“Arşivler hakkında daha fazla şey öğrendikçe nesnellik ve düzenden ziyade gittikçe özgünlüğü ve içgüdüyü kucaklamayı istedim…”


Sanat çerçevesinde günlük deneyimlerimizin, kendi özel arşivlerimizde tuttuklarımızın, fotoğraflarımızın ve anılarımızın taşıdığı değer ve etkileri sergileyerek, Florida merkezli çalışan Amerikalı sanatçı, küratör, yazar ve eğitmen Jason Lazarus’la, arkadaşlarına onları Nirvana’yla kimin tanıştırdığının peşinden giden projesi aracılığıyla karşılaştık. Yakın dönem projelerinde form olarak arşive ağırlık veren ve yıllara yayılan projeleriyle dünya çapında sergilere katılan Lazarus, çalışmalarında basit görünen sorulardan yola çıkıyor. NirvanaRecordingsT.H.T.K. (Too Hard to Keep) gibi projeleri, aynı zamanda önemleri göz ardı edilmiş tarihçelerin belgesi niteliğinde işlev görüyor. Sanatçının 2004 yılında başladığı ve arkadaşlarına onları Nirvana’nın müziğiyle kimin tanıştırdığını sorarak atıldığı Nirvana projesi, enstantane fotoğraflar ve hikâye parçalarından oluşan, içtenliğiyle etkileyici bir derleme. Here Press tarafından kitap olarak da yayınlanan bu proje vesilesiyle konuştuğumuz Lazarus, arşivlerden ve projelerinin bir bitiş noktası olup olmadığından bahsetti.


Image

Çocukken dayım beni uçakla Los Angeles’a götürürdü. Beni müzikle ilk tanıştıran oydu, özellikle de the Ramones ve Joy Division’la. Sekiz yaşındayken partilerinde vestiyer olmam için bana 100 dolar öderdi. Nevermind’ı ilk onunla dinledim, mutfak masasında, baştan sona. 1994’te onu AIDS’ten kaybettim. 


Seni fotoğraf objelerine ve arşiv yaratmaya çeken nedir? Başlamadan önce ne arıyor oluyorsun?

Aradığım şeyin en basitinden bir kamera kullanarak yaratmanın sınırlamalarına karşı duyduğum sabırsızlığın sonucu olduğunu düşünüyorum. Arşivler, her nedense, sahip olduğum bazı kişisel değerlere ve öznel bir bakış açısından yola çıkarak arşiv yaratma arzusuna hitap ediyor (arşiv yaratmak için fikirler, yöntemler, stratejiler ve taktiklerin müzelerle ilgili olmayan her yönünü kucaklamak).

Nirvana projesi için fikir nasıl ve ne zaman ortaya çıktı? Bu projeyle yapmak istediğin neydi?

Arkadaşım bana onu Nirvana’nın müziğiyle tanıştıran adamın özgün ve enstantane bir fotoğrafını göstermişti. Benim yüksek lisans eğitimimin ardından çekeceğim bir fotoğraf değildi. Odaklanılmamıştı, ışık göz kamaştırıyordu, 35 milimetreydi, vs… Fakat bu fotoğrafın muazzam bir gücü olduğunu hissettim ve günlük fotoğraflardan oluşan bir arşiv veya koleksiyon yaratmayı ilk düşündüğüm an buydu.

Peki seni grupla ilk tanıştıran kimdi?

MTV!

Her arşivin, küratörün seçim sürecinde belirlenen, ima edilen ve maruz kalınan sınırları vardır. Bize bu görselleri derleme dönemini biraz anlatabilir misin? Daha önceki çalışmalarına kıyasla farklı bir deneyim miydi?

Evet, bu deneyim edindiğim tüm bu yeni arzuları, günlük görsellerden küçük, ufak tarihçeler yaratma isteğimi tatmin etti. Tüm bu tarihçelerin kendi fotoğraf çalışmalarım için azami önem taşıdığı kanaatini de… Arşivler hakkında daha fazla şey öğrendikçe nesnellik ve düzenden ziyade gittikçe özgünlüğü ve içgüdüyü kucaklamayı istedim. Hiçbir zaman hiçbir şeyi cam altına yerleştirmem; her şey her an duvardan yırtılıp çalınabilir, çünkü bunun yarattığı mevcudiyet ve hassasiyet hissini seviyorum. İşlerim üzerinde aşırı derecede oynamamaya çalışıyorum; seyircilerin elimi hissedebilmesini istiyorum. Büyütme işlemi gibi yazıcıyı akla getirebilecek tek bir çoğaltma (reprodüksiyon) bile yok.


Image

Max beni Nevermind’la tanıştırdı. Ben soldayım, o da ortada. Bu resim çekildikten kısa bir süre sonra 18 Dimensions of Love adlı bir grup kurduk. Gürültülü gitarlarımız vardı. İlk konserlerinde LOW’un ön grubu olmuştuk. Bir lise grubu için oldukça iyiydik.

Image

7. sınıfta tüm sınıfımdakilerle annemle babamın evinin tavan arasında yatılı bir hafta sonu partisi düzenledik. Arkadaşım Andrea da gelmişti, ama kendisi daha yeni grunge’cı olduğu için tüm o takım ruhu işleriyle pek ilgilenmiyordu. Daha sonra herkes hâlâ kutu oyunu oynamaya devam ederken o boyalı saçlı, sıçan kuyruklu, tam takım ciddi bir punk oldu. Babasının CD yazıcısı olduğunu bildiğim ilk insanlardandı; beni Nirvana’yla tanıştırması da bu şekilde oldu.


Bu kişisel fotoğraf ve hikâyeleri, anı parçalarını halka açık bir şekilde sergilerken arşiv formunun başardığı nedir? Özel ve umumi kavramlarını kavrayışımızla nasıl oynuyor?

Tamamen bulandırılmış oluyorlar. Her birimiz, bu da dahil olmak üzere başka bir sürü çokluğu içimizde barındırıyoruz… İnternet artık tarihi/günümüzü doğrusal olmaktan ziyade rizomatik bir yapı olarak ele almak için kullanılan bir başka araca dönüştü ve bu benim için çok ilham verici…

Seyircilerin deneyimlerini koleksiyona eklemesiyle sürekli büyüyen, etkileşimli bir proje olarak bu ve bunun gibi parçaların bir sonu olduğunu düşünüyor musun?

Ne zaman ki enerjim tükenir veya öğrenmem, öğreneceklerim duraklar, o zaman proje de bitmiş olur. Fakat ben işleri açık tutmayı, “pencereleri kapatmamayı” severim.

Çalışmalarında “politik, kültürel ve tarihi durumumuzun kendini belli ettiği anlar ve alanlar” aradığını söyledin. Maddeselliğin buradaki rolünü bize biraz açabilir misin?

Tüm maddelerin, objelerin bir anlamı vardır ve olabilecek her şeyin de bu düşünceye karşı bir hassaslığı vardır. Ben gittikçe geleneksel fotoğrafçılıktan uzaklaştıkça da bu anlayış olabilecek her değerlendirmemin ön planında kendini gösteriyor!


Image

Dave benim lisedeyken göstermelik erkek arkadaşımdı. Beni Nirvana’yla ve sihirli mantarlarla tanıştırdı. Jiletle adımı koluna kazıdı ve ondan ayrılmaya çalıştığımda da telefonda bana daha sonradan Dark Side of the Moon’dan bir şarkı olduğunu fark ettiğim, belirli yerlerinde adımı arasına soktuğu bir aşk şiiri okudu.

Image

Liseden en iyi arkadaşım Lindsay burada arkada duran Wes’le Güney Oklahoma’da bir Hıristiyan kampında. Lindsay’yle lisede tanıştık ama Wes’le bu kampta tanışmıştık. Onu düşünürken Nirvana’yı düşünemeden edemiyorum. Annesi de babası da alkolikti. O yüzden kendimizi onun odasına tıkmıyorsak ya ot içip arabayla dolanıyorduk ya da Edmond’daki tophanede yerel bir konsere gidiyorduk. Oklahoma City’deki harika punk ortamı için minnettarım. 


Here Press aracılığıyla bu projenin fotoğraf ve hikâyelerinden oluşan bir kitap yayımlandı. Farklı bir ortam için bu içeriği yeniden hazırlamak nasıldı?

Here Press’teki tasarımcı, kitabın düzenlemesi konusunda çok hassastı. Bu anıları her zaman parçalar olarak düşünüp tartıştık. Fotoğraflar da aynı şekilde sayfa uçlarından dışarıya taşıyor ve hiçbir zaman tam olarak görünmüyorlar. Kitabın tasarımının uyandırdığı his hiçbir şekilde resmi, katı veya nesnel değil. Bu kitap gerçek bir işbirliği içinde hazırlandı ve onlarla birlikte çalışma imkânım olduğu için çok şanslıyım!

Bu proje güncel bir grup veya sanatçı için yeniden yapılsa, sence aynı kapsam veya etkiye ulaşmak mümkün olur muydu?

Tek bir şey söyleyebilirim; Nirvana’nın cazibesi büyük ölçüde internet öncesi bir dönemden, kültürel topografyamızı genişletmeye devam edebilmek için bizden yaşça büyük olan havalı arkadaşlara ve abla ve abilere ihtiyacımız olduğu bir dönemden olmasıyla ilişkili.

Peki şu anda ne üzerinde çalışıyorsun?

Kısa süre önce “Pdf-Objects” başlığı altında Chicago’da bir proje çıkardım. Sean Ward’la yaptığımız bir işbirliği ve projeyle ilgili daha fazla bilgiye http://www.manacontemporarychicago.com/pdf-objects/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Image

Oklahoma City’deki Captain Eyeball grubunun basçısı Dave’le (solda) çıkmıştım. Beni 4AD ve Sub Pop, Pixies, Tones on Tail, Sonic Youth gibi en sevdiğim grup ve plak şirketlerinin birkaçıyla o tanıştırdı. Bleach albümünü de ilk ondan duymuş ve anında sevmiştim.  

Image

Annemin ikinci kocası Mikey beni Nirvana’nın Nevermind albümüyle tanıştırdı… Mikey ben on üç yaşıma gelene kadar ortalıklardaydı. 

  1. Uzaktan bakın: Fred Abuga

    “Sonsuzluğa kadar vuruş eklemeye devam edebilirim...”

  2. “Geleceği olmayan topraklarda yaşam”: Gohar Dashti

    “Bence savaş ve yaşam birbirinden ayrılamaz iki olgu. Birbirleriyle beraber ve birbirlerine paralel yaşıyorlar...”

  3. Unutturulmaya çalışılanlara, saklananlara karşı: Molly Crabapple

    Antakya’da bulunan mülteci kampından attığı tweet’lerle radarımıza düşen Molly Crabapple’la savaş, üretim, kadın ve eylül ayında açılacak yeni sergisi Annonated Muses üzerine sohbet ettik.

  4. Travma tetikçisi “Dank”: Sinem Sal – Ercan Mehmet Erdem

    April Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı Dank’ı takiben Sinem Sal’la sohbete koyulma işini, Sal’ın aynı zamanda arkadaşı olan yazar ve senarist Ercan Mehmet Erdem üstlendi.

  5. A’dan Z’ye: Morrissey

    Televizyon dizileri, yazarlar, futbolcular, mekânlar, The Smiths ve dahası...

  6. “The Bride”ın ardından: Albümlerin anlattığı hikâyeler

    Bat For Lashes’ın hayali bir karakterin hikâyesini anlatan The Bride albümünün ardından, müzik tarihinden albümlerle anlatılmış ilginç hikâyeleri hatırlıyoruz.

  7. Herkese karşı: Death Grips

    Sacramento çıkışlı tekinsiz üçlüye dair hikâyeler, efsaneler, söylentiler...

  8. Soyuz Microphones ve son Brazzaville albümü üzerine: David Brown

    Brazzaville’le iki yılın ardından yeni bir albüm yayınlayan David Brown’la hem albüm hem de son iki yıldır epey mesai harcadığı Soyuz Microphones’u konuştuk.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Bir ustaya kendi kelimeleriyle veda: Abbas Kiarostami

    İran Yeni Dalgası’nın öncü isimlerinden, her daim şiirsel bir dile sahip nefis filmlerin yazarı ve yönetmeni Abbas Kiarostami’yi geçtiğimiz ay acı bir hastalığa kurban verdikten sonra, onu kendi kurduğu büyüleyici sözlerle uğurluyoruz.

  11. Beyazperdenin şairleri, romancıları: Gerçek yazar biyografileri

    Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarıştıktan sonra yaz ortalarına doğru gösterime giren ve Thomas Wolfe’un edebiyat dünyasındaki yükselişini konu eden Genius’tan yola çıkarak beyazperdenin gerçek şair ve romancıları arasında gezinelim dedik.

  12. Gus Van Sant’ın Sea of Trees’i şerefine: Bomba yönetmenlerin patlak filmleri

    Geçen yıl Cannes Film Festivali’nde ibretlik kötü eleştiriler aldıktan sonra kayıplara karışan Gus Van Sant’ın Sea of Trees’i nihayet vizyona girmişken, beyazperdenin diğer yönetmen hüsranlarını anımsayalım dedik.

  13. Karışık bir kariyer hakkında 20 gerekli gereksiz bilgi: Matthew McConaughey

    Bugünlerde peş peşe haftalarda Gus Van Sant’ın Sea of Trees’i ve Gary Ross’un Free State of Jones’unda karşımıza çıkan Matthew McConaughey hakkında gerekli gereksiz kariyer notlarını bir araya topladık.

  14. Ebru Yıldız’ın gözünden Death By Audio’nun son günleri: We’ve Come So Far

    İki yıl önce kapıları kapanan kült konser salonu Death By Audio’nun son 75 gününü fotoğraflayan Ebru Yıldız’la We’ve Come So Far isimli bu ay yayınlanan kitabı üzerine...

  15. Günlük görsellerden ufak tarihçeler yaratmak: Jason Lazarus

    “Arşivler hakkında daha fazla şey öğrendikçe nesnellik ve düzenden ziyade gittikçe özgünlüğü ve içgüdüyü kucaklamayı istedim...”

  16. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler