Peşi sıra gelen yeni The Jesus And Mary Chain, Slowdive ve Ride albümleri üzerine…


1990’lardan bu yana müzik yapmayan birçok grubun sırayla geri dönüşüne tanıklık ettiğimiz bugünlerde, shoegaze sahnesinin öncü grupları da yeni şarkılarıyla karşımıza çıkıyor. Söz konusu akıma yön veren gruplardan The Jesus And Mary Chain, Slowdive ve Ride, yirmi yılı bulan sessizliklerini aynı yıl içerisinde bozmaya karar verdi. Damage and Joy isimli yeni The Jesus And Mary Chain albümüyle başlayan nostalji rüzgârı, Slowdive’ın kendi ismini taşıyan albümüyle iyice kuvvetlendi. 16 Haziran’da dinleyiciyle buluşacak olan Ride albümü Weather Diaries öncesinde, üç grubun da ilk kez çalıştığı prodüktörler eşliğinde yaptığı geri dönüşlerini mercek altına alıyoruz.

The Jesus And Mary Chain
Kirli gitar tonları ve melankolinin içine derinlemesine batmış bir ruh hali…

1983 yılında kurulan İskoç grup The Jesus And Mary Chain, sonradan yaygınlaşacak noise pop, shoegaze ve dream pop gibi türlerin öncü ekiplerinden biri. Jim ve William Reid kardeşlerin öncülüğünde grup, kült mertebesine ulaşan ilk albümü Psychocandy’yi 1985 yılında yayınlamıştı. Tüm zamanların en önemli shoegaze albümleri arasında gösterilen Psychocandy’nin ardından gelen on üç yılda beş stüdyo albümü daha yayınlayan ekip, 1999 yılında dağıldığını duyurdu.

2007 yılında özel bir turneyle sahnelere dönen The Jesus And Mary Chain, ilk başta bir Best Of albüm, ardından da tüm diskografisinin yeni baskılarından oluşan özel bir set yayınladı. Yeniden toplandıktan sonra konserler ve turnelere devam eden İskoç grup, bu yıl yeni bir albümle dinleyicilerinin karşısına çıktı. 19 yıllık aranın ardından gelen The Jesus And Mary Chain albümü, Damage and Joy ismini taşıyor.

Grubun 10 yıl önce yeniden bir araya gelmesinden sonra yeni bir albüm yayınlamasının neden bu kadar uzun sürdüğüne dair soruları cevaplayan William Reid, The Guardian’a verdiği röportajda bunun sebebinin kardeşiyle aynı frekansta buluşmalarının vakit aldığını söylüyor. Damage And Joy’un ortaya çıkışında, her konserde eski albümlerinden parçalar çalmaktan sıkılmış olan William Reid’in ısrarlarının da payı olduğu konuşuluyor.

14 şarkıdan oluşan albüm, The Jesus And Mary Chain diskografisinde prodüktörlüğünü Youth’un üstlendiği ilk kayıt olma özelliği de taşıyor. Daha önce The Verve, U2 ve Siouxsie and The Banshees gibi grupların albümlerinin prodüksiyonuna imza atan Youth, albümdeki bas gitarları da çalıyor. İlk single’ı geçtiğimiz yılın son günlerinde yayınlanan albümde, çeşitli şarkılarda ekibe eşlik eden konuk vokalistler arasında Isobel Campbell ve Sky Ferreira’yla birlikte Jim ve William Reid’in kız kardeşi Linda Fox da bulunuyor.

Damage And Joy, The Jesus And Mary Chain’in müzikal alışkanlıklarının yıllar içerisinde çok da değişmediğini belgeliyor. Gruba karakterini veren kirli gitar tonları ve zaman zaman kendini hissettiren melankolinin içine derinlemesine batmış ruh hali, The Jesus And Mary Chain’in şarkı yazımının hâlâ odak noktalarını oluşturuyor. Daha önce grup üyelerinin çeşitli projelerinin albümlerinde yer almış “The Two Of Us”, “Facing Up The Facts” ve “Amputation” gibi parçaların yenilenmiş düzenlemeleriyle girdiği Damage And Joy, 19 yıllık bekleyişin ardından herhangi büyük bir yenilik vaat etmiyor; grubun şarkı yazım yolculuğunu tam olarak kaldığı yerden devam ettiriyor.                                                                          

Slowdive
Görkemli bir mirası geride bırakıp, yeni sularda yüzme isteği…

22 yıllık sessizliğini, kendi ismini taşıyan yeni bir albümle bozan İngiliz grup Slowdive için “Shoegaze denince akla gelen ilk grup” tanımını yapmak pek de abartılı olmaz. 1990’ların başlarında yayınlanan Just For A DaySouvlaki ve Pygmalion albümleriyle birçok farklı tür ve akımın ortaya çıkmasında büyük bir rol oynayan Slowdive, The Jesus And Mary Chain’in aksine; sahnelere dönüşü ve stüdyoya dönüşü arasındaki süreyi daha kısa tutmayı başardı.

2014 yazında Primavera Sound Festival’daki konserleriyle sahnelere dönen Slowdive, aynı yaz yirmi konseri aşan bir turneye imza attı. Gruptan Rachel Goswell’in Mogwai ve Editors üyeleriyle hayata geçirdiği Minor Victories’le yayınladığı ilk albümün ardından Slowdive’ın da yeni bir albüm için kayıtlara başladığını duyurması, Reading çıkışlı grubun sadık hayran kitlesini fazlasıyla heyecanlandırdı. 

Yoldaki albüm için yapılan prodüktör tercihi, belki de bu zamana kadar hiç duymadığımız bir Slowdive sound’unun bizi beklediğine işaret ediyordu. The Beach House, Grizzly Bear ve TV On The Radio gibi gruplarla yaptığı çalışmalarla bilinen Chris Coady, yirmi iki yıl aranın ardından gelecek Slowdive albümünün prodüktörü olarak açıklandı.

Chris Coady tercihini The Observer’a yorumlayan Slowdive basçısı Nick Chaplin, grubun klasik albümlerinden Souvlaki’ye referanslarda bulundu. 1993 yılında yayınlanan albümün, prodüktör Ed Buller’a “tamamlanmış bir albüm” olarak teslim edildiğini hatırlatan Chaplin, Souvlaki’ye karakterini veren detayların prodüksiyon aşamasında ortaya çıktığını ve grubun söz konusu albümdeki tınısına yön veren ismin de bu anlamda Ed Buller olduğuna dikkat çekti. Grubun dördüncü stüdyo albümünde ilk kez birlikte çalıştığı Chris Coady’den beklentisi de aynen bu doğrultuda olmuş.

12 Ocak 2017 günü yayınlanan ilk single, “Star Roving”, tam olarak bunu kanıtlar şekilde tınlıyor. Olgunlaşmış, büyük oranda sakinlemiş ve yeni sularda yüzmek istediğini açık bir şekilde belli eden bir Slowdive duyuyoruz. Belki grubun hayranlarının beklediği geri dönüşle örtüşmüyor olsa da benzer metotlarla ortaya farklı bir sonuç çıkarmayı başarıyor. Belki de bir dinleyici olarak beni en çok etkileyen detay, ardında görkemli bir miras bırakmayı başarmış bir grubun böyle bir adım atmaya cesaret etmiş olması.

Sekiz şarkıdan oluşan albüm, yalnızca Slowdive’ın sadık kitlesine hitap etmiyor. Büyük ihtimalle içten gelen dürtülerle, yeni nesil dinleyicilere grupla organik bir şekilde tanışma imkânı da sunuyor.

Ride
Hiçbir zaman dağılmamış gibi…

1996 yılında dördüncü albümünü yayınlayan Ride da yirmi yılı aşkın sürenin ardından karşımıza yeni bir kayıtla çıkıyor. Geçtiğimiz aylarda The Jesus And Mary Chain’le başlayan shoegaze nostaljisi, 16 Haziran’da yayınlanacak yeni Ride albümüyle devam edecek. İlk albümü Nowhere’le söz konusu tanımı var eden gruplardan biri olan Ride’ın geri dönüşü de en az The Jesus And Mary Chain ve Slowdive’ın dönüşleri kadar ilginç detaylar barındırıyor.

Andy Bell, Mark Gardener, Steve Queralt ve Laurence Colbert’tan oluşan orijinal dörtlüsünü hâlâ bir arada tutabilen Ride, 2015’in mayıs ayında KCRW’ya konuk olmuş ve 2001’den bu yana ilk canlı performansını sergilemişti. Sonraki haftalarda hem Avrupa hem ABD’de büyük festivalleri kapsayan bir turne için yollara koyulan Ride, yeni bir albüm için stüdyoya 2016 ortalarında girdi. Ekibin gitaristi Andy Bell, DIY Mag’de yer alan röportajında, turneden önce yeni bir albüm yapma fikirlerinin olmadığını ve çaldıkları konserlerin kendilerini yeni bir Ride albümü için motive ettiğini dile getiriyor.

Nowhere ve Going Blank Again albümlerinde olduğu gibi, yeni albümünün miks aşamaları için bir kez daha Alan Moulder’la çalışan ekibin prodüktör seçimi bir hayli şaşırtıcı oldu. Chilly Gonzales’ten Connan Mockasin’e, Yeah Yeah Yeahs’ten Bloc Party’ye birçok farklı isim için yaptığı remikslerle tanınan Londralı DJ Erol Alkan, yeni Ride albümünün prodüksiyonunu üstlendi.

Şimdiye dek albümden yayınlanan üç single’dan ilki olan “Charm Assault”, 21 Şubat günü BBC 6 Music’te Steve Lamacq’ın sunduğu programda dinleyicilerle buluştu. Programa konuk olan Andy Bell de yoldaki albüme dair ilk açıklamalarını bu programda yaptı. Grubun kurucu üyelerinden Bell’in özellikle üzerinde durduğu, grubun stüdyoya girdiğinde hiçbir zaman dağılmamış bir dörtlü olarak çalmaya çalışmış olması; Wichita Recordings etiketiyle yayınlanacak albüme dair ne gibi beklentiler içinde olmamız gerektiğine ışık tutuyor. “Charm Assault”u takip eden iki single, “All I Want” ve “Home Is A Feeling”, Erol Alkan’ın dokunuşlarıyla daha da parlatılan sonik detaylarla dikkat çekiyor.

Yeni Ride albümü için sabit bir kanıya ulaşmak için henüz erken. Fakat albümden duyduğumuz ilk sesler, iştah ve heyecanından pek bir şey yitirmemiş bir Ride dinleyeceğimizin sinyallerini veriyor.

Image
  1. Her sakallıyı deden sanma: Bearded Brutes

    İngiltere çıkışlı fotoğraf ve film sanatçısı Mark Leeming’in toplumsal cinsiyet normlarını pembe bir çiklet balonu gibi küstahça suratımıza patlattığı sim, sakal ve stil dolu portrelerinden oluşan Bearded Brutes serisinin şekerli tadı, bakanın gözünde kalıyor.

  2. Bir tür “tasarlanmış sinestezi”: Lewis Heriz

    Başta Sofrito ve Soundway olmak üzere birçok plak şirketinin görsel kimliğinin oluşmasında önemli rol üstlenen Lewis Heriz’le albüm kapakları üzerine zihin açıcı bir sohbet.

  3. A’dan Z’ye: Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band

    Müzik tarihine yön veren albüm, 1 Haziran’da 50. yaşını kutluyor!

  4. Kendrick Lamar ve ‘mütevazı’ iş birlikleri

    Terrace Martin’den BadBadNotGood’a, The Alchemist’ten Rihanna'ya; Kendrick Lamar’ın geçtiğimiz haftalarda yayınlanan yeni albümü DAMN.’de bir araya geldiği isimlere göz atıyoruz. 

  5. Fikirler arası kozmik bir yolculuk: Jane Weaver

    İngiliz müzisyen Jane Weaver, Fire Records etiketiyle yayınlanan yeni albümü Modern Kosmology’nin perde arkasını anlatıyor.

  6. Tuhaf ve orijinallerin evi: Fire Records

    “Muhtemelen duymamış olduğunuz müziklere ışık tutmak bizi heyecanlandırıyor.”

  7. Nostalji ya da değil: 1990’lar shoegaze sahnesinin tam takım dönüşü

    Peşi sıra gelen yeni The Jesus And Mary Chain, Slowdive ve Ride albümleri üzerine...

  8. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  9. Sadece bir kahve içecek vakti olanlara: Rakamlarla Twin Peaks

    Nefis bir zaman yolculuğu vadeden yeni Twin Peaks sezonu için geri sayımın sonuna gelmiş bulunuyoruz.

  10. Akıl uçuran tüm filmleriyle: Danny Boyle

    İngiliz sinemasının nevi şahsına münhasır yönetmenlerinden Danny Boyle’un, Trainspotting’in efsane karakterlerini 20 yıl sonra geri döndürmesi şerefine, filmleri arasında nostaljik bir yolculuğa çıkmanın cazibesine kapıldık.

  11. Her şeye rağmen dimdik: Derdo Ana ve Ceviz Ağacı

    İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel kategorisinde birinciliğe layık görülen Derdo Ana ve Ceviz Ağacı’nı, yönetmeni Serdar Önal ve filmin yapımcısı Nagehan Uskan’dan dinledik.

  12. Bir duygunun yolculuğu: Murtaza

    Özgür Sevimli’yle, yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı ilk filmi Murtaza’yı ortaya çıkarırken peşinden gittikleri, kullanmayı seçtiği yöntemleri, motivasyonları ve tutkularını konuştuk.

  13. Cannes Film Festivali tarihinde 8 büyük olay

    Bu yıl 17-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek 70. Cannes Film Festivali, önce Photoshoplu posteri, sonra Netflix filmleriyle ilgili bir başka tartışmayla çalkalandı. Ancak bunlar, dünyanın en ünlü festivalinin ilk skandalları değil elbette.

  14. Richard Mosse’un merceğinden: Sıcak-soğuk dalgaları ve mülteci kampları

    Mülteci krizini görüntülemek için termal kamera kullanmayı seçen Mosse, fotoğraflarına bakan insanlarda acıma ve kasvet hislerinden çok, bu insanlık dramına uzaktan bakarak suç ortaklığı ve empati hislerini uyandırmayı amaçlıyor.

  15. Bağımsız, uçuk ve özgün: Milenyumda öne çıkan 10 LGBTİ+ dergi

    Şimdi sizi 2010’lardan bu yana birçok yaratıcı fikre ev sahipliği yapan, ilham verici LGBTİ+ dergilerle dolu bekleme odasına alalım...

  16. Gerçekle kurgu arasında, yapay doğa manzaraları: Burcu Perçin

    Şehrin farklı noktalarında yaratılan yapay peyzaj kurgularını irdelediği çalışmalarını x-ist’te açtığı Yeşili Doldurmak adlı bir sergide bir araya getiren Burcu Perçin’le üretim süreci, doğa-insan ilişkisi ve dahasını konuştuk.

  17. Plaja banyo havlusu serenlerin kitabı: Anne, kız harikasın!

    Elif Türkölmez’le sadece güçlü ve sade anlatımıyla değil aynı zamanda içindeki yemeklerle de iştah kabartan öykü kitabı Anne, Kız Harikasın’ı konuştuk.

  18. Açılmaya cüret eden kalpler ve bir performans olarak aşk: biriken

    Mayıs ayında Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi oyununun son sezon gösterimlerini gerçekleştiren ve Sharjah Bienali’nin İstanbul ayağı için yeni bir iş hazırlayan biriken’le sanal ortamda buluştuk.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler