamayacak kadar geniş olan kitleler ya da tanışsak bile asla benimle iletişim kurmayacak insanlarla yazışabilme arzusu var. Onlarla sohbet etmek değil, onlara böyle mektuplar yazmak. Bu mektupları da aklıma geldikçe yazmıştım. Monofonus Press’ten Morgan Coy da onları farklı sanatçıların işleriyle bir araya getirerek bir kitaba dönüştürme fikrini ortaya attı. Bir şeylere başladıktan sonra, onların tamamlanması için işi başkalarına devretme fikrini çok seviyorum. Bunun için güvenebiliyor olmanız gerekiyor ve ben güvenebiliyorum. İnsanlara gerçekten çok inanıyorum. Yani, bazılarına… Morgan o kitabı benim kendi kendime yapabileceğimden çok daha güzel bir hale getirdi. Yarısına getirdiğiniz bir şeyi başka birine verin ve neler yapabileceğini görün.
Oldukça meşgul bir adamsın. Şu an neler üzerine çalışmaktasın? Bize Thor and Friends projenden ve 2016’nın ilerleyen günleri için yapmakta olduğun diğer planlardan bahsedebilir misin?
Yeni grubum Thor and Friends’in albümü üzerine çalışıyorum. Moondog, Steve Reich, Terri Riley, Phillip Glass, The Necks, Dawn of Midi gibi isimlerin eserleri üzerine yoğunlaşan bir proje bu. Marimba, ksilofon, vibrafon, keman ve klarnet kullanıyoruz. Tekrar eden yapılara yer veren, basit ve meditasyona yönelik bir müzik. Ekip, Sarah Gautier (Goat), Peggy Ghorbani ve benden oluşuyor. Konserlerde bize genellikle Austinli harika müzisyenler eşlik ediyor. A Hawk and a Hacksaw grubundan Jeremy ve Heather kayıtlara yardımcı olacak ve ilk albümümüzü yayınlayacak. Deerhoof’tan John da miks ve masteringi yapacak ve umuyorum albümde çalacak. Ayrıca, Adam Torres isimli genç ve harika bir müzisyenle yeni bir albüm yaptım. Bu sene yayınlanacak o da. Hangi plak şirketinin basacağı konusunda henüz emin değilim. Swans albümü de tamamlanmak üzere, 2016’nın ortasında çıkmış olacak. Bu sene birçok farklı albümde çalmak istiyorum. Kayıt müzisyeni olmak konusunda ciddi düşünüyorum, beni çok tatmin ediyor bu düşünce. Başka insanların müziklerini dinleyip onları nasıl renklendirebileceğim üzerine düşünmek… Turneye çıkmak da benim için hâlâ çok keyifli bir şey. Bu yüzden umuyorum ki yakında görüşeceğiz.