“Füruğ şiiri sonsuz karanlığın içinde merakla, çarpıntıyla, ama korkmadan yürümek gibi. Orada her seferinde yeni bir şey keşfetmek mümkün. Yeni keşiflere, ilhamlara aracı olması ümidiyle onu seçtim.”

Mabel Matiz


Acem diyarının elemli dehası: Füruğ Ferruhzad

Mabel Matiz, Türkçe sözlü popta yaptığı nitelikli işlerle 2010’lara derin izler bıraktı ve ana akım müzik sahnesinde tabuları yıkan şarkı yazarlığında sözlerinin oynadığı rol de bir hayli büyük. 20. yüzyıl İran edebiyatının kederli ve güçlü şairi Füruğ Ferruhzad’ın hikâyesini onun sayesinde dergide anıyoruz. Attığımız başlık ilk bakışta romantik gelebilir. Oysa Füruğ Ferruhzad’ın hayatı o kadar da romantik değildi. Kadını toplum dışı gören bir coğrafyada ‘kadın’ bir şair olarak üretti, sözünü söylemekten hiç çekinmedi ve hep bildiği yolda ilerledi. Kimi zaman tüm bunların karşılığında, en yakınları tarafından bile cezalandırılsa da… Eserlerinin üzerinden on yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ tartışmaların merkezinde olması, onun bu cesur kişiliğinin bir kanıtı. Zira sadece şiirleri değil, yaşadıklarıyla çok şey anlattı.

“Önemli olan üretilen eserin insan elinden çıkmış olması; bir kadına mı yoksa bir erkeğe mi ait olduğu değil. Bir şiir, belli bir seviyeye ulaştıktan sonra yaratıcısından ayrılır ve herkesten bağımsız, sadece kendi varoluşu üzerinden değerlendirilecek şekilde dünyaya karışır.”

Eril dünya, kadın sanatçıların eserlerini farklı kriterlerle değerlendirse de, kişiliğini ve kendi bakış açısını en sahici haliyle şiirlerine aktaran Füruğ Ferruhzad, bu sözlerle karşılıyordu kadın bir şair olarak kendisine yöneltilen eleştirileri. Yanlış anlaşılmasın, kadınlığını reddeden, kendini gizlemeye çalışan bir hali hiç olmadı. Tam tersine yaşadıklarını, gördüklerini, hissettiklerini limitlere baş kaldırarak yansıttı dizelerine. Ama tabii ki hem yaşadığı dönem hem de ülkesi için çizgi dışı bir karardı bu. Öldükten yıllar sonra bile şiirleri İran’da yasaklılar listesinde yer aldı. 

1930’larda, Tahran’da
Füruğ Ferruhzad okul yıllarında resim ve terzilik üzerine eğitim almıştı ama bir taraftan yazmaya devam ettiği şiirleri onun için asıl yol gösterici olacaktı. Çocukluk yıllarına babasının otoriter kimliği ağırlığını koysa da edebiyatın her daim öncelikli olduğu ev yaşantısı hem kendisinin hem de kardeşleri Feridun ve Puran’ın kariyerlerinde de belirleyici bir rol üstlenmişti. Puran da Füruğ gibi edebiyata yönelmiş, Feridun ise oyunculuk ve müzik kariyeriyle İran’da popüler bir isim haline gelmişti. Feridun’un muhalif duruşu ve İran Devrimi’nin en alevli olduğu yıllarda bile rejim karşıtı görüşlerini açıkça ifade etmesi devrim sonrası yıllarda yoluna bir engel olarak çıkacaktı: 1979 yılında devrimin gerçekleşmesinin ardından hapse girer Feridun Ferruhzad. Cezası sonlansa da İran’da daha fazla kalamayacağını anlayınca çözümü Almanya’ya gitmekte bulur. 1992 yılında ise Almanya’daki evinde faili meçhul bir cinayet sonucu hayatını kaybeder.

Füruğ 16 yaşındayken, baba evinin baskıcı ortamından kurtulmak adına hiciv ustası ve karikatürist Perviz Şapur’la evlenir, 17 yaşındayken de oğlu Kamyar dünyaya gelir. Sene 1953… Biyografisinde özellikle bu yıla değinmemizin bir sebebi var elbette. Evlilik hayatının aslında hayalindeki özgürlüğün çok uzağında olduğunu fark eden Füruğ, eşi Perviz Şapur’la evliliğinin de sonlarına gelir. O sıralarda da Günah adlı şiiri yayımlanır bir dergide. 

günah işledim lezzet dolu bir günah

titreyen esrik bir tenin yanında
tanrım ne bileyim ne yaptım ben
o karanlık susku dolu zulada

o karanlık susku dolu zulada
baktım gözlerine gizemleriyle dolu
gözlerinin çaresiz isteklerinden
kalbim göğsümde çırpınıp durdu

o karanlık susku dolu zulada
yanında darmadağın oturdum
dudaklarıma heves döktü dudakları
deli kalbimin üzüncünden kurtuldum

Bir kadının ‘günah dolu’ bir ilişkisini anlattığı bu şiir tabii ki İran’da yeri göğü inletir ama esas Füruğ’un hayatında geri dönüşü olmayan etkiler yaratır. Yasalar boşanma sonrası çocukların velayetini babaya teslim ettiği gibi, bu şiirle ihaneti ortaya çıkan Füruğ’u cezalandırmak adına Perviz Şapur da bunu bir koz olarak kullanır ve oğlu Kamyar’ı bir daha asla göstermez kendisine. Başlıkta da bahsettiğimiz o elem, en çok da bu hasretliğin bir parçası olarak kendini gösterir şiirlerinde. 

Bu şiiri sana söylüyorum susamış bir
yaz gün batımında başlangıcın bu
uğursuz yarı yolunda bitimsiz bu
acının köhne mezarında

bu sana son ninnimdir yavrucağım
senin beşiğinin yanında salınır belki bir gün
bu yaban çığlığım gençliğinin göklerinde yankılanır

– Oğlum Kâmyâr’a

Üreterek geçen bir dönem
Bir rivayete göre Füruğ, Günah şiirini, şiiri de yayınlayan Roşenfekr dergisinin editörlerinden Nasir Hodayar’la olan ilişkisinin üzerine yazmıştı. Rivayet tabii… Diğer taraftan bu, Füruğ’un cinselliğini, arzularını ve zihninin derinliklerinden geçenleri kaleme aldığı ilk veya tek şiiri değil. 1955 tarihli ilk şiir kitabı Esir’de de kadın kimliğini tüm açıklığıyla üzerine geçiriyordu.

Boşanma sonrasındaki süreç de hiç kolay geçmez. 1950’li yıllarda, Tahran’da yalnız başına yaşamaya başlar. Şiir yazmaya devam eder ve oğlunun büyümesini uzaktan uzağa izler. Psikolojik olarak zorlandığı bu dönemde üretmeye de devam eder. Eski kocası Perviz Şapur’a ithaf ettiği ikinci kitabı Duvar 1956 yılında yayımlanır. Hissettiği yalnızlığı ve güçsüzlüğü sahici bir tavırla anlattığı 25 şiirlik bu kitabını da 1958 tarihli İsyan takip eder. Kendisini dibe çeken bu ortamın zorluklarından uzaklaşmak adına çıktığı Avrupa seyahati sırasında yazdığı 17 şiirinden oluşan bu üçüncü kitabı, üslubu ve konularıyla öncekilerden oldukça farklı bir yere sahipti: Artık ölüm gibi konuları da işlemeye başlayan Füruğ’un şiirlerinde dinî öğelerle mistik bir anlatım da öne çıkmaya başlamıştı. 

Gerçek ile kurgu arasında
Dokuz ay boyunca Avrupa’da kalan Füruğ, o sıralarda Almanya’da eğitimine devam eden kardeşi Feridun’u da ziyaret etmişti. Aslında Füruğ ile Feridun’un arasında, sözlerini sakınmamak konusunda duydukları o ateşli histen dolayı olsa gerek, yakın bir bağ olduğu biliniyor. Füruğ’un kardeşine gönderdiği mektuplarda da dile getirdiği bir bağ bu. 

1958’de Avrupa’dan yeni dönmüş iş ararken kariyerinde dönüm noktası olacak bir isimle yolları kesişiyor Füruğ’un: Henüz 22 yaşındayken, İranlı yönetmen İbrahim Gülistan’la tanışıyor. Füruğ, Gülistan’ın 40 kişilik film stüdyosunda telefonlara bakmakla görevlendiriliyor ama çok geçmeden kamera arkasını da keşfetmeye başlıyor. Bu arada ikilinin arasında da bir aşk başladığı söyleniyor. Gülistan, Füruğ’un ölümünün ardından aralarındaki ilişkiye dair hiçbir açıklama yapmasa da ve Füruğ’un mahremiyetini korumak adına sert bir tavır sergilese de ikilinin arasında çok yakın bir ilişki olduğu biliniyor. 2017 yılında, Füruğ’un ölümünün 50’inci yılında verdiği bir röportajda ise eskiye göre daha açık bir şekilde konuşuyor Gülistan: “Onun olmadığı her yıla lanet ediyorum. Çok yakındık ama ona olan hislerimi ölçerek nasıl tarif edebilirim ki? Kiloyla mı, metreyle mi?”

Gülistan ile birlikte iş birliği Füruğ’u pek çok film için setlerde çalışmaya yönlendiriyor ama özellikle hem senaryosunu hem de yönetmenliğini üstlendiği The House is Black filmi, sadece kendi kariyeri değil, İran yeni dalga sineması için de önemli bir yer üstleniyor. 22 dakikalık kısa belgesel filmi için cüzzam hastalarıyla bir araya geliyor Füruğ. Filmin anlatımını şiirleriyle pekiştiriyor, gerçek ile kurmacanın arasında gidip gelen bir hikâye yaratıyor. Hatta filmin 12 gün süren çekimleri sırasında cüzzam hastası bir çocukla özel bir duygusal bağ kuruyor ve Hüseyin Mansuri adlı bu küçük çocuğu evlat ediniyor.

The House is Black, Füruğ’un yönettiği ilk ve son film. Yeniden Doğuş ise ölmeden önce yayınladığı son şiir kitabı. 1967 yılında geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybettiğinde henüz yayımlanmamış bir kitabı daha vardı; İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına adlı bu kitap, o öldükten sonra yayımlandı. 

32 yaşındayken dünyadan ayrıldı Füruğ Ferruhzad. Arkasında bıraktığı külliyatı ise, kısacık ömrüne inat on yıllara hükmeden bir etkiye sahip. İran Devrimi’nden sonraki birkaç yıl boyunca ülkesinde yasaklanması da bu etkiden ne kadar korkulduğunun bir göstergesi olsa gerek. Hangi dile çevrilirse çevrilsin zihne kazınan ve duyguları tetikleyen üslubu onu coğrafyalar üstü bir yerde konumlandırıyor. Sanki bu dünyadan değilmişçesine…

benim küçük gecemde ne yazık ki
rüzgârın ağaç yapraklarıyla randevusu var

– Rüzgâr Bizi Götürecek

  1. Bant Mag. 15. Yıl Özel Sayısı #1

    İlk sayısını 2004 Eylül’ünde yayımladığımız Bant, çoğumuz (siz, biz, çoğumuz) için bir hayli dönüştürücü olduğu aşikâr 15 yılı geride bıraktı. Muhakkak

  2. Alex Gross seçti: Sanatçı Jana Brike ile söyleşi

    “Büluğ çağının getirdiği yoğun vücut kimyası değişimi resimlerimde iç değişimimi, ruhsal büyüme sürecimi, bir nevi yükselişimi simgeliyor diyebilirim.”

  3. Matt Wolf seçti: “Streetwise” belgeseli ve Tiny’nin hikâyesi

    Tiny’nin yaşadığına, bugünlere gelebildiğine, on tane çocuk sahibi olduğuna (ve annesiyle hâlâ sorunlu olan ilişkisinin devam ettiğine) inanması güç, buna inanmanın güçlüğünü itiraf etmek de bir o kadar zorlayıcı...

  4. Açık Radyo (Ömer Madra) seçti: İklim acil durumuna dair bir dosya

    İsveçli grevci Greta Thunberg’in ilham kaynağı ve katalizörü olduğu, 2018 Ağustos’unda başlayan ve tarihin en büyük iklim hareketlenmesine (hatta en geniş katılımlı kitlesel grevine) dönüşen süreçte neler yaşandığına bir dönüp bakmak istedik.

  5. John Robb seçti: Odağında “doğa” olan müzik albümlerinden bir seçki

    Ekolojik kaygılar, doğa sevgisi ve harekete geçme çağrısının şekillendirdiği 10 konsept albüm.

  6. Gaye Su Akyol seçti: Yüksel Arslan’dan alıntılar

    “Kitaplarımı özenle seçerek okumak en büyük tutkularımdan biri haline geliyor. [...] Bir başka tutkuyu da sakladım: Hep canlı varlıklarmış, sadık arkadaşlarmış gibi düşündüğüm mezar taşlarına olan düşkünlüğüm!” Defterler/Cahiers de Travail 1965-1994

  7. Beirut (Zach Condon) seçti: 1999’da hayata veda eden müzisyen Muslimgauze’u tanıtan bir yazı

    1961 doğumlu Jones’un Arap dünyasına ilgisi nereden kaynaklanıyordu? Bu, sadece estetik bir takıntı mıydı yoksa siyasi bir duruştan mı filizleniyordu? Nasıl bir ekipman kullanıyordu ve prodüksiyon yöntemleri nelerdi? Nasıl bir insandı?

  8. Panda Bear (Noah Lennox) seçti: Portekiz’den harika müzik önerileri

    Bant Mag. Spotify hesabından “Portekiz!” başlıklı listemizi bulup play’e bastıysanız, başlamak için hazırız.

  9. Julianna Barwick seçti: Konumuz Björk

    Her daim ilham verici yeniliklerin, tutkuların, isyanların ve ifade biçimlerinin peşine düşen Björk’ün kariyeri ve yaşantısından A’dan Z’ye satırbaşları.

  10. The Radio Dept. (Johan Duncanson) seçti: Sosyalist reggae şarkılarının hikâyesi

    “Reggae halktır... Gettodan gelir. Kitlelerden gelir. Reggae, acı çeken ve istediğini elde edememiş sıradan insanlar demektir.” - Toots Hibbert

  11. Özgür Mumcu seçti: Zamanında TRT’de yayınlanmış “Kavanozdaki Adam” dizisi hakkında bir yazı

    Bazılarının dediği gibi yenisini çekmeye gerek yok, orijinali yeterince yıkıcı olabiliyor zaten.

  12. Alper Canıgüz seçti: Kült dizi The Prisoner hakkında bir yazı

    “İtilip kakılmayacağım. Fişlenip damgalanmayacak, kimseden emir almayacağım. Sorgulanmayacak ya da numaralara mahkûm olmayacağım. Çünkü bu benim hayatım.”

  13. Mabel Matiz seçti: Füruğ Ferruhzad hakkında bir yazı

    Kadını toplum dışı gören bir coğrafyada ‘kadın’ bir şair olarak üretti, sözünü söylemekten hiç çekinmedi ve hep bildiği yolda ilerledi. Kimi zaman tüm bunların karşılığında, en yakınları tarafından bile cezalandırılsa da…

  14. Joe Coleman seçti: Gnostik inanç çerçevesinde yazılmış The Thunder, Perfect Mind şiirine bir bakış

    Coleman’a, bizi bir kadının ağzından yazılmış, teolojik bir monolog olarak düşünülen The Thunder, Perfect Mind şiiriyle buluşturduğu için müteşekkiriz.

  15. Taner Ceylan sordu: Sanat total özgürlük olabilir mi?

    Ahmet Öğüt, Aslı Çavuşoğlu, Deniz Aktaş ve Taner Ceylan tartışıyor: "Sanat total özgürlük olabilir mi?"

  16. Molly Crabapple seçti : Kuir, feminist ve yaratıcı Porto Riko protestolarından bir kesit

    Ada ülkesinin yaklaşık üç milyonluk nüfusunun üçte biri neden sokağa döküldü? Sanatçıların, feministlerin, LGBTİ+’ların ve aktivistlerin liderliğindeki bu muhalif halk hareketi neler talep ediyor ve ne şekillerde ilham veriyor?

  17. Brazzaville (David Brown) seçti: Uzaydaki okyanuslara dair bir yazı

    Yeryüzünde bizler tek bir benliğin bileşenleri, atmosferin ötesi dış dünyamız... Bahsi geçen benliğin bileşenleri olarak seyreyleye gelmişiz kozmik okyanusu.

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler