İngiltere çıkışlı fotoğraf ve film sanatçısı Mark Leeming’in toplumsal cinsiyet normlarını pembe bir çiklet balonu gibi küstahça suratımıza patlattığı sim, sakal ve stil dolu portrelerinden oluşan Bearded Brutes serisinin şekerli tadı, bakanın gözünde kalıyor. 


Image
Image

Yola bir sosyal medya sansasyonu olarak başlayan Bearded Brutes serisi şimdi bir sergi olarak dünyayı geziyor. Bize her şeyin nasıl başladığını anlatır mısın, serinin fikri nasıl gelişti?

Geçen yılın sonlarına doğru sosyal medyada sakallarını simle süsleyen karakterler ortaya çıkmaya başladı ve sürekli ıvır zıvırın peşinde biri olarak benim hemen dikkatimi çekti. Parlak ve ışıldayan her şeye çekilen biriyim, çocukken de her pazar günü annemin mücevher kutusunu boşaltıp içindekileri incelerdim.

Bu karakterleri gördükten sonra erkek arkadaşlarımın portrelerini çekerek denemeler yapmak istedim ve işi büyütüp tam bir yüz makyajı uygulamaya karar verdim. Feminen ve maskülen tanımlarını belirleyen klişelerle oynama fikri baya hoşuma gitti. Ve bu yüzden internette makyaj uygulaması üzerine videolar izlemeye başladım. Proje başladığında yeni öğrendiğim makyaj becerilerimi modellerimde uygulayacak seviyeye gelmiştim. Sonunda proje renkli, kitsch, toplumsal cinsiyetle alay eden bir portre serisine dönüştü. Her bir portrenin arkasında kendine özel bir hikâyesi var ve bu hikâyeler de seçilen modeli yansıtıyor.

Amerika’da yayınlanan “drag queen” yarışması Ru Paul’s Drag Race bu serinin ilham kaynaklarından biri. Ben de seriyi başından beri takip ediyorum ve büyük hayranlarından biriyim. Şov senin bu seride yarattığın estetiği nasıl etkiledi?

Drag Race serinin ortaya çıkmasına büyük bir etkisi var aslında. Şov bu sektörde zaten var olan yaratıcı isimlere ve bu dünyanın bir parçası olmak için cesaret arayanlara oldukça etkili bir platform yarattı.

Ben şovu sık sık izliyorum ve birçok arkadaşımı da bağımlı hâle getirdim. Artık her cuma birinin evinde toplanıyoruz. Şovun her ayrıntısı hoşuma gidiyor, performanslar, makyaj, peruklar ve tabii ki drama! Ben gençlik yıllarımda biraz “drag” yaptım (aslında bu dünyaya ayağımın ucunu soktum diyebilirim) ama bunu ciddi ve düzgün bir biçimde denemek istiyordum. Bu nedenle makyaj videoları izlemeye başladım ve aslında öğrendiklerim Bearded Brutes serisinde vücut buldu.

Şimdi akşamları dışarı çıkarken kendime bir elbise seçmek veya makyaj yapmak konusunda hiçbir problemim ve çekincem yok. Bir geceliğine başka birine dönüşmekten büyük bir keyif alıyorum, bir fantezi, bir karakteri oynamak, nihayetinde saf ve yaratıcı kaçış aslında.

Bearded Brutes serisi sosyal medyada büyük popülerlik yakaladı, iyisiyle kötüsüyle nasıl tepkiler alıyorsun?

Bu süreçte öğrendiğim en önemli şeylerden biri tüm sanatın, hangi formda olursa olsun, tamamen öznel olduğu. Hiçbir zaman herkesi mutlu edemezsin ve insanlar kendi fikirlerine sahiptirler. Sıkı bir tasarım estetiği oluşturmadan, oldukça organik bir şekilde hareket ettim ve bu sanatçı olarak özgürleşmemi sağladı. Gerçekten serinin ne zaman biteceğini ve beni nereye götüreceğini bilmiyordum.

Genele baktığımda hep olumlu tepkiler aldığımı söyleyebilirim. İnsanlar bu seriyi eğlenceli, kitsch ve özgürleştirici buldular. Benim için de yeni maceralara kapı açtı ve içeriği ve cazibesi olan işler üretmem için bir platform yarattı.

Aldığım en kötü eleştiri aslında beni baya güldürdü. “Makyajlı erkekler, kusucam.” gibi çok basit bir yorumdu. Herkesin fikri kendine dediğim gibi.

Image
Image

Bearded Brutes çekim sürecini anlatır mısın? Modelin seçiminden son imaja varana kadar, nasıl bir çalışma söz konusu?

Her model benim tarafımdan seçildi veya Bearded Brutes ailesinin bir parçası olmak için kendileri ortaya çıktılar. Ancak tek kriterim sakal değildi; karakterleri, stilleri ve yaratıcılıkları üzerine de düşündüm.

Sonuç olarak seçilen her model simli 24’ün bir parçası olmaktan ve tüm süreçten büyük keyif aldı. Bu konuda benim gibi tutkulu olmayan birini asla kullanmazdım zaten. Portrelere baktığınızda da bu karakterlerin ne kadar eğlendiğini anlıyorsunuz zaten.

Her modelin makyaj ve genel tasarımı modellerle çekim öncesinde ve sürecinde yaptığım, onların karakterlerini anlamama yardımcı olacak diyaloglar sonrasında ortaya çıktı. Onların neyin heyecanlandırdığı ve yükselttiğini, bir sakallı güzel olarak nasıl gözükeceklerini düşündüklerini öğreniyorum.

Ayrıntı seviyesine göre makyaj süreci iki ila beş saat arasında sürüyor. Çoğu modelin makyaj ve tasarımı organik bir şekilde bir gün içerisinde ortaya çıktı ve bu işleyiş şeklini korumak benim için önemliydi. İstediğimde bir şeyleri değiştirebilmek çok keyifliydi. Bazı modellerin evrimini izlemek muhteşemdi.

Çekimler ise en fazla yirmi dakika sürdü. Mizansen oldukça basit gördüğünüz gibi, ama imajları editleme süreci… O başka bir hikâye. Portrelerde hissettiğiniz hiper-gerçekçi hissi yakalamak için bir ton dokunuş ve dijital manipülasyon gerekti. Sanıyorum her bir portrenin son aşamaya gelmesi için ekran başında sekizer saat geçirmişimdir.

Portrelerin neon, parlak ve vurucu renk paleti nasıl ortaya çıktı?

Aynı karakterler ve imajlar gibi renk paleti de ön-planlamadan çok doğal bir evrimle ortaya çıktı. Her durumda bu serinin direkt patlayan bir estetiği olmasını istiyordum, en başından beri, ama her bir portrede kullanacağım renkleri baştan seçmedim. Dikkat ettiğim bir konu seri içerisinde çok fazla tekrarlama olmamasıydı. Portrelerde Andy Warhol’un pop-art hissini ile Pierre et Gilles’in kitsch özelliğini hayata geçirmek istiyordum.

Image
Image

Seride makyaj ve stil tasarımı anlamında oldukça yaratıcı ve zengin dokuya sahip bir çalışma var. Bir model ve bir karakteri nasıl birleştiriyorsun? Yarattığın karakterlerin hikâyelerini biraz açabilir misin?

Her Brute kendi başına bir karakter. Çoğu, seri başladığında model olmak için başvuran kişiler arasından seçildi. Aslında kriterlerim basitti: “tutkulu, gururlu ve sabırlı olun!” Zira bazı makyajlar beş saat sürdü. Makyaj sırasında modellerle beraber çalıştık, onların dönüştükleri bu canlı ikinci kişiliklerine dair yorumları oldukça merkezi bir yere sahipti. Aralarında en uzun süren CJ’in serinin dördüncü portresi olan Petrouchka’ya dönüşümüydü. Yüklü miktarda parlak mavi vücut boyası, saç spreyi ve bir şişe cin söz konusuydu.

“DEĞİŞİM HÂLÂ MÜMKÜN. BASKI ALTINDA HİSSEDEN HERKESE KENDİLERİNİ BULMAK KONUSUNDA ISRARLI OLMALARINI SÖYLEMEK İSTERİM. ÇOK FAZLA İNSAN KORKU İÇİNDE YAŞIYOR. EĞER DAHA FAZLA İNSAN AYAĞA KALKIP KENDİ KİMLİKLERİNİ TAŞIMAYA KARAR VERİRSE BUNUN MUTLAKA OLUMLU BİR PROJEKSİYONU OLACAKTIR.”

Türkiye’deki muhafazakâr hükümet son yıllarda LGBTİ+ topluluğu üzerinde yoğun bir baskı kuruyor. Onur Yürüyüşü son iki senedir “toplumun ahlaki hassasiyetlerinden” dolayı yasaklanıyor. Burada yaşayan ve kendi kimliklerini ifade etmek konusunda baskı ve tehdit hisseden bireylere ne gibi cesaret sözcükleri söyleyebilirsin?

Bugünlerde toplumsal cinsiyet normlarına uyumlu olmak ve cinsiyet kalıplarına oturmak için yoğun bir baskı var. Ama neden? Neden kendimizi gay, biseksüel, heteroseksüel vs. olarak tanımlamalıyız?

Toplumun geleneksel değerleri insanların kim olduklarına karar vermelerinde büyük bir rol oynuyor. Bundan önce İngiltere’de gay olmak kanun dışıydı, şimdi aynı cinsiyete sahip çiftler evlenebiliyor. Ben uyum göstermenin bazen yaratıcılığı ve gelişimi engellediğini düşünüyorum. Bu kabadayıları daha güçlü, kendilerini doğru şekilde ifade etmek isteyenleri ise zayıf kılıyor.

Ama değişim hâlâ mümkün. Ben baskı altında hisseden herkese kendilerini bulmak konusunda ısrarlı olmalarını söylemek isterim. Çok fazla insan korku içinde yaşıyor. Eğer daha fazla insan ayağa kalkıp kendi kimliklerini taşımaya karar verirse bunun mutlaka olumlu bir projeksiyonu olacaktır.

İngiltere’de yaşadığım için mutlu olduğun bir konu kendilerini istedikleri gibi ifade eden ve etiketlerden hoşlanmayan, yaratıcı insanların etrafında olabilmek. Etiketlerin olmadığı bir dünyada yaşamak çok heyecan verici bir deneyim.

Bugünlerde neler yapıyorsun? Yakında ortaya çıkacak projelerin var mı?

Şu anda bir moda markasının yaratıcı bölüm başkanıyım ve çok keyif alıyorum. Zaten oturmuş bir markayı yeni bir yöne ittirmem için gerekli yaratıcılığı buluyorum.

Bir yandan kişisel projelerimi üretmeye de devam ediyorum. Şu anda bitirmeye yakın olduğum iki iş söz konusu. Biri film ve fotoğraf formatında SISSY isimli bir belgesel projesi. Hepsi (eğer İLLA bir isim vermemiz gerekiyorsa) gay, trans, drag topluluğundan ancak oldukça farklı geçmişlere sahip beş karakterin hayatını mercek altına alıyor. Toplumun bazı kesimlerinde hâlâ aşağılama endeksli olumsuz bir anlam taşıyan “sissy” kelimesini alt üst ederek olumlu bir anlam geliştirmeye çalışıyorum.

Diğer projemse Enlarging Hearts adında bir portre serisi. Bu seri büyütülmüş ve yakın çekim yüz hatları ve ifadelerini gerçekçi bir havayla ele alıyor. Serinin hem güzel ve doğal hem de bakanı bir şekilde rahatsız eden bir hissi olmasını istiyorum. Bu seri aslında kalbimiz kırıldığında veya âşık olduğumuzda nasıl hissettiğimizi ortaya çıkarıyor.

Image
  1. Her sakallıyı deden sanma: Bearded Brutes

    İngiltere çıkışlı fotoğraf ve film sanatçısı Mark Leeming’in toplumsal cinsiyet normlarını pembe bir çiklet balonu gibi küstahça suratımıza patlattığı sim, sakal ve stil dolu portrelerinden oluşan Bearded Brutes serisinin şekerli tadı, bakanın gözünde kalıyor.

  2. Bir tür “tasarlanmış sinestezi”: Lewis Heriz

    Başta Sofrito ve Soundway olmak üzere birçok plak şirketinin görsel kimliğinin oluşmasında önemli rol üstlenen Lewis Heriz’le albüm kapakları üzerine zihin açıcı bir sohbet.

  3. A’dan Z’ye: Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band

    Müzik tarihine yön veren albüm, 1 Haziran’da 50. yaşını kutluyor!

  4. Kendrick Lamar ve ‘mütevazı’ iş birlikleri

    Terrace Martin’den BadBadNotGood’a, The Alchemist’ten Rihanna'ya; Kendrick Lamar’ın geçtiğimiz haftalarda yayınlanan yeni albümü DAMN.’de bir araya geldiği isimlere göz atıyoruz. 

  5. Fikirler arası kozmik bir yolculuk: Jane Weaver

    İngiliz müzisyen Jane Weaver, Fire Records etiketiyle yayınlanan yeni albümü Modern Kosmology’nin perde arkasını anlatıyor.

  6. Tuhaf ve orijinallerin evi: Fire Records

    “Muhtemelen duymamış olduğunuz müziklere ışık tutmak bizi heyecanlandırıyor.”

  7. Nostalji ya da değil: 1990’lar shoegaze sahnesinin tam takım dönüşü

    Peşi sıra gelen yeni The Jesus And Mary Chain, Slowdive ve Ride albümleri üzerine...

  8. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  9. Sadece bir kahve içecek vakti olanlara: Rakamlarla Twin Peaks

    Nefis bir zaman yolculuğu vadeden yeni Twin Peaks sezonu için geri sayımın sonuna gelmiş bulunuyoruz.

  10. Akıl uçuran tüm filmleriyle: Danny Boyle

    İngiliz sinemasının nevi şahsına münhasır yönetmenlerinden Danny Boyle’un, Trainspotting’in efsane karakterlerini 20 yıl sonra geri döndürmesi şerefine, filmleri arasında nostaljik bir yolculuğa çıkmanın cazibesine kapıldık.

  11. Her şeye rağmen dimdik: Derdo Ana ve Ceviz Ağacı

    İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel kategorisinde birinciliğe layık görülen Derdo Ana ve Ceviz Ağacı’nı, yönetmeni Serdar Önal ve filmin yapımcısı Nagehan Uskan’dan dinledik.

  12. Bir duygunun yolculuğu: Murtaza

    Özgür Sevimli’yle, yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı ilk filmi Murtaza’yı ortaya çıkarırken peşinden gittikleri, kullanmayı seçtiği yöntemleri, motivasyonları ve tutkularını konuştuk.

  13. Cannes Film Festivali tarihinde 8 büyük olay

    Bu yıl 17-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek 70. Cannes Film Festivali, önce Photoshoplu posteri, sonra Netflix filmleriyle ilgili bir başka tartışmayla çalkalandı. Ancak bunlar, dünyanın en ünlü festivalinin ilk skandalları değil elbette.

  14. Richard Mosse’un merceğinden: Sıcak-soğuk dalgaları ve mülteci kampları

    Mülteci krizini görüntülemek için termal kamera kullanmayı seçen Mosse, fotoğraflarına bakan insanlarda acıma ve kasvet hislerinden çok, bu insanlık dramına uzaktan bakarak suç ortaklığı ve empati hislerini uyandırmayı amaçlıyor.

  15. Bağımsız, uçuk ve özgün: Milenyumda öne çıkan 10 LGBTİ+ dergi

    Şimdi sizi 2010’lardan bu yana birçok yaratıcı fikre ev sahipliği yapan, ilham verici LGBTİ+ dergilerle dolu bekleme odasına alalım...

  16. Gerçekle kurgu arasında, yapay doğa manzaraları: Burcu Perçin

    Şehrin farklı noktalarında yaratılan yapay peyzaj kurgularını irdelediği çalışmalarını x-ist’te açtığı Yeşili Doldurmak adlı bir sergide bir araya getiren Burcu Perçin’le üretim süreci, doğa-insan ilişkisi ve dahasını konuştuk.

  17. Plaja banyo havlusu serenlerin kitabı: Anne, kız harikasın!

    Elif Türkölmez’le sadece güçlü ve sade anlatımıyla değil aynı zamanda içindeki yemeklerle de iştah kabartan öykü kitabı Anne, Kız Harikasın’ı konuştuk.

  18. Açılmaya cüret eden kalpler ve bir performans olarak aşk: biriken

    Mayıs ayında Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi oyununun son sezon gösterimlerini gerçekleştiren ve Sharjah Bienali’nin İstanbul ayağı için yeni bir iş hazırlayan biriken’le sanal ortamda buluştuk.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler