Bildiğimiz anlamdaki festival ve konser kültürünün eksikliğinde geçen bir yılın ardından birkaç organizatöre geride kalan günleri ve bu çok katmanlı yapılar için önümüzdeki günlerin nasıl göründüğünü sorduk. İstanbul Caz Festivali, Pozitif, Arter Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, Soundports, Bozcaada Caz Festivali, Epic Fair ve Hollanda’dan da bu sayıdaki ortaklarımızdan Le Guess Who? yanıtlıyor. 

İstanbul Caz Festivali yanıtlıyor
“Tek bir sıfat isterseniz, en uygunu ‘sancılı’ olacaktır herhalde. Tabii insan hayatında olduğu gibi, sancı tek başına sorunun kendisi değil, çoğu zaman bir değişimin habercisi oluyor aslında.”

Festival(ler)inizin fiziksel etkinliklerinin seyrine dair önümüzdeki günler nasıl görünüyor? Duyurularınız ve verebileceğiniz ipuçları var mı? 

Harun İzer: Geçen yılın başında bizi oldukça beklenmedik şekilde yakalayan pandeminin etkilerinin 2021’e girdiğimizde azalması ve işlerin daha normale dönmesi hepimizin beklentisiydi. Aşılardaki gelişmeler de bu konudaki umutlarımızı kuvvetlendirmişti. Bu konudaki olumlu beklenti bence devam ediyor ancak bunun hızlı bir toparlanma olamayacağı da artık ortada. 2021 yılında festivallerimizi gerekli tedbirleri alarak yapabileceğimizi düşünüyoruz ve hazırlıklarımızı buna göre yapıyoruz. Önümüzdeki bir iki ay içinde, büyük ihtimalle Nisan sonuna kalmadan programımızı duyurmayı planlıyoruz. Bu yaza uluslararası bazı önemli isimlerin yanı sıra Türkiye’den de çeşitli sanatçılarla güzel bir festival programı sunmak için çalışıyoruz.

Pandeminin doğrudan etkilediği müzik festivalleri, hemen her sektör gibi duruma hızlı bir adaptasyon sürecinden geçmek durumunda kaldı. Sizin için bu süreç hangi sıfatlarla tanımlanabilir?

Harun İzer: Tek bir sıfat isterseniz, en uygunu ‘sancılı’ olacaktır herhalde. Tabii insan hayatında olduğu gibi, sancı tek başına sorunun kendisi değil, çoğu zaman bir değişimin habercisi oluyor aslında. Bizim durumumuzda bu sancılı sürecin sonunda nasıl bir değişimin geleceğini anlayıp, öngörüp, buna hazırlanmaya çalıştık.

Festivali ve festival kültürünü canlı tutabilmek adına geride kalan bir yıldaki deneyimlerinizden yaptığınız çıkarımlar neler? Neler öğrenildi?

Harun İzer: Bu tür belirsizlik, geçiş dönemlerinde esnek olabilmek, bolca alternatif senaryoyu düşünmek gerekiyor. Yeni yolları öğrenmeye hazır olmak bir başka önemli konu. Ayrıca birlikte çalıştığınız ekibiniz, birbirini destekleyerek sorunları çözebilmenin ne kadar değerli ve gerekli olduğu, bu da bir başka çıkarım olabilir.

Dijital ortamın bu deneyim için kimi kısıtlamaları olsa da daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı aşikâr. Sizin dijital iklime dair gözlemleriniz, bu yeni alana yaklaşımınız nasıl?

Harun İzer: Dijital dünya, henüz bildiğimiz konser deneyimini yaşatmaya yetecek bir noktada değil. Diğer taraftan, bizler de dijital dünyanın imkanlarını yeterince kullanamıyoruz veya bu dünyaya uygun etkinlikler nasıl kurgulanır, yapılır henüz anlayabilmiş değiliz. Pandemi koşulları dijital alanda adeta bir erken doğuma sebep oldu, henüz yeterince gelişmemiş bir alanda, ona dair algılarımız da yerleşmemişken kendimizi bir şeyler yapma noktasında bulduk. Tabii ki bundan bir sürü tecrübe edinildi, bunu sadece biz Türkiye’de bizim gibi çevrimiçi işler yapan bir avuç organizatör için söylemiyorum, bütün dünyada insanlar bu alanda içerik oluşturmaya, yeni bir şeyler yaratmaya çalıştılar, yüzlerce, binlerce ilginç deney yapıldı. Bence bu konuda şu anda olmasa bile yakın zamanda farklı ve başarılı modeller gelişecektir.

Çevrimiçi festivallerin kalıcılığına inanıyor musun?

Harun İzer: Şu anki hâliyle, hayır, inanmıyorum. Ama dediğim gibi çok sayıda yeni deneme ve farklı arayışlar var. Bir noktada bunların mevcut fiziksel etkinliklere denk bir deneyim/etkileşim imkanı sunabilecek noktaya gelmesi bence imkansız değil. 20 yıl önce mp3 teknolojisi bize devrim gibi geliyordu ama streaming gibi bir teknolojiyi henüz hayal edemiyorduk. Dolayısıyla işlerin nereye gideceği hiç belli olmaz.

Çevrimiçi festivalleri kimlik sahibi, özgün kılmanın yolları sence neler?

Harun İzer: Etkileşimi arttırmak. Bir konseri, orada, yerine izlemek istememizin sebebi nedir? Yüksek sesli müziğin verdiği enerji, sanatçıya yakın olmanın heyecanı, (kimi zaman alkış, kimi zaman çığlıklarla) sahneyle ve sanatçıyla iletişim kurmak, arkadaşlarımızla bu coşkuyu beraberce paylaşmak, dans etmek, konuşmak, bizi içine alan konser mekanının yarattığı kapsayıcı, ortaklaştırıcı duyguyu yaşamak, önemli bir olaya varlığımızla tanıklık etmek ve konser izlemenin diğer ritüelleri. Kısaca bütün bu unsurlarla etkileşim içinde olmak. Bunlardan en azından birkaç tanesini gerçekleştirmek çevrimiçi etkinliklerin başarısına büyük katkıda bulunabilir. Ayrıca unutmamak lazım ki dijital dünyanın sağlayabileceği yepyeni bazı etkileşim olanakları da olabilir, bunları da işin içine katmak bu açıdan anahtar rol oynayabilir.

Bir yıllık deneyimleriniz ışığında, pek çok emekçinin bir parçası olduğu çok katmanlı festival ve turne endüstrilerinin geleceğine dair ne gibi öngörülerin var?

Harun İzer: Kısa dönemde pandeminin ekonomik sonuçları bütün diğer sektörleri olduğu gibi canlı müzik sektörünü de çok ciddi etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Bunların toparlanması da zaman alacaktır. Ancak çok da ümitsiz olmamak lazım, Türkiye gibi nüfusun genç, dinamizmi yüksek bir toplumda bu yaralar da hızla sarılabilir. Tabii sektöre destek olanları unutmamak lazım, başta festival sponsorumuz Garanti BBVA olmak üzere birçok kurumun bu zor dönemde kültür ve sanatı desteklemeye devam etmesi bizi ümitlendiren önemli bir faktör. Diğer taraftan kamu kurumları ve kamusal politikalar da bu açıdan çok önemli bir yere sahip, yine 2020 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu alandaki katkıları gerçekten çok değerli oldu ve bundan sonra da olacağına eminim.

Pozitif yanıtlıyor
“2022’de hayat eski anlamda normalleşmeye başlayacaksa bile sektörün eski hâline dönmesi zaman alacaktır. En önemli 2 faktör; aşılamadaki çok muhtemel eşitsiz dağılım bazı coğrafyaların ister istemez müzisyen turnelerinin bir süre daha dışında kalacak olması ve elbette finansal faktörler.”

Festivallerinizin fiziksel etkinliklerinin seyrine dair önümüzdeki günler nasıl görünüyor? Duyurularınız ve verebileceğiniz ipuçları var mı?

Mehmet Ağaoğulları: 2021’e dair hâlâ bir çok şey çok belirsiz görünüyor. Sürekli ertelendiğini gördüğümüz turne bilgileri sürekli yenileniyor ve birçoğu 2022’ye erteleniyor. Türkiye’de şu aşamada yabancı konuk ağırlayabileceğimiz bir festival yapmak pek mümkün görünmüyor. Yerli sanatçılar ile dijital konserler devam ediyor, yazın virüsün seyrini takip ederek açık havada konserler olacaktır. Ancak plan yapmak gerçekten çok zor.

Yurtdışında bazı festivaller susmayı ve gidişatı beklemeyi tercih ederken, bazıları da 2021’de COVID-19 testi uygulamasıyla şov devam edecek diyor. Ancak bunu yaparken yaz başındaki tarihlerini yaz sonu veya sonbahara kaydırmayı ihmal etmiyorlar.

Hacim ve format olarak dünyanın en eski ve önemli açık hava festivallerinden Glastonbury ise 2021 yılını da pas geçtiğini geçtiğimiz haftalarda açıkladı. Bu çapta bir festivalin en azından şimdilik sosyal mesafe kuralları veya dijital ortamda yapılması sanki doğum sebebine aykırı. Daha küçük ve orta ölçekli festivallerse aşılamanın hızlandığı İngiltere gibi ülkelerde 2021’de hayatlarına COVID-19 hızlı test uygulaması gibi bir takım farklı uygulamalar veya önlemlerle devam edeceğini açıklıyor. Örneğin Isle of Wight, ağustostaki Reading and Leeds Festivalleri.

Pandeminin doğrudan etkilediği müzik festivalleri, hemen her sektör gibi duruma hızlı bir adaptasyon sürecinden geçmek durumunda kaldı. Sizin için bu süreç hangi sıfatlarla tanımlanabilir?

Mehmet Ağaoğulları: Finansal engeller. Avrupa ve Kuzey Amerikalı müzisyenlerin dijital konserleri 2020 yılının 3. ve 4. evresinde ve 2021’de artmaya başladı, bunun nedeni müzikseverlerin dijital konserlere bilet parasını daha rahat verebiliyor olmaları. Ancak ülkemiz gibi alım gücü düşük toplumlarda henüz insanlar buna çok hazır değil. Bizde bu durum ancak markaların sponsor olduğu bedava konserler ile çözülebildi, bu durum sorunu ötelemekle birlikte sürdürülebilir bir ekonomi yaratmıyor.

Festivali ve festival kültürünü canlı tutabilmek adına geride kalan bir yıldaki deneyimlerinizden yaptığınız çıkarımlar neler? Neler öğrenildi?

Mehmet Ağaoğulları: Pek de bir şeyin mümkün olmadığını öğrendik diyebiliriz. Müzikseverlerin müzik kulüplerini tercih etmelerinin ardında yatan mevcut sebepleri düşündüğümüzde, sevdiği müzisyenleri canlı dinlemek ve sosyalleşmek ana faktörler. Bunları mekânsal olarak sağlayamadığımızdan dijital iletişimde müzik diyaloğu dışında varlığımızı göstermek güç oluyor. Bununla birlikte seyahat kısıtlaması, yabancı sanatçıların booking’leri konusunda kısıtlanma, kalabalık ortamlardan bulunma korkusu gibi engeller devam ediyor.

Tüm bunları düşündüğümüzde COVID-19 ile birlikte küresel olarak değişen ve dönüşen dünyada aynı kalmak çok da mümkün olmayacak gibi görünüyor. Şu ana bile baktığımızda hayatlarımızda birçok şeyin değiştiğini görüyoruz. Aynı kalacak şeyleri düşündüğümüzde, kesinlikle karantina günlerinde bir hayli özlemini çektiğimiz; bir araya gelme isteği, yaratım-üretim süreçlerinin sürekliliğini sağlama gibi ihtiyaçların mevcudiyetini koruduğunu gözlemliyoruz. Uzaktan çalışmanın benimsendiği bu süreçte kolektif üretimlerin sürmesi de bu ihtiyacın bir ürünü olarak görülebilir.

Dijital ortamın bu deneyim için kimi kısıtlamaları olsa da daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı aşikâr. Sizin dijital iklime dair gözlemleriniz, bu alana yaklaşımınız nasıl?

Mehmet Ağaoğulları: Sosyal mesafenin önem taşıdığı bu günlerde kuşkusuz hepimiz sanatçı ve müzikseverleri dijital ortamda bir araya getirmeye yöneldik. Bu aynı zamanda kültür sanat üretiminin devam etmesi ve sektördeki aktörlerin dayanışmasını da bir anlamda sağladı. Hem operasyonel hem de finansal açıdan yaşanan sıkıntılara karşı riskleri en aza indirmek adına dijitalleşme süreci gelişmeye devam edecektir. Bununla birlikte, müzik içeriğini sadece konser ya da performans olarak algılamanın dışında; müzik insanları, sanatçılar ve müzikseverleri farklı içeriklerle de buluşturma arzusundayız.

Çevrimiçi festivallerin kalıcılığına inanıyor musun?

Mehmet Ağaoğulları: 2022’de hayat eski anlamda normalleşmeye başlayacaksa bile sektörün eski hâline dönmesi zaman alacaktır. En önemli 2 faktör; aşılamadaki çok muhtemel eşitsiz dağılım bazı coğrafyaların ister istemez müzisyen turnelerinin bir süre daha dışında kalacak olması ve elbette finansal faktörler.

COVID-19 sıfırlansa da bir çok mekân, festival vs finansal olarak tekrar ayağa kalkamayacak. Pandeminin hayatımıza girmesiyle değişen alışkanlıklarımızla birlikte daha “hybrid” bir formata geçme olasılığımız olacağına inanıyoruz. Bir taraftan sosyalleşme ve kolektif eğlenmeyi çok özlemiş olsak da hayatımıza giren yeni alışkanlıklarla ortaya karışık formatların da müzik takibi alışkanlıklarımız da kalıcı olacak gibi duruyor.

Çevrimiçi festivalleri kimlik sahibi, özgün kılmanın yolları sence neler?

Mehmet Ağaoğulları: Yaratıcılık, finansal kaynak ve teknoloji.

Bir yıllık deneyimleriniz ışığında, çok katmanlı festival ve turne endüstrilerilerinin geleceğine dair ne gibi öngörülerin var?

Mehmet Ağaoğulları: Dünya genelinde küresel salgının yarattığı endişe çok ciddi boyutlara geldi ve global ölçekte işletmeler bu süreçten bir hayli etkilendiler. Eğlence ve müzik sektörü daha önce karşılaşılmamış olan bu duruma karşı talep ihtiyacını yeni yöntemler ile devam ettirmeye çalışıyor.

Bununla birlikte canlı müzik emektarları bu süreçten oldukça olumsuz etkilendiler tabii ki. Hayatımıza giren dijital ortamdaki konserler bazı mesleklerin en azından bir süre için daha stop etmemesini sağladı ancak maalesef çok insan işsiz kaldı. Eğlence ve müzik sektörü de daha önce karşılaşılmamış olan bu duruma karşı talep ihtiyacını yeni yöntemler ile devam ettirmeye çalışıyor.

Arter Yeni ve En Yeni Müzik Festivali yanıtlıyor
“Kültür-sanat sektörüne bakışı ‘eğlence’ çerçevesinden çıkarıp temel bir gereksinim olarak görebilen gözlere ihtiyacımız her zamankinden fazla.”

Aslıhan Tuna: “Arter olarak pandemi sürecinin gelişimini yakından takip ediyoruz ve kısıtlamaların sağlıklı bir şekilde kalkmasıyla beraber orta vadede fiziksel etkinliklere geri dönebilmek en büyük umudumuz. Arter’de tekrar yüz yüze buluşana dek, çevrimiçi etkinliklerimiz ile iletişimi sürdürüyor, yaratıcı üretimlere ve etkileşimlere alan açmaya devam ediyoruz.”

“Fiziksel ortamda yapılan etkinliklerle kıyaslayarak bakıldığında çevrimiçi etkinliklerin elbette avantaj ve dezavantajları var. Nitelikli çevrimiçi içeriklerin yaygınlaşmasının, kurumların temsiline ve arşivsel birikimlerine son derece önemli katkı yaptığını göz ardı edemeyiz. Zoom, Youtube, Teams gibi mecralar bağlantı, görüntü ya da seste gerçekleşebilecek olası teknik aksaklıklara açık olmasına rağmen, sunduğunuz içerik kuvvetli ise katılımcılar tarafından takdir ediliyor ve kalıcı bir bilgiye dönüşüyor. Dolayısıyla içeriğin niteliğine odaklanıldığında sonucun tatmin edici olması, pratik uygulamalar dışında fiziksel etkinliklerle çok büyük bir paralellik olduğunu gösteriyor. Çevrimiçi etkinliklerin, vakit ya da yer kısıtları nedeniyle ya da İstanbul’da yaşamadığı için etkinliklerimize katılamayan takipçilerimizle de etkileşime girebilmek anlamında ek bir kanal açtığını söyleyebiliriz. Belli bir süre geçtikten sonra etkinlik kayıtlarımızı hesaplarımızdan paylaşmayı pandemiden önce de bir alışkanlık hâline getirmiştik; fakat güncel durumda birçok farklı şehirden sanatseverle aynı anda ekranda buluşabilmenin zenginleştiriciliğini de yadsıyamayız. Özellikle Öğrenme Programı kapsamında gerçekleştirdiğimiz yorumlama etkinliklerine, çağdaş sanat seminerlerine, çevrimiçi rehberli turlara, çocuk ve yetişkin atölyelerine katılımın artarak devam ettiğine şahit olmak, çevrimiçi ortamdaki bu kalabalık buluşmaların pandemiden sonra da devam edeceğini akla getiriyor. Öte yandan festival, performans ya da sergiler içinse her zaman aynı durum geçerli olmayabiliyor. Ya da bir söyleşiyi sergi mekanında deneyimlemenin yerini çevrimiçi bir etkinlik elbette tutmuyor. Bu tür etkinliklerde çok boyutlu deneyimselliğinin yerine herhangi bir ekranı koymanın mümkün olmadığının bilincindeyiz kısacası. O anda orada olmanın, yapıtla baş başa ya da bir arkadaşla yan yana kalarak deneyimlemenin, ortamı solumanın vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu hatırladıkça tüm kurum ve kişiler gibi biz de pandeminin sona ereceği ve bir festival ya da etkinlikte yüz yüze, yan yana buluşabileceğimiz günleri iple çekiyoruz. Bu sebeple bir festivali çevrimiçi ortama taşıdığımızda içerikte performanslardansa söyleşi formatında etkinliklerin sayısını artırdığımız ufak dokunuşlarla güncellemeler yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. Yeni ve En Yeni Müzik Festivali’nin bu yılki içeriğinin bu anlamda müzikseverlerin yanı sıra konuya akademik ilgi duyan katılımcılar açısından da zenginleştiğini söyleyebiliriz mesela. İzleyici tercihlerini gözlemlemeye devam ederek gelecek etkinliklerimize hazırlanırken bunları da akılda tutuyoruz.”

“Pandeminin kültür-sanat alanına ve festivallere etkisi anlamında, bu kadar uzun süren bir salgının ekonomik etkileri de düşünüldüğünde, özellikle küçük ve orta ölçekli platformların şansı iyice azalıyor, yalnızca etkinlik mekanları ya da sanatçılar değil, bütün bir sektörü besleyen ve ayakta tutan çalışanlar, teknik ekipler, sahne arkası çalışanları, servis ve hizmet personelleri ile yaklaşık yarım milyon kişi etkileniyor. Kültür-sanat sektörüne bakışı ‘eğlence’ çerçevesinden çıkarıp temel bir gereksinim olarak görebilen gözlere ihtiyacımız her zamankinden fazla.”

Soundports yanıtlıyor
“Kendimi bildim bileli konser ve festivallerde olan bir insan olarak dijital deneyimin benim için alkolsüz bira gibi olduğunu söyleyebilirim. Öte yandan kapalı da olmamak lazım.”

Festivalinizin fiziksel etkinliklerinin seyrine dair önümüzdeki günler nasıl görünüyor? Duyurularınız ve verebileceğiniz ipuçları var mı?

Ahmetcan Taşdemir: Var bir takım cılız sinyaller, yazın muhtemelen bir takım sosyal mesafeli konserler olacaktır, ya da tatil bölgelerinde denetimsiz DJ etkinlikleri… Ancak hem Türkiye hem de dünyadaki meslektaşlarımızla konuştuğumuzda 2021’nin de geçmiş yılların fiziksel etkinliklerinden çok geride kalacağı görünüyor. Mesela Hollanda 5.000 kişilik festivallere kadar izin verirken Belçika’da durum belirsiz. Fransa etkinlik yapmak istese de aşılamada yavaş gittikleri için belirsizlik devam ediyor. Glastonbury gibi büyük festivallerin zaten çoğu yapılamayacak. Kısaca ipuçları belirsiz, biz gözümüzü 2022’ye diktik desem yalan olmaz.

Dijital ortamın bu deneyim için kimi kısıtlamaları olsa da daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı aşikâr. Senin dijital iklime dair gözlemlerin, bu yeni alana yaklaşımın nasıl? 

Ahmetcan Taşdemir: Ciddi bir değişiklik yaşanıyor, muhtemelen 5-10 sene sonra daha iyi kavrayacağımız, belki de iyi ki de böyle oldu türünden diyeceğimiz değişiklikler, muazzam miktarda içeriğin üretildiği bir dönem. Dolayısıyla müzikal üretim açısından ve kitlelere ulaşım açısından belki de bir devrim yaşanıyor ya da zaten yaşanmaya başlayan devrimi bizler yeni idrak ediyoruz. Bu açıdan olumlu bir şey. Fakat dijital konser, dijital festival belki ilk günlerde heyecan vericiydi ama kendimi bildim bileli konser ve festivallerde olan bir insan olarak bu deneyimin benim için alkolsüz bira gibi olduğunu söyleyebilirim.

Öte yandan kapalı da olmamak lazım. Eskiden sinema sinemada izlenir diyoduk. Şimdi Netflix’siz ev yok nerdeyse ve sinemaya gitmesek de olur diyoruz. Dolayısıyla zaman ne getirir ne götürür belli olmaz. Benim tercihim ise her zaman evden kalkıp gittiğin, hatta bazen başka şehir ya da ülkelere gittiğin sahada festival konser deneyimi olacak herhalde. 

Çevrimiçi festivallerin kalıcılığına inanıyor musun? 

Ahmetcan Taşdemir: Şimdilik hayır. Ancak bu pandemi ve indirekt gelişmeleri hayatlarımızı nasıl etkileyecek, biraz buna göre de şekillenecek. Şu an 16-17 yaşlarında olanlar 2-3 sene daha canlı yerine dijital festivalleri deneyinleyip daha çok sevebilirler. O zaman live endüstrisi küçülmeye başlayabilir.

Bir yıllık deneyimleriniz ışığında, çok katmanlı festival ve turne endüstrilerilerinin geleceğine dair ne gibi öngörülerin var?

Ahmetcan Taşdemir: Maalesef olumlu olmak için özellikle Türkiye’de çok bir ışık yok. Şu son bir yıllık dönem gösterdi ki devletimiz kültür politikası içinde bizim yaptığımız işlere yer yok. Maddi tarafını anlatmama gerek bile yok zaten. Sektörün çoğu zor zaman geçiriyor. Bir de psikolojik boyutu var, bizler hayatıyla işini özdeşleştirmiş insanlarız ve neredeyse yok sayıldığımız bir ortam oluştu. Bu gerçekten çok üzücü… Öte yandan bence umut hep var. Genç ve müzik talep eden bir nüfusun olması kesinlikle umut verici bir şey, bu işaretleri de dikkate almamız gerekiyor. Ancak soruyu sektör özelinde değerlendirdiğimizde umutlu olabilmek için bazı kurallar, politikalar belirlenmesi üzerine kafa patlatılması ve sürekliliğinin sağlanması gerekiyor. Yoksa pandemide, terör olayında, depremde, maden göçmesinde maçlar 1 dakikalık saygı duruşunun ardından devam ederken bizler bir dahaki emre kadar beklemeye devam ediyor olacağız. Evet, biraz karamsar bir tablo çizdim ya da çok gerçekçi. Fakat şu şekilde bitireyim: bu sektör Türkiye’de de dünyada da çok dinamik bir sektör, kendini değişikliklere en çabuk adapte eden sektörlerden. Bildiğimiz eski yapı yıkıldı yıkılıyor, ve yeni hâli bence güzel bir şekilde doğacaktır. Fakat geçiş süreci çok sancılı.

Bozcaada Caz Festivali yanıtlıyor
“Dijitalleşmeyi öğrendiğimiz bu süreç bize çok şey kattı diyebilirim. Bundan sonraki tüm kurgumuzda artık dijitalin yeri çok büyük olacak.”

Gizem Gezenoğlu: “Bozcaada Caz Festivali’nin bu sene beşinci yılı. Ne ara 5 yıl oldu inanın biz de bilmiyoruz. Bu sene beşinci yılımızı kutlayacağımız ve yeniden buluşup paylaşacağımız için çok heyecanlı olduğumuzu söyleyerek başlayabilirim.”

“Festivalin bu seneye dair gelişmelerini biraz daha geriye giderek özetlemek isterim. Geçtiğimiz yıl festivali fiziksel olarak gerçekleştirme fikrini, erkenden hareket ederek, 2021’e erteleme kararı almıştık, fakat üretmeye devam etmek her zaman önem verdiğimiz odak noktamızdı. Fiziksel erteleme kararını alır almaz hemen dijitalde, en uygun koşullarda, neler yapabiliriz bunun çalışmalarına başladık. Dijital içerikler serisi tasarladığımız bir programı hayata geçirmek sandığımız kadar kolay olmadı. Bir açık hava müzik festivali olarak ne kadar dijital içeriklere uyum sağlayabileceğimizi biz de deneyerek, düşe kalka öğrendik. Bu süreçte takipçilerimizle, seyircilerimizle ve partnerlerimizle ne yaşıyorsak, onu tüm şeffaflığıyla paylaşmaya özen gösterdik.”

“Böylelikle, BCF KEŞİF adını verdiğimiz bir dijital program hayata geçirmiş olduk. Müzikten gastronomiye, kültür ve sanata dair güncel tartışmalardan Bozcaada tarihine uzanan içeriklerle 2020 Ağustos ayı boyunca 100’e yakın konuk ve sanatçının ağırlandığı, 20’den fazla çevrimiçi panel ve söyleşinin yanı sıra; Bozcaada’da kaydedilen konserler ve adalılarla özel söyleşilerin de yer aldığı bu programda, aynı zamanda ilhamını Bozcaada’dan alan özgün şarkılardan oluşan bir müzik albümü de yayınladık.”

“Kendi aramızda da bütün bu sürece PİVOTLAMAK dedik. İşlerin kimse için yolunda gitmediği bir dönemde üretmeye devam etmek için B – C – D ve hatta Z planları oluşturup bunları hayata geçirmemiz gerekiyordu ve BCF KEŞİF çevrimiçi programıyla aslında en zorlu süreci tamamladık.”

“Dijitalleşmeyi öğrendiğimiz bu süreç bize çok şey kattı diyebilirim. Bundan sonraki tüm kurgumuzda artık dijitalin yeri çok büyük olacak. Bu noktada sadece şuna dikkat çekmek isterim, biz aslında ne geçtiğimiz seneki ne de bu seneki programı tasarlarken hiçbir zaman festivali çevrimiçi gerçekleştiriyoruz dememeye özen gösterdik. Çünkü biliyoruz ki; festival demek esasen bir araya gelmek demek…”

“Tüm bunların yanında dijitalin tabii ki çok büyük artılarını yaşıyoruz. Özellikle geniş kitlelere ulaşmak için bu alanı çok ciddiye alıyor ve kendimizi geliştirmek üzere kafa yoruyoruz. Bu noktada sadece elma ile armudu karşılaştırmamak gerek, her iki alanın da (fiziksel ve dijital) avantajları ve etkileşimleri var. İkisi için de ayrı planlar, çalışmalar ve yatırımlar yapmak gerek diye düşünüyorum.” 

“Bu seneye gelecek olursak, en başında bahsettiğim gibi festivalin beşinci yılı için hazırlıklarımıza başladık. Her zaman olduğu gibi temmuz ayının 3. hafta sonu Bozcaada’da buluşacağız. Açık havada ve o günlerin getireceği koşullara göre düzenleyeceğimiz festivalin aynı zamanda yine çevrimiçi bir ayağı da olacak. Bu sene bir yandan BCF KEŞİF dahilinde, Müzik dışı farklı disiplinleri kapsayan programımızı çeşitlendirecek, etkinlik frekanslarını arttıracağız. Yani bol bol uzun masa yemeklerinde, tadımlarda, söyleşilerde ya da bağ gezilerinde karşılaşabiliriz…”

“Çevrimiçi dünyası müzik endüstrisine aslında bu perspektiften baktığımızda yeni fırsatlar ve alanlar yaratmış oldu. Bunu iyi okuyabilmek ve avantajlarını yakalayarak kendi yapılarımıza dahil edebilmek gerekli diye düşünüyorum. Hiçbir zaman karalar bağlamakta bir fayda görmedim. Evet, çok zor bir dönem ve belli ki bir süre daha içindeyiz ama günün koşullarında hep ‘Ne yapabiliriz?’i sorabilirsek sanki o zaman çözümler bulabiliriz. Önemi yadsınamayacak bir endüstride üretim yapıyoruz; her koşulda, bunun bilincinde olup devam etmek gerek.”

Epic Fair yanıtlıyor
“Bir içeriğin izlenme sayısının tek başına o işin değerini belirlemesinin ve böyle bir algı ile hareket edilmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz.”

Festival ve etkinliklerinizin fiziksel etkinliklerinin seyrine dair önümüzdeki günler nasıl görünüyor? Duyurularınız var mı? 

Tamer Varis: Pandeminin etkilerinin azalmaya başlaması ile bugüne kadar insanların yaşadığı sıkışıklık duygusunun sosyal bir patlamaya sebep olacağını düşünüyoruz. Bunu geçtiğimiz yaz, kısa bir süre için de olsa yaşadık. 

2021 yılı için çeşitli etkinlikler kurguluyoruz ancak hayata geçirme konusunda süreci gözlemlememiz gerektiğinin farkındayız. Buna ek olarak, bir yıldır duran bir sektörün finansal açıdan hareket kabiliyetinin azaldığı da aşikar, eğer bu kısıtlamalar arasında adım atacak alanımız olur ise yeniden bir araya geleceğimizi düşünüyoruz. 

Dijital ortamın bu deneyim için kimi kısıtlamaları olsa da daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı aşikâr. Sizin dijital iklime dair gözlemleriniz, bu yeni alana yaklaşımınız nasıl?

Tamer Varis: Dijital dünyadan ve farklı mecralardan kitlelere dokunabilmenin öneminin farkına vararak, yıllar önce bir online radyo projesi hayata geçirmiştik. Pandemi döneminin dijitalde görünür olma zorunluluğu ve sürekli olarak benzer içerikler ortaya çıkmasının içinde olmak istemedik. 

Dijital dünyadaki varlığımızı yine bu süreci gözlemleyerek ve pandemiden bağımsız olarak değerlendiriyor ve sürekliliği olan, İzmir başta olmak üzere kültür üreticilerine yer vereceğimiz işler üretmek istiyoruz. 

Bir içeriğin ulaştığı kişi sayısından çok, ne verdiği bizim için daha önemli. Kurguladığımız etkinlikleri de bu şekilde düşünerek planlıyoruz. Bir içeriğin izlenme sayısının tek başına o işin değerini belirlemesinin ve böyle bir algı ile hareket edilmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. 

Çevrimiçi festivallerin kalıcılığına inanıyor musun?

Tamer Varis: Sosyal buluşmaların yerini alamayacak olsa da çevrimiçi etkinlikler olmaya devam edecek. Artık bu geri dönülemez bir noktaya geldi, güzel fikirlerin ve işlerin de ortaya çıktığını düşünüyoruz. 

Biz de festivallerimizi ve etkinliklerimizi çevrimiçi dünyaya nasıl entegre edebiliriz, bunun için kurgular oluşturacağız. Festivale gelemeyen, dünyanın herhangi bir noktasında festivali hissetmek isteyen veya sevdiği grubun konserini izlemek isteyen kişilere çevrimiçi platformlardan ulaşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. 

Bir yıllık deneyimler ışığında, çok katmanlı festival ve turne endüstrilerilerinin geleceğine dair ne gibi öngörülerin var?

Tamer Varis: Bu hepimiz için çok sancılı bir süreçti, ders çıkarılması gereken birçok konu başlığı var. Sektörün büyük bir bölümünün bu dönemde sosyal haklara ulaşamadığını ve kamu yardımlarından eşit ve adil bir biçimde yararlanamadığını gördük. Müzisyenler, meslek örgütleri ve kültür üreticileri bir araya gelerek ortak bir tavır almalı, devletin sağlam bir zemine oturan kültür politikaları oluşturması için talepte bulunmalı.

Son dönemde kültür-sanat, yeme-içme, konserler ve festivaller gibi birbiri içine geçen endüstrilere büyük oyuncuların girmesi ile bir tekelleşme süreci başlamıştı. İşleri zorlaşan bireysel girişimler ise pandemi ile tamamen yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. 

Sürecin hemen sonrasında olmasa da ileride sektörün dengeye oturacağını ve bağımsız seslerin, dijital dünyanın getirileri ile yeniden sektöre yön vereceğini düşünüyoruz.

Le Guess Who? yanıtlıyor

Her sene kasım ayında Hollanda’nın Utrecht şehrinde düzenlenen Le Guess Who? festivali, dünyanın dört bir yanından keşifler sunan kürasyonuyla, günümüzün en özel müzik buluşmalarından biri. Bant Mag.’ın da uzun yıllardır medya partnerliğini sürdürdüğü ve çeşitli iş birliklerine gittiği Le Guess Who?, bu sayının oluşmasındaki ortaklarımızdan biri oldu. Festivalin bu yılki programından Midori Takada, Matana Roberts ve Black Country, New Road gibi sanatçılarla hazırladığımız içerikler, bu ortaklığın ürünü. 

COVID-19 sebebiyle fiziksel buluşması ertelenen Le Guess Who?, çözümü üç gün yayın yapan ve performanslardan kısa belgesellere birçok harika içeriği bir araya getiren bir internet televizyonunda buldu. ON/OFF isimli platformun “Reports from Other Continents” programı kapsamında Bant Mag.’ın Murat Meriç’le hazırladığı Turkish Glimpse: A Look At Global Modern History Through Turkish Songs belgeseli de burada

Festivalin genel yönetmeni Johan Gijsen, sorularımızı yanıtladı.

“Uluslararası müzik endüstrisindeki monokültürün artış göstermesinden yana endişeliyim.” 

Pandeminin doğrudan etkilediği müzik festivalleri, hemen her sektör gibi duruma hızlı bir adaptasyon sürecinden geçmek durumunda kaldı. Sizin için bu süreç hangi sıfatlarla tanımlanabilir?

Direnç, yeniden düşünme, adapte olabilme. Lokal sanatçılarla lokal dinleyici için lokal bir etkinliği nasıl gerçekleştireceğimizin yanı sıra festivalin misyonunu global çevrimiçi dünyaya nasıl uyarlayabileceğimize dair düşünmeye de epey zaman ayırıyoruz. 

Festivali ve festival kültürünü canlı tutabilmek adına geride kalan bir yıldaki deneyimlerinizden yaptığınız çıkarımlar neler? Neler öğrenildi?

Dinleyicilerimiz ve sanatçılarımızla iletişimde kalmak, onlara umut ve ilham kaynağı olmanın önemi anlaşıldı. Bunu yapabilmemiz de ağımıza ve komünitelerimize ve onları nasıl geliştirebileceğimize bağlı. Ve tekrar etmeliyim ki festivalimizin misyonunu sanal dünyaya taşıyabilmek çok önem kazandı. 

Dijitalleşen iklime dair gözlemlerin, bu yeni alana yaklaşımını biraz açar mısın?

Bu sorunun cevabı Le Guess Who?’nun misyonuyla başlıyor: insanlara bilinmedik ya da farklı bir ses ya da hikâye sunarak onların dünya görüşlerini zenginleştirmek. COVID-19’un domine ettiği bir yılda bile başlıca hedefimiz dinleyicilere saklı hikâyeler anlatıp, benzersiz içerikler sunarak onlara ilham vermekti. 

Çevrimiçi festivallerin kalıcılığına inanıyor musun?

Kesinlikle. Ama çevrimdışı festivallerin yerini almaları anlamında değil. Çevrimiçi ve çevrimdışı festivallerin birbirini güçlendirdiğine inanıyorum. 

Festivallerin geleceğine dair öngörülerin neler?

Müzik endüstrisindeki daha küçük, daha incinebilir, Batı dışı yaklaşımdaki, daha deneysel aktörlerin zor zamanlar geçireceğini öngörüyorum. Tüm festival spotlarının büyük isimler tarafından alınma ihtimali var. Ya da daha ufak, kendine özgü ve bağımsız yapıları işgal etmeleri. Uluslararası müzik endüstrisindeki monokültürün artış göstermesinden yana endişeliyim. 

Festivalinizin fiziksel etkinliklerinin seyrine dair duyurularınız ve verebileceğiniz ipuçları var mı?

Hollanda’nın şu an yürüttüğü aşı politikaları doğrultusunda kasım ayında fiziksel bir Le Guess Who? festivali düzenleyebileceğimize dair biraz umudum var. 

  1. Evet, bu bir müzik sayısıdır

    Senelerce bir müzik dergisi olmadığımıza ama müzik kültürüne olan sevdamızın bizi buralara getirdiğine dair savunmalar verdik. Şimdi ise bu algıyı

  2. Zamanın görsel hafızasına dair: 3 müzik fotoğrafçısını dinliyoruz

    Ebru Yıldız, Jenn Five ve Pooneh Ghana’ya sorduk: Canlı müzik ve yakın temastan uzak bu dünya onları ne şekillerde etkiliyor; neler yaşıyor, neler hissediyorlar?

  3. Nasıl günler bu günler: Müzisyenlerden mektuplar

    Sorularımızı Türkiye ve dışarıdan pek çok müzisyene, DJ’e yolladık. Yanıt alabildiklerimizden size mektuplar topladık.

  4. “Hep aynı araçlara güvenemezsin”: Matana Roberts ve Moor Mother

    Hem ilişki kurulabilecek hem de dersler çıkarılabilecek detaylarla dolu bir zihin egzersizi için söz ilham verici müzik insanları, Matana Roberts ve Moor Mother’da.

  5. Kriz halinde kültürlere şefkatle yaklaşmak: Dünyadan müzik basını manzaraları

    Dünyanın farklı noktalarından editörler nasıl süreçlerden geçtiklerini paylaşıyor. Bazıları oldukça kurumsal yayınlarda çalışıyor, bazıları müzik kültürünün geleceğe en adil şekilde nasıl taşınabileceğine kafa yoruyor, hatta aralarında bu ortamda yeni dergi çıkarmaya karar vermiş olanlar da var.

  6. Sözlerin ruhu çıksın: Batuhan Mutlugil ve Gülinler

    Kariyerinin ilk solosunu paylaşan Duman gitaristi Batuhan Mutlugil’i, şu sıralar kendi solosunu hazırlayan ve bir diğer Duman üyesi Ari Barokas’a canlı performanslarında eşlik eden Gülinler aldı karşısına.

  7. Noga Erez’in kendiliğinden çiçek açan şarkıları

    Noga Erez’in pandemi sürecinde, kendi tabiriyle, en iyi hâline getirilen şarkılarında hem fiyakalı bir tavır hem de çocuksu bir naiflik var. City Slang’den çıkardığı yeni albümü “KIDS”i kendisinden dinledik.

  8. Günün gerçeklikleri ve olası yollar: Söz plak şirketlerinde

    Türkiye'den ve dünyadan, 2020'yle birlikte çeşitli süreçlerden geçen çok farklı ölçekler ve farklı motivasyonlardaki plak şirketlerine sorduk.

  9. Ekstrem bir klasik müzik: Ozan Akyol ve Kutay Soyocak

    Vox In Rama adını verdiği black metal projesiyle karşımıza çıkan Jakuzi solisti Kutay Soyocak ve metal müziğe dair referansları KALT’taki mizahına da serpiştiren Episode 13 üyesi Ozan Akyol’u aynı masada buluşturduk.

  10. Şeytan odamızdan çıkmasın: Palmiyeler

    Palmiyeler, son konserini Şubat 2020’nin son günlerinde ABD turnesinin finali olan Buffalo’da çaldığından bu yana yaşantılarımız epey değişti.

  11. Dayanma gücünün sınırlarından nereye?: Müzikli mekânlar yanıtlıyor

    Mikrofonu Ankaralı esnafın örgütlediği Kafe-Bar-Restoran Çalışanları ve İşletmecileri Dayanışma Platformu KABARE’ye; İzmir’den ve İstanbul’un farklı semtlerinden bazı müzikli mekânlara uzattık.

  12. Aklımdakiler: Melike Şahin

    Sanatçı, yazar, müzisyen dostlarından Melike Şahin’e sorular var. Merhem, yatıştırdı mı, iyileştirdi mi? Müziğinde arabeskin izi nasıl sürülebilir? Referans hikâyeler ve duygu durumları neler?

  13. Zebra misali, sessiz ve derinden: Charles Pasi ve Boran Kuzum

    Boran Kuzum’un Charles Pasi ile bu sohbeti geçmiş zamanda; çatal kaşık sesinin es verdirdiği, araba gürültüsünün fona yerleştiği, sigara dumanı ve kahve kokusunun ruhlara işlediği bir Paris kafesinde yüz yüze başladı ve hayatlarımızın normale dönmesini iple çektiğimiz bu günlerde, Charles Pasi’nin yeni albümü Zebra’nın yayımlanması vesilesiyle ses sese tamamlandı.

  14. Temel motivasyon dünya ahvali: Lara Di Lara ve Kamufle

    Lara Di Lara ve Kamufle, pandemi günlerinde hayat verdikleri beş şarkılık EP için gün sayarken...

  15. Şarkı şarkı: Black Country, New Road ve “For the first time”

    Muazzam bir ilk albüm, altı soru, altı cevap, altı illüstrasyon.

  16. Sancılı süreçler, çıkan dersler, yenilenen gözler: Festival ve turne sektörüne bakış

    İstanbul Caz Festivali, Pozitif, Arter Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, Soundports, Bozcaada Caz Festivali, Epic Fair ve Hollanda’dan Le Guess Who? yanıtlıyor.

  17. Tek başınalık ve hurafeler: Taner Yücel ve Görkem Karabudak

    Bu sohbette "Cemil Şov" filminin müziklerinin sorumlusu Taner Yücel ve “Akılsız Başın Sürgünü” isimli ilk şarkısını yayımlayan Görkem Karabudak buluştu.

  18. Kapamak yerine kapıları açmak: Deniz Cuylan ve Durul Taylan

    Los Angeles’ta komşuluk eden Deniz Cuylan ve Durul Taylan’ın; yeni başlangıçlar, sürekli değişimler, “Daimon”lar ve son üretimleri üzerine muhabbeti.

  19. Ergenlik Yılları: Nükhet Duru

    Müzisyenlerin büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri kurcaladığımız Ergenlik Yılları köşemizde memleket popüler müzik tarihinin divası Nükhet Duru var.

  20. Çizgi hikâye: SOPHIE (1986 – 2021)

    Tematik üretimleri ve özgün yaklaşımıyla pop müziğin seyrini değiştiren SOPHIE için çizgiler eşliğinde bir anma.

  21. “Hollow Shell” ve ardındakiler: Cava Grande

    2000’lerde yerli müziğin seyrine renkli dokunuşlar yapan Tan Tunçağ’ın son yıllarda meşgul olduğu solo projesi Cava Grande, ikinci stüdyo albümünü yayımladı.

  22. “İnternet ruhumu ezip geçiyor”: Ashnikko

    Ashnikko’yla; 2021’in ilk günlerinde yayımladığı DEMIDEVIL isimli 10 parçalık koleksiyonunu, Kelis sevgisini ve yarattığı alter-egosu “Daisy”yi konuştuk.

  23. Aklımdakiler: BaBa ZuLa

    Hayvan Gibi’den hareketle, BaBa ZuLa’dan Murat Ertel’e, dost meclisinden gelen soruları yönelttik.

  24. Ses büyüsün, çoğalsın, yayılsın: İnternet radyolarına bağlanıyoruz

    Noh Radio, Root Radio, Radyo Modyan, Year Zero, 2021’in başında Ortak Kanal başlığıyla bir hareket planını hayata geçirdi. Oops! Radio ise DJ Style-ist’in yakın dönem projesi.

  25. Hayal etmeye devam: Deniz Taşar

    Şarkı yazarlığını “kendini ve müziği keşfetmek” olarak tanımlayan Deniz Taşar, ortak duygularda buluşma vadeden albümünün detaylarını ve üretim sürecini anlatıyor.

  26. Müşterek paydalar, güvenli alanlar: Çeşitli kolektifler anlatıyor

    Queerwaves, Algorave İstanbul, Club Coweed, Hood Base, Lordlar Sofrası ve Life From İstanbul’a sorduk: Bu dönemin ekonomi, sosyal güvence, kültür ya da yalnızlaşma adına etkileri nasıl değerlendirilebilir?

  27. Koca bir müzik havuzunda: Altın Gün ve “Yol”

    Son yıllarda ünü dünya haritasının dört bir ucuna uzanan Hollandalı topluluk Altın Gün, Glitterbeat etiketiyle yeni albümü Yol’u yayımladı.

  28. Takibe alın: Son dönemde tanıştığımız bazı yeni sesler

    Üretme motivasyonlarının temelini ne oluşturuyor? Müziklerinin dinleyicide nasıl hisler uyandırmasını hayal ediyorlar? Yakın gelecek planları neler?

  29. Arlo Parks’a kulak verin, iyileşin

    İlk albümün ardında yatanları, şair kimliğini besleyen unsurları ve üretme misyonunu Arlo Parks’dan dinliyoruz.

  30. Grazia’nın 1978 çıkışlı ilk, tek ve benzersiz albümü

    Ladies on Records ile kadınların anlattığı hikâyelerin izini süren Kornelia Binicewicz, son derlemesi “A Drop of Luck”ta yer alan sanatçılardan Grazia’nın saklı albümünü, İsrail merkezli plak şirketi Fortuna’nın kurucularından Zach Bar’dan dinliyor.

  31. Her şey boş bir sayfa ile başlar: Vincent De Boer

    Vincent De Boer’le “The Stroke”un üretim süreci ve Ill Considered’la yakaladıkları uyumun detaylarını konuştuk.

  32. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç [email protected] kreatif